Sevmenin Güzergahına Girdik – Emre Toğrul

Emre Toğrul

‘’Aşk, bir armağan olarak sunulsa,
Beraberinde hiçbir ıstırap getiremeyecektir.’’

Bir sanat olarak görürsek sevmek ve sevilmeyi,
İnsanın en üste taşıyabildiği bir kombine sanat olarak,
Sanki kimyadaki gibi, bileşenleri olan ortak bir sanat,
Ya da matematiksel olarak, formülün sonunda sadeleştiği,
Fiziksel anlamda parçaların kusursuzca birleştiği bir sanat,
O zaman sevmek ve sevilmek için,
Doğadaki en hassas ve mutlak dengedir diyebiliriz.
Bir içgüdü, istenç, ihtiyaç olarak derinden gelen sevmek ile,
Bir his, kavrayış, bir yücelme olan, karşıdan gelen sevilmeyi,
Sevmek sevilmek diye aynı kefeye koymaktır başlangıç hatamız.
Neyi, kimi sorularında ararken onu, bir ömür harcadığımız,
Zaman geçtikçe gittikçe azalan dozlarında bile şifa bulduğumuz,
Bazen niyesini bile anlamadan kendisine teslim olduğumuz sevmek,
Sevilmenin yanında ne denli kolay ve zahmetsiz bakınca.
Seviveririz, olur biter, şart ne olursa olsun seviveririz bir çırpıda.
Karşılıklı karşılıksız, yanıtlı yanıtsız, bilip bilmeden, severiz işte.
Evrensel erdemi, kendimizce yorumlayarak, severiz de severiz.
Ancak sevmek bizim elimizdeyse de, hepimizin asıl istediği sevilmek.
Bir armağan olarak sunduğumuz sevgimizin, düşüncemizin, ruhumuzun,
Karşılık bulduğu şeydeki tezahürü, onurlu karşılığıdır sevilmek,
Bir çeşit tamamlanmak, yücelmek, kenz-i mahfiye ulaşmaktır.
Saf sevgi, kendini hiç eldesi niyetine armağan olarak sunmakla başlayan,
Armağanın liyakatle taşındığı, yaraşırlıkla karşılık bulduğu bir sevilenli,
Özgür, içsel huzur kaynağı, yaşamın anlamına nur veren bir süreçtir.
Taa ki…
●●●●○○○○●●●●
Taa ki, yine aynı saf sevginin payı ve paydası form değiştirene dek.
Sartre’ın dediği gibi ‘’bir sevilme projesi’’ olarak başlayan sevmek,
İşlendikçe zenginleşebilen, aradıkça daha cevherine varılan duygu,
Her insani his gibi zamanın yıpratıcı degradasyonundan nasibini alır.
Sadakatin titrek direncini, ilişkinin münhasırlığını,
Tutkunun saflığını, sahip olmanın sınırlayıcılığını,
Biteviye niteleme saplantısı içine girmeden duramamanın,
Sürekli sevgiyi test etme deliliğine boyun eğmenin,
Dayanılmaz dürtüsüne yenilir sevgi.
Her türden bireysel çıkarın ve bencilliğin binbir yüzünü aşıp,
Kendini biribirine armağan olarak sunan özgür varlıkların eylemi,
Sahip olma hezeyanının dipsiz karanlığında kaybolup,
Seveni de, sevileni de, korkunç bir ıstıraba sürükleyen,
Hedefin, güzergahı zulüme çevirdiğini sürece dönüşür.
Sevmek sevilmek sanatının bu en büyük handikapını nitelerken,
‘’Hakikate sahip olmak, hakikati öldürür’’ demiş bilge.
Oysa hakikati anlamak, hissetmek, görmek başka bir şey,
Ona sahip olmak bambaşka bir şeydir ve aslında,
Bu sadece var edene, yüce bir mertebeye ait olabilir.
Tıpkı hakikati bulduğunu ve sahip olduğunu sanıp,
Aramayı bırakanın yanılgısının başladığı yer gibi,
Hakikatin özlerinden sevgiye uygulanan zaptı rapt da,
Onu diri tutan diyalogu, yüzleşmeyi, özgürlüğü öldürmekte,
Aranmayan hakikat misali, atıl ve tutsak sevgi de ölmektedir.
Bernard Shaw’un dediği gibi ‘ bu hayatta iki trajedi vardır;
Birincisi kalbinizin istediğini elde edememek, diğeriyse elde etmek.
Mutluluk, aşk ve güzellikse, bu ikisinin arasındaki kısa güzergahta,
Sevginin asıl istek, uzanış ve özgürlükle can bulduğu aralıkta yoğunlaşır.
O aralığın, sürekli aramanın, hiç bitmeyecek armağanın tılsımı yitip,
Nihai hedefteki fetihe koşullandıran sahip olma içgüdüsü oturunca içe,
Olan sevmek sevilmek sanatının doğal dengesine olur.
Dünya yüzüne bazısı sevmek, bazısı sevilmek için gelmiştir, doğrudur.
Sevmek yada sevilmek tarafında olsun, sevginin en büyük ihtiyacı,
Sürekli tekamül eden bir arayış, durağan olmayan bir devinim,
Ve hepsinin üstünde, sahiplenilemeyecek bir hakikat olduğunun anlaşılmasıdır.
Her insanın yaşadığı sürede kendisini yeniden ve hür iradesiyle yaratması,
En derin ihtiyaç olan sevmenin ve onurlandırma olan sevilmenin,
Uçsuz bucaksız dengesinde koşulsuz bir seyahatte mümkündür.
Ümit Yaşar Oğuzcan ustanın dediği gibi armağan sunmak gibi sevmek;
‘’ Nerede bir çift göz gördümse, tuttum onu sana tamamladım’’.
Özdemir Asaf’ın dizelerindeki gibi hep başlagıç gibi sevmek;
‘’Bir yaşam boyu bitirmek değil de, sana hep yeniden başlamak’’.
Sevmek sevilmek hep aynı güzergahta zaten, aynı formülde,
Taa ki…