Dünyevi hayatı aşan zihinler, ortak söylemlerinde,
Mümkün olan en az sayıda beklenmedik tehlikeli,
Sakin ve mütevazi bir yaşamı aradıklarını zikrederler.
Hatta söylemler o denli sofistike hale gelir ki,
Bir süre sonra yaşamın tüm verdiklerine sırt çevirip,
Münzeviyane bir hayatın özlemi anlatılmaya başlar,
Zirvede ise, büsbütün yalnızlığı seçen ruha gıpta edilir.
Doğumdan ölüme mutluluk arayışındaki bizlerse,
Günlük yaşam, ihtiyaç ve akan zaman çarkı içinde,
Anlatılanları dinler, anlar ama bir türlü yakalayamayız.
Yaşamın bu şifrelerine vakıfların hemen hepsi,
Yüzyılımıza, mutsuzluk ve cansıkıntısı çağı olarak bakıyor.
Bunun en önemli nedeniyse, zihinsel mutluluğun eksikliği.
Çocuklarımızı, yüzeyel bilgi kirliliğine gark olmuş,
Artık bizim onları tam tanıyıp etkileyemeyeceğimiz,
Onların da tam anlamıyla kendilerini tanıyıp bilemeyeceği,
Garip bir dünyada büyütmek zorundayız.
Hoş geldin bebek yaşamak sırası sende dediklerimize,
Senin yolunu gözlüyor kuşpalazı sıtma diyemiyoruz artık.
Bunları hallederken çok daha zor bir iş çıkardık başlarına.
Cansıkıntısı, ızdırap ve mutsuzluk dolu
Sahte sanal, yalan dolan bir dünya bekliyor onları.
Öyle bir dünyaki kahredici üçleme içinde savruluyorlar:
Kişisel mutluluğun küçük ucuz hesaplarına adanmışlık,
İnsanı ve insanlığı yüzüstü bırakan bir ihtiyaç kovalamacası,
Yeniden bir heyecan ve uyarı bulmadıkça iflah olmamak.
Herhangi bir duygu ve heyecanla renklenmediğinde
Olağan hayat yavan ve usandırıcıdır kuşkusuz.
Ama sadece duygu ve heyecanla hareketlenen yaşam,
Çok çabuk da acı ve ıstırap verici hale gelebilir.
Peki dostlar, biz bu sanal ve haz merkezli yeni dünyada,
Sürekli başka zihinlerce yaratılanı izleyerek büyüyen,
Geleceğimizi oluşturacak evlatlarımızın, insanlarımızın,
Zihinsel mutluluğu yakalamasını nasıl başaracağız.
∞Ω∞
İnsanlık tarihine, insanlığın tekamülüne bakar,
Toplumları yönlendiren akıllara, dehalara gidersek,
En mutlu insanların, tabiatın zihinsel zenginlikle donattığı,
Kendisi olabilme iznini almışlar olduğunu görürüz.
Sözünü ettiklerimiz, bu boş, sığ ve sıkıntılı görünen hayatı,
Kendisi için kendisinden ötürü bir amaç haline getirirler.
Sadece iradelerinin gereksinim ve isteklerini azaltıp,
Acı ve ıstırabın da erişemeyeceği güce erişir bu zihinler.
Herdaim zihin hayatına öncelik veren bu üst insanlar,
Anlayış ve bilginin sürekli gelişmesine çalışan,
Zihinsel hayatlarını bir sanat eseri gibi biçimlendiren,
Gittikçe eksiksiz, noksansız bir zihin kesafetiyle,
Kalıcı bir yoğunluk, birlik, bütünlük, kusursuzluk içinde,
Hayatın pür hakikatine yürürler.
Tabiatın eserlerinden, çağların geride bıraktığı izlerden,
Pozitif bilimin verilerindeki gerçeklerden yararlanarak,
Zenginliği zihinsel düşünce anlamında algılayan,
Bazal ihtiyaçlar ötesini kendi içindeki kaynakta bulan,
Soylu hazzını yüksek düşünce kudretinde arayanlardır onlar.
Beden, paye ve isim ne kadar anlamsızlaştı,
Ruhun zihne aşkı nasıl belli oldu değilmi dostlar…
∞Ω∞
‘Yahu emre hoca, yine birşeyler diyecen de,
Lafı illa Kaf dağına götürüp getiriyorsun dersiniz, bilirim.
Ben sadece artık unutulmaya yüz tutan o mucizeyi,
Zihinsel mutluluğu hatırlatayım dedim bu hafta dostlarıma.
İnsan olmanın en önemli farkı düşüncenin derinliğini.
Aynı, yenilen bir gıdanın sindirilmesi ve vücudu beslemesi gibi,
Okunan, bakılan, işitilen, tecrübelenen herşeyin
Sindirilmesini, süzülüp gerçek değerini almasını sağlayan,
İnsan zihninin enerji kaynağı düşünce derinliğini.
İhtiyaçlar hiyerarşisindeki her yükselişimiz,
Bizi kendimizle yarıştırıp yorarken,
Ahlaklı, dürüst, adaletli, sevgi dolu olmak gibi erdemler,
Bizden daha çok dışımızdakilere mutluluk verirken,
Zihinsel melekelerini olgunlaştıran insanların,
Her gün, her saat kendi olmak için izin isteyişini,
Ve bu servetinin tadını çıkarışını nasıl gözden kaçırıyoruz.
Düşünen, düşüncelerini birbirine ulayarak doğru fikre ulaşan,
Belki de erdemlerin en büyüğü olan şeyi yapıp,
Bu zihinsel hazineyi insanların yararına kullanan için,
Mirasını kendi alınteriyle kazanmış denmez de, ne denir?
Bugünün dünyasındaki en büyük tehlike,
İşte bu zihinsel mutluluğa ulaşmadaki yolakların,
Niteliksiz, hazır, hap ve sanal enformasyonun yönlendirmesiyle,
Hepten kaybedilmesi ve insanın bu suni kaynaklara bağımlılığıdır.
Oysa düşünce derinliğindeki çekime kendini bırakanlar,
Düşkünlük ve ihtiyaçtan azade, bedensiz bir ruh oluverir.
Bu soylu ve verimli aklın, umutlu ve iyimser bir anında,
Kendisinde bulacağı mutluluğun üstüne mutluluk da yoktur.