Netflix’in en çok izlenen listelerinde zirveye yerleşerek dünyayı kasıp kavuran Squid Game’e dair teoriler ve tartışmalar artıyor. Akademisyen Güventürk Görgülü, dizide neoliberal birey imalinin bir aşamasının anlatıldığını belirtiyor.
Dizi, borca batmış ve çaresizlik içindeki 456 insanın, peş peşe altı oyun kazanırlarsa 39 milyon dolarlık ödülü alıp gidebilecekleri umuduyla, kanlı bir hayatta kalma yarışmasının cazibesine kapılmasının hikayesi. Tek bir sorun var: Elenirlerse, bunu yaşamlarıyla ödüyorlar.
Görgülü’nün sosyal medya ve Medium hesabından diziye dair paylaşımı şu şekilde oldu: ‘‘Squid Game üzerine pek çok tartışma var. Ancak bu diziyi sıradan bir oyun distopyası diye kimse bir kenara atmasın. Senarist ve yönetmen Hwang Dong-hyuk son derece başarılı bir neoliberal toplum eleştirisine imza atmış. Dizideki oyun alanı ise tam olarak neoliberal şirket modelini anlatıyor.
Dizinin tek başarısız yanı dizi olması. Yani aslında yönetmenin ilk başta niyet ettiği gibi 2–2,5 saatlik bir sinema filmi olsaydı yayınlandığı anda kült bir film haline gelebilirdi. Üstelik de dizide eleştirilen pek çok mantık hatası ortaya çıkmamış olurdu.
Hwang Dong-hyuk, dizideki her oyunla neoliberal birey imalinin bir aşamasını anlatmış. Bunların ne olduğunu aşağıda tek tek özetlemeye çalışacağım.
Ama önce hikayenin arka planıyla ilgili birkaç detaya değinmem gerek. Öncelikle, İçinde yaşamakta olduğumuz neoliberal toplumun kendisi bir distopyadır. Neoliberal kapitalizm finansallaşma üzerine kuruludur. Bunun bireye yansıması ise borçlanmadır. Yani sistem borç üstüne döner.
Sistemin çalışma kuralı ‘uyumlu birey’ yaratmaktır. Neoliberal birey, hayatını finansallaştırmış bireydir. Borç alır, risk alır ve sürekli kazanmaya programlıdır. Çünkü R. Sennet’in dediği gibi neoliberal kapitalizm oyununda ‘kazanan hepsini alır.’ Kaybeden ise her şeyini kaybeder. Oyunda bir ikinci olmaz.
Kaybeden çoğunluğun ancak asgari düzeyde hayatta kalabilme şansı vardır. Bu çoğunluğun hayatı kısaca, ‘Çalış-borç öde ve öl’diye özetlenebilir. Hayatta kalmasının tek yolu da sistemin kurallarına uyum sağlamak ve itaat etmektir. Foucault’nun deyişiyle biyo-iktidarın neoliberal versiyonunun özeti budur.
İnsanlığın bu noktaya nasıl geldiğini anlatmak buranın sınırlarını aşar ama merak edenler için bu konuda hatırı sayılır bir külliyat mevcut. İsteyen araştırıp okuyabilir. Biz diziye dönelim. Yalnız aman dikkat! Bundan sonrası ben istemesem de spoiler içerebilir, diziyi henüz İzlemeyenler burada bıraksa iyi olur!
Yönetmen Hwang Dong-hyuk Bu distopyayı anlatmak için daha derin bir distopya oluşturmayı seçmiş ve süreci aşama aşama anlatmış. Aslında dizide altı oyun var ama ‘kazanan’ olmanın yedi aşaması var. İlk aşama elbette işe alınma!
Oyunlarda elenmenin iki türünü görüyoruz; bunlardan biri silahla vurulma, diğeri ise yüksekten düşme. Yönetmen ilkini işyerinden atılma, sistemden dışlanma metaforu olarak kullanırken düşme daha çok kariyerini kaybetme, üst düzeyden aşağı kademeye kayma gibi okunabilir.
Oyunda Seong Gi-hun yani oyuncu 456, istemese de sisteme uyum sağlamak zorunda kalan çoğunluğu temsil ediyor. Seong, örgütlenmiş ve hatta greve katılmış eski bir işçi. Bu, sistemin affetmeyeceği bir uyumsuzluk ve Seong bu nedenle dışlanmış biri.