‘Alice Harikalar Diyarında’ kitabının yazarı,
Charles L. Dodgson, aslında bir fotoğrafçıydı.
Onun fotoğraf çektiği zamanlarda, çekim için,
Çok uzun süre hareketsiz durmak gerekirdi.
Çocuk fotoğraflarında bunu zor sağlayan yazar,
Çözümü çocuklara şöyle söyleyerek bulmuştu:
‘’ Kımıldarsanız masal bozulur’’…
Küçük oğlumun son zamanlarda sürekli sorduğu,
‘ Yaş, zaman ve hayatla ilgili çıldırtıcı sorulara,
Büyük oğlumun hayat yolculuğu soruları eklenince,
4. boyut olan zamanı, nasıl sadeleştireceğime odaklandım.
Gerçi yazar Dodgson’un romanındaki müthiş karakterler,
Aceleci ve sürekli köstekli saatine bakan tavşan ile,
Zamanı durdurabilen kedi kadar etkili bir anlatımla,
Zamanın göreceliliğini onlara anlatamayabilirim ama,
Onun geçmişten geleceğe düz bir çizgi olmadığını da,
Belki bugün birlikte, küçük örneklerle irdeleyebiliriz.
İsterseniz araya Özdemir Asaf usta girsin, bakın ne der;
Geliyor sandığım gidiyor çıktı.
Başlıyor umduğum bitiyor çıktı,
Üstüne-üstüne gittim, ne gidiş
Altına-altına iniyor çıktı.
Uyu büyü dendi, düşüme gittim,
Haydi işe dendi, işime gittim,
Yaşa yaşa dendi, yaşıma gittim,
Yendiğim sandığım yeniyor çıktı.
∞Ω∞
Oğullarımın hayatla ilgili düşündürücü soruları için,
En çok verdiğim öneri yolculuğa sadakat.
Erek, hedef, varmak tabii ki önemli, anlamlı.
Ama yolculuğu, yolu ve zamanı bilhassa öğrenmeleri,
Beş duyumuzla asla boyut olduğunu algılayamadığımız,
Ancak 4. bir boyut olan zamanı algılamaları ise, çok önemli.
Üstelik evrenin zaman ve boyutlara sığmayan yüceliğini,
Bu dördüncü boyutla kavramları, gepgeniş bir ufuk olacak.
Dodgson, Jules Verne gibi gibi dehaların masallarıyla,
Bilinç altına ve zamana yolculuk yaparak büyüyebilen çocuklara,
Zamanın, hayatın süresini oluşturan düz bir çizgi olmadığını,
Kütleler etrafında bükülebilen göreceli bir kavram olduğunu,
Yani Einstein ustanın gösterdiği gibi, farklı ışık hızlarında,
Farklı zaman ve hayatlar sürülebileceğini anlatabilirsin.
Ama Arşimet’ten Newton’a, kaldırma kuvvetinden yerçekimine,
Bütün fizik kurallarını kontrol edip, yönlendirip,
Kullanılabilir hale getiren insanoğlunun, zamandaki çaresizliğini,
Onu asla kontrol edemediğini, yönlendiremediğini,
Sadece gelmesine, olmasına ve geçmesine seyirci olduğunu,
Nasıl anlatıp bilinçlendirebilirim çocuklarımı, sorun bu?
Yüzyıllardır olageldiği gibi, bildiklerimi ve deneyimlerimi aktarıp,
Belki zamanı kullanmaları konusunda biraz katkım olabilir.
Tıpkı Özdemir Asaf ustanın bana katkısında olduğu gibi;
Bozguna benziyor, saklasam olmaz,
Eskiye yeniden başlasam olmaz,
Yakıştırsam olmaz, yazmasam olmaz,
Maviye boyadım, baktım mor çıktı.
Sapsarı saçlarım vardı, aklaştı,
Anılar üstüste bindi yükleşti,
Bir büyük oyunun sonu yaklaştı,
Tüm yanan ışıklar sönüyor çıktı.
∞Ω∞
İki boyutlu bir dünya olduğunu varsayın, salt en ve boy,
Nasıl, üçüncü boyut derinliği kattığınızda, dünyanız büyüyüveriyorsa;
Sadece yaşadığınız an hissedebildiğiniz zamanı boyut olarak,
4. boyut olarak algılayabilirseniz, zaman eşiğini geçip,
Masallardaki gibi sırlarla dolu bir evrene yollanmak olası.
Bu Pazar, soru sorulan milyon babadan biri olarak,
Geçmiş ile gelecek arasındaki köprülük görevine sadık,
Çocuklarını zamanın olası önyargılarından uzaklaştırıp,
Zamanın asla değiştiremediği erdem ve zaafları anlatan,
Sıradan bir baba olarak, masalsı seslenivereyim dostlar.
Onları, tıpkı Dede Korkut masallarının anlatımındaki gibi,
Evvel zaman, kalbur saman içinde, pireler ve develerin bile,
Sıradışı görevde olduğu farklı bir boyuta taşıyıp,
Mevcut değer yargıları ve algılarından arındırarak, sadeleşmiş,
Bir mekan ve zaman diliminde 4. Boyutu anlatayım istiyorum.
Çocuklara, ‘’mutlak başlangıç, hedef ve varmak da çok önemli,
Bunlar olmadan yolculuk mümkün değil’’, dememek olmaz.
Ancak o an, o saat , o dilimi bekleyerek yaşadığımız bu hayatta,
Zamanın boyutunu algılamak için yolculuğa konsantre olmak,
Masalı anlamak içinse öyküye dalıp yaşamak asıl çözüm.
Yoksa zaman algımız başı sonu belli bir düz çizgiden öte değil,
Sürekli tükenen, azalan, yiten, biten bir düz çizgi.
Öyle değil mi Özdemir Asaf? Yukarıdan bakıyorsan söyle üstad:
Gözümde bir ışık, çağırıyordu,
Beşikte bir çocuk, bağırıyordu,
Öyle bir düğündü, çan çalıyordu,
Gel çanı sandım, git çalıyor çıktı.
Kimler kimler yoktu bizim kervanda,
Birer birer indi hepsi bir handa,
Savurduk sap saman biz bu harmanda,
Bir gidiş yoluydu, dönüyor çıktı.