Bazen hayat, bazıları için hiç de güzel bir başlangıç değildir. Ama o başlangıç ne kadar kötü olursa olsun; onu değiştirmek küçücük bir “tesadüf”e bakar… Tesadüflere inanıyorsanız elbette.
İşte bu bahsettiğimiz dönüm noktaları için, siz ister tesadüf, isterseniz de kader diyin. Adının hiçbir önemi yok. Önemli olan her zaman ve daima “farkında olmak”.
Oktay’ın hikayesi, tesadüf veya kader değil; içerisinde kocaman bir farkındalık barındırıyor. Doğduğu günden beri, aldığı nefesin, daima farkında olan bir adam o çünkü…
Oktay Çetinkaya’nın İstanbul’da devam edecek ve hatta boyut değiştirecek hikayesi, ilk olarak Adana’da başladı…
Oktay, alkolik ve kumarbaz bir baba ile dilencilik yapan bir annenin çocuğu olarak, Adana’da dünyaya geldi. Sadece ilkokulu bitirebildi ve sonrasında bir kaportacının yanında işe girdi. Daha çocuk yaşında, çarpık düzenin ağırlığını, en acımasız haliyle omuzlarında hisseden Oktay, daha sonra, hurdacılara satmak için kablo, kanalizasyon kapağı gibi malzemeler çalmaya başladı… Hırsızlık yaparken rastladığı kağıt toplayıcılara özendi ve aslında onu bambaşka bir yolculuğa sürükleyecek olan işle; yani kağıt toplayıcılığıyla böylece tanışmış oldu.
Kaportacılık, hırsızlık ve kağıt toplayıcılığı derken; Oktay’ın yolu bir şekilde taşı toprağı altın İstanbul’a düştü…
“Sokaklarda çalışırken, 1996 yılı beyoğlu, yorucu güzel günlerdi..”
Ve başladı İstanbul sokaklarında kağıt toplamaya. Diğer kağıt toplayıcıları, tinerciler, sokak çocukları, sokak hayvanları; hepsi en iyi dostları oldu onun. Kitap demek, sadece ekmek parası demekti Oktay için. Çöpte bulduğu kitapları bazen sahaflara satıyor; parasını alıyordu. Zaten sadece ilkokulu bitirebilmişti; sonrasında ise kitaplarla tek ilişkisi bu şekilde olmuştu.
Oktay bir gün çöpte bulduğu bir kitabı okumaya karar verdi… Ve bu karar, onun bütün hayatını değiştirdi.
Oktay önce o kitabı okudu, sonra diğerini… Derken artık çöpte bulduğu kitapları biriktirmeye ve hepsini teker teker okumaya başladı. Sırf bu yüzden, kitapları da satmıyordu sahaflara. Arkadaşları ile kaldıkları mekanda biriktiriyor, gözü gibi sahipleniyordu onları… En çok da Dostoyevski’yi seviyordu.
Önce kağıt toplayıcılığını bıraktı; sokakta bir kitap tezgahı açtı; sonra bu iş için bir mekan tuttu kendisine.
Oktay’ın Beyoğlu’na açtığı dükkan(Lamelif Sahaf), yıllar içerisinde birçok araştırmacının uğrak yeri oldu. O kadar aşkla yapıyordu ki işini, zaten başarılı olması kaçınılmazdı.
Onun bu etkileyici hayat hikayesi bir de belgesele konu oldu: Çöpte Dostoyevski Buldum
Oktay Çetinkaya’nın hikayesi yönetmen Enis Rıza tarafından 2009 yılında 83 dakikalık bir belgesele çekildi. Belgeselde Oktay’ın annesi, dostları, işverenleri onunla ilgili öyle şeyler anlatıyor ki, insan izlerken oturup kendi hayatını sorguluyor; acaba gerçekten anlamlı bir yaşama mı sahibim diye…
Oktay’ın “fakirmeczup” isimli bir Instagram hesabı var; ve orada sokaklardan tanıdığı; sokaklarda tanıştığı insanların hikayelerini anlatıyor…
“Adem abi karadenizli eski bir gemi kaptanı. Yirmi yıl önce istanbula ilk geldiğim yıl tanıdım Adem abiyi. O’da birçok insan gibi etrafındaki insanlara ve hayata uyum sağlayamayıp sokağa ve çöplüğe sığınanlardan. Bir bilseniz öyle ilginç bir insanki.”
Bakın nasıl yaşamlar varmış…
“Cem kırk yaşında, bir kırk boyunda bir sokak insanı. Birde kardeşi tinerci metin vardı , beyoğlunda terk edilmiş bir binada cesedi yanmış halde bulunmuştu, esnaf çok severdi metini abisi cem gibi. Doksanlı yıllarda bir gazete kupon ile televizyon veriyordu ,cem sokakta yaşamasına rağmen her sabah bir adet gazete alıp kuponlarını kesip biriktiriyordu annesine televizyon hediye edebilmek için.”
Bir diğeri…
“Sevim ablanın kocası Tahir abi geçtiğiğimiz aylarda vefat etti . Tahir abide hayatı boyunca çöplerden topladıklarını satarak geçimini sağlamış bir insandı. Karı koca okuma yazmaları yok, çocuklarıda okula gitmedi. Sevim abla çok hasta ,Torunu yardım etmek için Sevim abla ile birlikte çıkmış işe , poşetlerini taşımasına yardım ediyor anneannesinin.”
“Kendi hikayem bana ‘inanılmaz’ gelmiyor. Çünkü daha kötü yerlerden daha iyi yerlere gelmiş insanları tanıdım.”
“Nıhat abi 75 yaşında bekar bir teknoloji mağduru. Eskiden beyoğlu esnafının tabelalarını boyar, yazar, çizerdi . Arada boya badana işleride yapardı ama asıl işi tabelacılık nihat abinin, teknolojiye ayak uyduramadığı ve birazda huysuz olduğu için bu aralar durumu hiç iyi değil.tophanede yıkılmak üzere olan bir binada tek başına yaşıyor, zamanında benimde içinde yaşadığım bir binada. 50 yıldır tophanede yaşıyor nihat abi, ne hikayeler var nihat abide ah bir yazabilse”
Böyle söylüyor kendi hikayesi için Oktay. Belki kötü bir çocukluk geçirdi; şimdi de harika bir hayatı yok. Ama belli ki o, her zaman bu hayatın değerini bildi; vazgeçmedi yaşamaktan. Yaşadığı her günü gerçekten severek yaşadı. Kitaplarla buldu yolunu. Ve de kitaplarla devam ediyor. Sevgisiyle, yaşam enerjisiyle bir yandan tanıdığı insanlara neşe oluyor; bir yandan da başka insanların hikayelerini anlatarak; bizlere nasıl yaşamlar olduğunu gösteriyor; yaşamın asıl anlamını sorgulatıyor…
Kaynak: listelist.com