Çok sık duyduğumuz bir yalandır,
‘’Ben hiç birşeyden korkmam kardeşim’’,
Gelecekle ilgili bilinen tek ve büyük gerçekle,
Ölümle yüzleşme şekillerinden biridir aslında bu.
İnsanların, bu en büyük korkuyu karşılayışlarına,
Onu hatırlatan ikincil korkuları nasıl geliştirdiklerine,
Varoluşun anlamına, değerlerine nasıl karar verdiklerine,
Ve korkunun içinden geçtikleri an olan tutsaklıklarına,
Ben ‘Varoluşçuluğa’ ve onun ‘Terapisine’ bayılırım.
Bu konuyla ilgili yazan filozofların hastasıyım.
Kierkegaard, Heidegger, Sartre, Nietzsche’ye saygıyla.
Ama kendini anlamak için Irvin D. Yalom’un yeri ayrı.
Korkularımız, değerler ve tutkularımız, tutsaklıklarımız,
Yaşamımızı, ilişkilerimizi, kaderimizin belirleyicileri.
∞Ω∞
Hayatımız, çevremiz, toplum bu misallerle dolu,
Örneğin bir kadın, melek, yalnızlık en büyük korkusu,
Herşeyde saygı arıyor, saygı varoluşunun kanıtı,
Ama temizledikçe, hijyenle kendinden geçiyor.
Bir adam, onursuzluk korkusu bedenini sarmış,
Kariyer onun için en değerli şey, hayat = kariyer,
Ama meret ağzına değdimi ne korku ve ne değer .
Bir insan, beden güzelliğini korumanın peşinde,
Materyali, maddeyi en öne koymuş, en değerlisi,
Ama an gelip kopuyor, avaz avaz, saç baş dağınık.
Bir başkası, ahlaksız yaftasından ödü kopuyor,
Ona değerli gelen tek şey sevilmek, en değerli şey
Ama harcamaya başladı mı; ne ahlak, ne sevilmek.
Hepimizin hergün yaşadığı, farklı ama aynı örnekler.
Bir korku, ölümü hatırlatan ikincil büyük korku,
Bir tutku, hepimize varoluşu hissettiren değerlimiz,
Bir tutsaklık, kimsenin anlam veremediği, hatta kınadığı,
Korku karanlığından, değerlimizin ağırlığından kurtaran.
İşte biz buyuz, buyuz da acaba;
Birlikte yaşadıklarımızınkilerle ne kadar uyuşuyoruz.
∞Ω∞
Bugün bir pratik yapmayı öneriyorum size;
Cesaretle sorgulayıp kendi üçlünüzü bulun lütfen.
Kandırmadan kendinizi, ayıklayıp tüm korkularınızı,
Aralarından o en önemli korkunuzu, birincisini bulun.
Hani o laf vardır ya, ‘’ bana ölümden beter bu’,
Aslında yok saydığınız ölümün temsilcisi, o duygunuz.
Sonra en değerlinizi bulun, ama en değer verdiğinizi,
Bu hayatta artık sizin için en olmazsa olmazınızı,
Öyle ki, o olmazsa hayatınızın anlamı yok diye,
Varolmamın sebebi bu diye düşündüğünüzü.
Bir de bu en büyük korku ya da değerinizi,
Hiçe sayabildiğiniz, aklınıza bile getirmediğiniz,
Yaparken korkunun da, değerlerinde içinden geçip,
Kendinizi özgür, hafif ve yalın insan hissettiğiniz anı.
Hani herkesin sizi kınadığı, basitlik olarak algıladığı,
O tutsak olduğunuz, tekrarladığınız davranışı düşünün.
Bu söylediklerimin hepsi birer tane, ikincisi yok.
Sizi ölüm gibi korkutan, ikincil korkunuz,
Size varoluşunuzu hatırlatan, en değerliniz,
İkisininde ağırlığından kurtulup yaşama katıldığınız,
Yaşamın içinden geçtiğiniz o tutsaklığınız.
İşte sizin için herşey o kadar. Dahası yok.
Hep aynı üçlemeyi barındıran diğer insanlarla ilişkinizse,
İkincil büyük korkuyu, en değerliyi ve tutsaklıkları,
Karşılıklı;
Nasıl karşıladığınız, katıldığınız, katlandığınızla ilgili.
Uyarsa vezirlik, uymazsa rezillik yani.
Karşılıklı, ikincil büyük korkuyu dürtüklerken,
Karşılıklı, en değerliyi yoksayıp aşağılarken,
Karşılıklı, tutsaklıkları kınayıp kabullenemezken,
Mutluluk, huzur, güven, esenlik bulmak doğaya aykırı.
Varoluş ve ölüm gerçeği o denli benliğimiz sarmış ki,
Biz sürekli onların holografik simülasyonuyla oyalanıyoruz,
Ama oyalanırken bile, taklitleri yönlendiriyor bizi..