İpek Özbey
Çanakkale Savaşı’nın 105’inci yıldönümünde zaferin önemini doktora tezini Çanakkale Muharebeleri üzerine yazan, “Çanakkale 1915 Almanların Büyük Tuzağı” ve “Kemalyeri” kitabının yazarı emekli Tuğgeneral Naim Babüroğlu ile konuştuk.
Çanakkale Muharebeleri neden önemli?
Çanakkale Muharebeleri ya da Gelibolu Harekâtı, tarihte o ana kadar yapılan en büyük amfibi harekâttır. İkinci Dünya Savaşı’nda Müttefik kuvvetlerin yaptığı Normandiya Çıkarması’ndan önceki en büyük çıkarmadır. Her iki taraf kilometrekare için 4 bin 100 kayıp verir. Kilometrekareye 8 bin asker düşer. Çanakkale Harekâtı, başta Balkan Savaşı olmak üzere, uzun süren askeri yenilgiler döneminden sonra küçülen, yıkılış döneminde bulunan, önemli moral ve itibar kaybına uğrayan Osmanlı Devleti’nin kazandığı ilk büyük cephe savaşıdır. Çanakkale Zaferi, Milli Mücadelenin ve Cumhuriyet’in önsözüdür. Mustafa Kemal, Çanakkale’de Milli Mücadele’nin çekirdek kadrosunu oluşturur. Çanakkale, Mustafa Kemal’in tarih sahnesine ve Türk milletinin huzuruna çıktığı devler savaşıdır. Çanakkale Anafartalar Kahramanı’nı Türk milletine tanıtmıştır. Eğer Çanakkale zaferle sonuçlanmasaydı, Milli Mücadele yolculuğu başlatılamaz, Sakarya Meydan Muharebesi ya da Büyük Taarruz yapılamazdı.
Balkan Faciası Mustafa Kemal’i ve silah arkadaşlarını derinden yaralamıştı. Çanakkale’de verdiği emirlerde bunun izlerini görür müyüz?
Mustafa Kemal, Balkan felaketini içine bir türlü sindiremez… Selanik, Manastır ve Üsküp’ü tek kurşun atmadan Yunanlılara teslim eden komutanları ve Osmanlı ordusunu ¨Subay ve Komutanla Konuşmalar¨ (Zabit ve Kumandanla Hasbı-hal) kitabında çok ağır eleştirir. Mustafa Kemal, Çanakkale’de verdiği emirlerin hemen tümünde, “Balkan Faciasını’nın yaşanmaması için” şeklinde ifade kullanır. 1 Mayıs 1915’te de şöyle bir emir verir: “İçimizde ve komuta ettiğimiz askerlerimizde, Balkan Savaşı utancının tekrarını görmektense, burada ölmeyi istemeyenlerin bulunacağını asla kabul etmem. Eğer böyle kişilerin olduğunu görürseniz onları derhal kendi ellerimizle kurşuna dizmeliyiz…” O genç subay kadrosu, Balkan utancını bir daha yaşamamak için gerekli tüm önlemleri alır. Saldırıda askerinin başındadır, taarruzda en önde komutanlar vardır.
KAHRAMANLIK ABİDESİ
Çanakkale Muharebeleri, iki tarafın kayıpları açısından savaş tarihinde nasıl bir öneme sahip?
Çanakkale Muharebeleri, denizde ve karada 287 gün sürdü. Karada, 25 Nisan 1915 tarihinden 9 Ocak 1916 gününe kadar 260 gün devam etti. İşgal kuvvetleri 252 bin, Türk kuvvetleri 213 bin 882 olmak üzere toplam 465 bin 882 zayiat verildi. Türk tarafı toplam 213.882 zayiat verir. 101 bin 279 kişi şehit, 102 bin 603 yaralı/kayıp ve 10 bin esir. Türkler, kara harekâtında günde, yaklaşık 825 zayiat verir… İşgal devletleri, toplam 252 bin kayıp verir. İngilizlerin zayiatı, 205 bin, Fransızların kaybı ise 47 bin. İşgal kuvvetleri günde, yaklaşık 970 zayiat verirler… İki taraf, günde yaklaşık 1800 zayiat verir. Çanakkale, bu nedenle muharebeden öte bir destandır, bir kahramanlık abidesidir. Ve Çanakkale, savaş sanatının zirve yaptığı devler savaşıdır. Çanakkale Muharebeleri’nin bu kadar yüksek zayiatla sonuçlanmasının ana nedeni, harekâtı yöneten Alman ordu komutanı ve Alman komutanlarını hatalı uygulamalarıdır. Almanların bir nevi Türk ordusuna tuzağıdır.
