‘Sohbet Budur, Böylesi Bizi Oyalar ve Dinlendirir’

Refik Halid Karay’ın ülkemizin meşrutiyet, mütareke ve cumhuriyet dönemlerine ait yaşantılarını anlattığı ve Minelbab Ilelmihrab‘ın devamı niteliğinde olan kitabı Bir Ömür Boyunca üzerine bir yazı.

Refik Halid Karay’ın anılarını içeren Bir Ömür Boyunca okuyucuyu zaman kavramı üzerine, dün ve bugün üzerine düşünmeye sevk eden keyifli bir kitap. Zira bu hatıratın sahibi ülke tarihinin birbirinden çok farklı dönemlerine tanık olmuş Batıcı bir ‘müellif’. Bu bakımdan onun gördüklerinde ve bize aktardıklarında kaçınılmaz olarak renkli ve geniş bir anılar yelpazesi buluyoruz. Refik Halid istibdadı, meşrutiyeti, tek parti devrini ve sonrasını görüyor. Yani o meşhur dizedeki gibi söylersek : Birkaç hayat çıkıyor (Refik Halit’in) yaşamasından. 

Yazıyla Ve Sürgünlerle Örülmüş Bir Ömür, Bir Ömür Boyunca’nın Anlattığı 

Mesela, telgraf / telefon bahsinde anlatılanlar bugün bizim çok ‘acaib’ bulacağımız nitelikte. Şüpheciliği ile meşhur II. Abdülhamit ne elektrikten ne de telefondan hazzedermiş. Sultanın elektrikle ilgili endişesi olası bir yangınken, telefona duyduğu alerji subayların bu yolla haberleşip kendisine karşı birtakım planlar yapmaları ihtimalinden kaynaklanıyormuş. Refik Halid bize o tarihlerde İstanbul’da mektuplaşmanın bile yasak olduğunu anlatıyor, tabii benzer sebeplerle. Akrabaların, dostların birbirine mektup dahi gönderemedikleri, bugünkü koşulları düşününce bizim oldukça distopik bulacağımız bir dönem. Bir ara kartpostala izin verilmiş ama o da zarfsız olması şartıyla!

Refik Halid bu bahsi şöyle bağlıyor:

Derken Meşrutiyet ilan edildi. Hepimiz, “Aman elektrik! Aman telefon!” diye haykırdık. Şurada, burada gaz motöründen kuvvet alan hususi elektrik tertibatı yapıldı; hususi kat telefonları da kuruldu. Devlet daireleri, polis ve emsali de telefona merak sardılar… Hani, yanındaki kolunu el kahve değirmenlerinin sapı gibi çevirerek santrali aradığınız manyetolu telefonlardandı bunlar… İşletmekten kollarımız yoruluyordu. Ama yine de bazı bazı iş görürdü.

Kronolojik sıra izlemiyor kitap, akıcılığa katkı yapan unsurlardan biri de bu. Bir an yazarın çocukluğunda geçen olaylara tanık oluyorsunuz, hemen sonra kendinizi onunla birlikte Bilecik veya Halep’te sürgünde buluyorsunuz. Müellifimiz biraz Mekteb-i Sultani’deki hocalarından bahsediyor, ardından babasıyla (kurşun yağmuru altında) gittiği bir nikah merasimini tebessümlerle hatırlıyor. Dönemin (dönemlerin?) tekinsiz siyasi atmosferi hayatında belirleyici rol oynamış Refik Halid’in. Tevkif edilme korkusu, Rıza Tevfik’e duyduğu muhabbet, 150’likler arasına girişi ve affı, afları… Bundan başka, tıpkı aile doktorlarının yaptığı gibi düzenli olarak evlere gelen aile berberlerinden, atlı tramvay vardacılarına kadar sosyal hayattan bin bir renk şık bir Türkçeyle akıp geçiyor sayfalardan.

Yazının devamını okumak için tıklayın