Uygarlık Yanılgısı, Yabancılaşma – Emre Toğrul

Emre Toğrul

Film tam nerede kopacak bilemiyorum ama,
Uygarlık insanları gittikçe biribirine ve kendisine yabancılaştırıyor.
Uygarlığın bütün avantajlarını silip atabilecek,
Kolaycılığını, özgürlüğünü, yenilenmeyi dezavantaja,
İletişim, paylaşım ve ulaşımı geri tepen bir silaha dönüştürecek,
Derinden gelen, ama güçlü gelen bir yabancılaşma bu.
Bugün yaşadığımız gibi belli ve spesifik tarihsel süreçlerde,
İnsan ve toplumun, özündeki tüm koşulları değiştirmeyi kabulü,
Onu, o ana kadar hayata bağlayandan izole olup, bağını koparması,
Uygarlıkla ne kadar ters düşüyor aslında, değil mi?
Ancak görülen o ki, uygarlığın insanı üst kategoriye çıkardığı hikaye,
Önce kendine, sonra genele yabancılaşmaya teşni artık.
Anlamsız, kuralsız ve yalıtılmış insanın kendinden dahi uzaklaşması.
Artık hiçbirşey eskisi gibi olmayacak, yeni normal, yeni düzen adıyla,
Yalıtılmış, sepere edilmiş, örtülmüş ve guruplara ayrılmış bir ortamda,
İnsanın sürekli alışılmış beklentilerini gerçekleştirmeyi hayal edememesi,
Yabancılaşma dediğimiz tek dişi kalmış canavarın ana teması.
Bizden olmayan, tarafımızca anlaşılamayan, tanınmayan, bilinmeyen,
Bu bizden farklı bir şeye yakınlaştırarak kendimizden uzaklaşma eylemi,
Özellikle bin dokuzyüz ellili yıllardan seksenli yıllara dek doğmuş,
Uygarlık ivmesinin dik çizgisine yakalanmış geniş bir kuşak için tam dram.
Ömür süresini yabancılaşma kavramına yakalanmadan tamamlamak,
Çok özel bir yenilenebilirlik yeteneğine sahip olmayı gerektiriyor.
Baş döndürücü hızdaki gelişim ve bilginin zaten üstüne bastığı,
Kendisinden koparıp modanın, sürünün, trendin peşine taktığı,
Kontrol edilemeyen nesfani girdabına duçar olmuş beşerin,
Firratına, erdemlerine, öz kimliğine yabancılaşması zaten kaçınılmazdı.
Bizzat kendiyle, diğerleriyle ,işiyle ve değerleriyle ilişkisinde,
Kaynağını bilemediği bir empozisyon pompasına maruz kala kala,
Üstüne üstüne gelen değersizleştirme ve niceleştirme baskısıyla,
Kendini bilmekten, bulmaktan, kendisi olmaktan uzak,
Aynı bedende yabancılar haline geliyoruz.
Dünyada hüküm süren sorumsuz , kimliksiz endişenin,
Özgüveni başka kimliklere bağlamış vesvesenin, korkaklığın,
Aşkın sandığı idealara bilinçsizce, atalet içindeki adanmışlığın,
Bitikliğin, varoluşu dahi boş bulan anlamsızlığın ardında yatan,
Hep bu çözümleyemediğimiz uygarlık yabancılaştırması dostlar.
Düşünürün dediği gibi;
Ne kadar doğaya yabancılaşıp toplumsallaştıysak,
O denli toplumsallaşarak kendimize yabancılaşıyoruz.

●●●●○○○○●●●●

Yabancılaşma, yalnızlık, tek başınalık diyoruz, problem belli de,
Ucundan bir de çözüm söyle bari Emre kardeş dersiniz şimdi…
Yabancılaşma, antropolojiden tarih bilime, psikolojiden sosyolojiye,
Genetikten biyolojiye , oradan estetiğe kadar,
Öznenin ilişkili olduğu herşeyden bir pay alan geniş bir kavram.
Biz gelecekte, gelişmişlikte, uygarlıkta eksiksiz bir ideal ararken,
Bizzat kendimizce ölçüp hissedebildiğimiz bir niteliksel farkla,
Görgül olarak geniş bir kültür huzursuzluğuna düşüverdik.
Güncel basit açılımı;
‘’ Gardaşım neye inanacağımızı, neye güveneceğimizi şaşırdık,
Vallahi kendimi tanıyamıyorum, ney lan bu?’’ olan yabancılaşma,
İçselleştirdiğimiz, alıştığımız ve doğal kabul ederek sorgulamadığımız,
Nesnel düşünme biçimlerine bile ters düştüğümüz bir durum.
Tüm dünyanın, aynı anda yaşadığı bu garip durumun en etkin reçetesi,
Geçmişi okumak, şimdiyi rasyonel muhakeme etmek, geleceği ayıklamak.
Yani bu aralar tarih okumak, felsefeye bulaşmak için ideal.
Söylenen, duyulan herşeyi akıl süzgecinden geçirip muhakeme etmek,
Edinilen deneyimden destek almayan kavramlara çabuk inanmamak,
İllaki elimize tutuşturulan her veriye kapılmamak için, okumak.
Anlamsızlığın ve umutsuzluğun hüküm sürdüğü bir dünyada,
Mutluluğun arzu edilene sahip olmak olarak verilip,
Arzu edilenin de ne olması gerektiğinin dikte edildiği bir senaryoda,
İzolasyon, sosyal mesafe, maske, sürü subliminal yüklemesiyle,
Belki de Marx ve Simmel’den beri ilk kez bu kadar tarifine uyan yabancılaşma,
Ancak bireylerin has esmasının kararlı dengesiyle savuşturulabilir.
Uygarlığın, yabancılaşmayı bu denli tetiklediği bir iklimi yaşattığı,
İnsanlığın kendini tanımaya bu kadar gereksinim duyduğu bu tarihsel süreçte,
İhtiyacımız olanın; iç muhakemenin veriye hükümdarlığını sağlayıp,
Doğaya dönüşle, bilgi de şüphecilikle, çabasız tatmini reddedişle,
Bir anlamda kararlı ve ahenkli dengeyi bozan hiçbir gelişime katılmamak,
Yorgunluk toplumuna başkaldırış olduğu kanısındayım.
Ne hastalık, ne ekonomi, ne depresyon dostlar,
En büyük tehdit, bu uygarlık yanılgısı yabancılaşma…