Kara muharebelerinde daha az zayiat verilebilir miydi?
Alman General Liman von Sanders, 26 Mart 1915’te Gelibolu’da 5’inci Ordu Komutanlığı’na başladı. İlk işi, mevcut ve uygulanmakta olan Savunma Planı’nı değiştirmek oldu. Sanders, ordunun kuruluşu, konuşu ve savunma düzeniyle ilgili 26 Mart 1915’te, Başkomutanlığa görüş ve önerilerini sunar. Ancak, 26 Mart 1915 günü, Ordu Komutanı’nın Gelibolu’ya ulaştığı ve henüz savunma bölgesini görmediği tarihtir. Ordu Komutanı Alman General, savunma bölgesini görmeden, arazi incelemesini, düşman ve dost durumu mukayesesini yapmadan, harekâtı icra edecek komutanların tekliflerini bile almadan Enver Paşa’ya savunma düzeni konusunda teklifte bulunur. Hem bölgedeki Türk komutanların hem de Başkomutanlığın değerlendirmesi dışında bir savunma planına karar verir. Bu durum, Liman Paşa’nın askeri prensipler dışında bir tutum içinde olduğunun açık göstergesidir. Ordu Komutanı Sanders, teklifinde Türk komutanları tarafından hazırlanan Savunma Planı’nın tam tersi bir savunma şekli öngörüyordu. Kıyı hattını zayıf tutmak, geride ihtiyatlar bulundurmak ve düşmanın kıyıya çıkışına göre saldırıya geçmek. Türk komutanların planı ile çelişen bu savunma sistemi, düşmanın kıyıya çıkmasına adeta müsaade ediyordu. Alman Ordu Komutanı’nın bu savunma planı, Türk ordusu için bir tuzaktı. Bu tuzak, düşmanın karaya çıkmasını sağlayacak ve Türk askerinin çok sayıda zayiat vermesine neden olacaktı.
MUHAREBE 8.5 AY SÜRDÜ
Alman Ordu Komutanı’nın savaşı uzatmasındaki amacı neydi?
Liman Paşa’nın bu savunma planı ve Alman komutanların muharebe alanındaki uygulamaları, muharebelerin 8.5 ay kadar uzamasına ve Türk kanının oluk oluk akmasına neden olmuştur. Böylece, Almanlar Çanakkale Cephesi’ne İngiliz ve Fransız kuvvetlerini 8,5 ay kadar uzun bir süre bağlamayı başarmış ve Batı cephesini hafifletmişlerdir. Alman Genelkurmay Başkanı General von Moltke’nin, Enver Paşa’ya 10 Ağustos 1914’te gönderdiği yazısında, “Osmanlı müttefikinin vazifesi, mümkün olduğu kadar çok Rus ve İngiliz kuvvetlerini bağlamak… şeklinde açıkça belirtiyordu. Bu belge, Alman Genelkurmayı’nın, Türk ordusunu Alman çıkarları için kullanmak istediğinin ve Alman çıkarlarının Türk çıkarları önünde geldiğinin bir göstergesidir. Almanlar, Çanakkale Cephesi’nin 500 binden fazla düşman kuvvetini bağladığını ve bu kuvveti Batı Cephesi’nden uzakta tuttuğunu, Türkiye’nin bu suretle Almanya’ya Batı Cephesi’nde esaslı bir şekilde yardım ettiğini arşivlerinde böyle ifade ederler. İşte bu nedenlerle, Türk komutanlar tarafından hazırlanan Savunma Planı’nın Alman General Sanders tarafından değiştirilmesi sonucu, 25 Nisan 1915’te işgal kuvvetleri karaya çıkma imkânı bulurlar. Sonuç olarak, eğer Türk komutanların savunma planı ile harekât yapılsaydı, işgal kuvvetleri karaya çıkamayacak ve Alman komutanlar, muharebelerde verdikleri emir ve kararlarla Türk askerinin kanını bu kadar akıtmayacaklardı.
