Bir taraftan yabancı bir çekim ekibi Büyüksaat Kulesini tam arkasına almış, genç bir hanım şık elbisenin içerisinde hangi dilde olduğunu anlamadığım cümlelerinin arasına sık sık Adana sözcüğünü sıkıştırarak karşısındaki kameramanla birlikte yayın yapıyor bir taraftan da tüm dükkânlar açık, vitrinler rengârenk, esnaf kapı önünde müşteri bekliyor, arasta coşmuş, bir hareket bir hareket, insanlar sağlı sollu dolaşıyor.
Diğer taraftan da üç beş kişilik yabancı bir turist grubu, belli, başka şehirden gelmiş bir aile önde kendileri, o fotoğraflarda kokusu çıkmayacak ne yazık ki ama ortalığa yayılmış kebap dumanı eminim bir şekilde görüntülenecek, Kazancılar sokağının geniş bir görüntüsünü de kadraja alacak şekilde fotoğraf çekiyor.
Belki de öğle saatlerine denk gelmiş olmamızdan, ya da yok yok aslında eminim ki hep bahsedildiği üzere sabah kahvaltısının ciğerle yapılması geleneğinden de olsa gerek, inanıyorum ki o salaş masalar –ki lezzeti ve güzelliği de bir anlamda öyle olmasında- sabahtan, hatta geceden bu tarafa dolup taşıyordu. Ben daha böyle bir kalabalık görmedim.
Daha öncesinde pazar günleri gitmişliğimiz var mıydı hatırlamıyorum ama her fırsatta kendimizi o tarihî dokunun içine bırakmayı sevdiğimizi çok iyi biliyorum. Böyle girdik Büyüksaat’in oralara dün.
Amacımız hem sokağına girdiğimiz anda burnumuza dolan o nefis tahin kokusunu özlediğimiz o meşhur tarihî helvacıdan biraz alışveriş yapmak hem bir kez daha kadın üreticilerinin el ürünlerinin sergilendiği kooperatifi ziyaret etmek ve Olgunlaşma Enstitüsü hocalarının o muazzam sanatlarıyla kendimize bir göz ziyafeti çekmek hem de Tuz Hanı’nda henüz açılmış kütüphaneyi ziyaret etmekti, ki biz oraya bayıldık.
Tuz Hanı; hepinizin bildiği üzere canım Adana’mızın göz bebeği Ramazanoğlu Konağı ve Ulu Cami yakınında. Ramazanoğlu Halil Bey tarafından inşa ettirilmiş. Selamlık olarak yaptırılmış. Vaktiyle de develerle getirilen tuzların burada satılmasından dolayı halk arasında Tuz Pazarı Hanı olarak anılmaya başlanmış. Günümüzde ise arsasında tek katlı dükkânlar bulunmakta.
Bahsettiğim kütüphane ise işte bu Tuz Hanı’nın bir ucunda açılmış. Gündoğdu Vakfı tarafından şehrimize kazandırılmış. Büyük bir heyecanla arayıp bulduk, daha dün bir bugün iki içerisi dolmuş, hatta sokağa taşıyor. Aynı zamanda iç içe geçmiş mekânda yer alan kafeden yayılan nefis kahve kokusu eşliğinde insanı kendinden geçiren kitap kokusuyla buluşmak inanın o günümüzün en değerli anlarından başta geleniydi, birbirinden değerli koleksiyon kitaplar arasında büyülenmiş dolaşıyorken buraya daha çok kez geleceğimden emin, parmaklarım ister istemez her birine tek tek dokunuyor.
Düşünenlerin, çok insan ve çok çocuk buradan yararlanacak, tarihî dokudur, tarihimizdir, kültürümüzdür, böylelikle, bu mekânlarla gençlerimiz tarihleriyle kucaklaşacak, inanıyorum, hayata geçirenlerin ellerine, emeklerine sağlık, Adana, böyle çok daha güzel oluyor.