PAYİTAHTI KURTARDI
Çanakkale Cephesi’nde Mustafa Kemal Atatürk’ün rolü ve etkisinden bahseder misiniz?
Mustafa Kemal Çanakkale Cephesi’nde, 25 Şubat 1915’ten 10 Aralık 1915’e kadar, 9 ay 13 gün kalır. Çanakkale Muharebeleri’nde dört kez Osmanlı’nın başkenti İstanbul’u, padişahı ve payitahtı kurtarır. Birinci kurtarışı; 25 Nisan 1915’te Arıburnu’na çıkan düşmana 57 ve 27’inci Alaylarla yaptığı saldırıdır. Yarbay Mustafa Kemal, bu taarruzda bağlı olduğu Ordu Komutanlığı’ndan emir verilmemesine rağmen, 19’uncu Tümen Komutanı olarak inisiyatif kullanarak düşmanı püskürtür ve İstanbul’u kurtarır. Yani Padişahı kurtarır. Bu saldırıda, savaş tarihine geçen şu emri verir: “Ben size taarruz değil, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında, başka kuvvetler ve komutanlar yerimizi alabilir.” İkinci kurtarışı; Albay rütbesiyle Anafartalar Grup komutanı olarak, saldırı yapan İngiliz Kolordusu’na, 9 Ağustos 1915’te 7 ve 12’nci tümenlerle yaptığı taarruzdur. Üçüncüsü; 10 Ağustos 1915 günü Conkbayırı’na kadar ilerlemiş İngiliz kuvvetlerine karşı sabah 4.30’da yaptığı süngü hücumudur. Ünlü Conkbayırı süngü hücumuyla İstanbul’u üçüncü kez kurtarır. Dördüncüsü, 21 Ağustos 1915’te, İkinci Anafartalar Muharebesi’nde çok daha güçlü İngiliz kuvvetlerine yaptığı karşı taarruzdur. Böylece işgal kuvvetlerinin İstanbul hayali son bulur. Mustafa Kemal’in Çanakkale Savaşı’ndaki başarısı sadece bunlar değildir elbette. Ancak, burada sadece stratejik sonuçlara neden olan zaferlere değinilmiştir. Mustafa Kemal, Çanakkale Savaşı’ndan altı yıl sonra, 1683 yılında Viyana’da başlayan toprak kaybını ve Türk çekilmesini 238 yıl sonra, 1921’de Sakarya Meydan Muharebesi’nde durduran Türk komutan olarak tarihe geçer.
‘BU SAAT CANIMI KURTARDI’
10 Ağustos 1915’te Conkbayırı’nda tepe bombardıman altında kalır ve Mustafa Kemal yaralanır. Anılarında bu olaya nasıl yer veriyor?
Şöyle yazıyor: “Savaş meydanında saldırıyı seyrederken bir şarapnel parçası göğsümün sağ tarafına çarptı. Cebimde bulunan saati parça parça etti. Vücuduma nüfuz etmedi. Yalnız derin bir kan lekesi bıraktı…” Bir şarapnel parçası göğsüne çarpmıştı. Yanında, çocukluk arkadaşı 24’üncü Alay Komutanı Nuri Conker ile 64’üncü Alay Komutanı Yarbay Servet Bey (Servet Yurdatapan) vardı. Servet Bey, olayı şöyle anlatır:
“Süngü hücumu sırasında, Conkbayırı Tepesi’nde onun yanındaydım. Düşmanın şiddetli topçu ateşi başladıktan biraz sonra, elini birden göğsüne götürdüğünü gördüm. Heyecanımı sezen o metin asker, parmağını ağzına götürerek sus işareti yaptı, sessiz olmamı istedi.” Annesinin hediye etmiş olduğu şarapnel parçasının parçaladığı saati, Alman Ordu Komutanı Liman Paşa’ya günün bir anısı olarak sunar ve şunları söyler: “Bir mermi parçası, göğsüme isabet etti. Saatimi kırdı. Bu saat canımı kurtardı. İzin verirseniz, bugünkü zaferin bir anısı olarak, bu saati size takdim etmek isterim.” Saati alırken Liman Paşa’nın gözleri yaşarır. Titrek sesle, Mustafa Kemal’in zaferini kutlar ve teşekkür eder. Alman General, karşılık olarak ailesinin adını taşıyan kendi saatini çıkarır ve yine bugünün anısı olarak Mustafa Kemal’e verir ve şöyle der: “Sizin de, benim büyük takdir ve tebriklerimin bir işareti ve üstün başarınızın bir anısı olarak şu saatimi kabul etmenizi rica ederim.” dedi.
‘Hey onbeşli onbeşli’ türküsünün hikâyesini anlatır mısınız?
Çanakkale Muharebeleri’nde fazla sayıda verilen zayiatın karşılanması için, Padişah tarafından önlem alınır. Sultan Beşinci Reşad, 27 Mayıs 1915’te bir emir yayımlar. Lise öğrencileri de cepheye çağrılacaktı. Savunma Bakanlığı da, bu emre dayanarak 18 yaşındakilerin sağlam olanlarının birliklere teslim olmalarını ister. Küçük yaştaki erkeklerin askere çağrılması üzerine, ‘Hey Onbeşli Onbeşli’ türküsü yakılır:
Tokat yolları taşlı/Onbeşliler gidiyor/Kızların gözü yaşlı…”
Ne acıdır ki, günümüzde bu türkü çalındığında anlamını bilmeyenler, kalkıp karşılıklı göbek atmakta ve alkışla tempo tutmaktadır. Oysa, Çanakkale’de kanlarıyla Cumhuriyet’in önsözünü yazan kahramanların çığlıklarıdır bu türkü.
Mustafa Kemal Paşa, muharebelerin en yoğun olduğu Çanakkale’de bile kitap aşkından vazgeçmiyor. Peki, neler okuduğunu biliyor muyuz?
Çanakkale cephesinde, Mustafa Kemal’i ziyaret eden gazeteci Ruşen Eşref Ünaydın, komuta yerinde masa üzerinde Balzac’ın Colonel Chabert’i, Maupassant’ın Boule De Suif’i, Lavendan’ın Servir kitaplarının bulunduğunu yazar. Mustafa Kemal, Çanakkale’de muharebeler sırasında, İstanbul’da tanıdığı Madam Corinne’ye yazdığı mektuplarda kendisinden çeşitli romanlar göndermesini de ister. Madam Corinne’ye, 28 Mart 1915’te cepheden Fransızca yazdığı mektuptan bir paragraf: “Tavsiye edeceğiniz romanları okumak isterim. Hulki Efendi’ye birkaç roman ismi verin, gidip satın alsın. Geçmiş ve geçmişin anıları ölümsüzdür.” Mesela, Büyük Taarruz’un en yoğun günlerde de Reşat Nuri Güntekin’in yeni çıkan romanını, 21-22 Ağustos 1922 gecesi okur.
TRUVA’NIN İNTİKAMI
Son olarak Mustafa Kemal’in, Çanakkale’de, üç bin yıl sonra Truva’nın intikamını aldığı savına katılır mısınız?
Elbette. Truva Savaşı’nda batıdan gelip saldıran Akalılar vardı; Çanakkale’de yine batıdan ve denizden gelen İngiliz ve Fransızlar var. Truva’da Aka kuvvetlerinin komutanı Agamemnon vardı. Çanakkale’de İngiliz donanmasının savaş gemilerinden birinin adı yine Agamemnon. Atatürk İlyada Destanı’nı okumuştu.
Truva’dan 3 bin yıl sonra, 1915’te Çanakkale’ye saldıran işgal kuvvetlerini Mustafa Kemal durdurdu. Büyük Taarruz’da Yunan ordusunu Dumlupınar’da mağlup edip “Truva’nın öcünü aldık” demişti. Fatih Sultan Mehmet’in de 1462’de Truva’yı ziyaretinde, “Truva’nın öcünü aldım” dediği rivayet edilir. Fakat, savaş tarihi benzerlikleri açısından Mustafa Kemal Truva’nın intikamını Çanakkale’de ve Conkbayırı’nda alır.
Kaynak: www.cumhuriyet.com.tr