Siyahlar, beyazlar ve diğerleri – Kudret Sönmez

Siyahı beyaza, beyazı da siyaha hangi tutamda karıştırırsak karıştıralım, griyi göremez halde bakmaya devam ediyoruz bugünlerin sağlık paletine… 2019 yılının son aylarında Çin’de piste çıkan ve 2020’nin Mart’ında ülkemizin hava sahasına izinsiz dalıp art niyetle dolaşmaya başlayan virüs, hâlâ silinmek bilmiyor ortalıktan. Bu bağlamda, bazı renkçi ressamların fırçalarını bile çeşitlilikten caydıran ve salt siyah beyaz lekelere yönelten figürler yayılıyor hayat tuvalimize.

Son zamanlarda fark ettim ki, parmaklarım ne zaman klavyeme uzansa ilkin ‘p’ye ya da ‘v’ye değiyor… Yani, pandeminin ‘p’siyle virüsün ‘v’si yazılarımın baş harfleri modunda duruyor… Ve sonra çevremi gözleyince, sanat ustası birçok arkadaşımı da benim durumumda görüyorum. Sokaklarda, caddelerde rengârenk ışıltılar ararken, beyazla siyahın arasına hiçbir rengin / tonun giremediği küresel bir dönemi belgeleyerek ilerliyorlar.

Aslında iyi de ediyorlar… Tarihi inceleyince, her zaman günlük güneşlik olmayan, çok büyük savaşlar ve salgınlarla kirlenen, bazen de içinde barındırdığı güzellikleri kaybetmemek için direnen yorgun dünya hallerini onlar da biliyorlar. İşte bu nedenle, sanat dostlarının parmakları ya fırçaya, ya kaleme, ya da deklanşöre daha sıkı sarılıyor… Yani dünya hangi kımıltıyla dönüyorsa, kültür ve sanat faaliyetleri de bu döngünün trafiğine girerek kazasız belasız (!) yola devam ediyor.

Neyse, lafı yine uzatmadan… Şu, başında ‘p’ ya da ‘v’ olan mikrobik sözcüklerden ürkmeyeceğimiz günlerin bir an önce geleceğini umarak yazımızın akışına bakalım.

***

Murat Günaydın

Elini fotoğraf makinesinden, parmağını da deklanşöründen uzaklaştırmadan Çukurova’nın ayakta duran dokusunu ustalıkla gözlemleyen Fotoğraf Üstadı Murat Günaydın, tarihe düşülecek görsel ve yazınsal notlar biriktirmeye devam ediyor… İçinden henüz çıkamadığımız siyah yüzlü, beyaz maskeli iklimle beslenen atmosferi başarıyla fotoğraflayan arkadaşımız, yakaladığı durumları şu şekilde anlatıyor:

“Dünyayı ve yurdumuzu etkileyen salgına yerinde bakalım… Bir sokak fotoğrafçısı, yaşanan bu drama kayıtsız kalmadan objektifini bu gerçekliğe çevirebilmeli. Elbette, burada sokak fotoğrafçısı bazı riskleri almayı da kabul etmiş olur.”

YAŞANANLAR VE HİSSEDİLENLER

“Salgın süresince, sokağa çıkma yasağı dışında, insanlara yakın olma ve onlarla konuşma fırsatı yakaladım… Öncelikle şunu belirtmeliyim… Dünyanın yaşadığı bu sıkıntılı tablo bizleri umutsuzluğa itmesin. Biz insanların içindeki dayanışma ve birliktelik duygusu, her türlü olumsuzluğu ortadan kaldıracak gücü bünyesinde taşımaktadır.

Özellikle gündelik çalışanlar, çalışmayınca aç kalma ihtimali olanlarla yan yana oldum… Asıl salgının açlık ve yoksulluk korkusu olduğunu insanların gözlerinden okuyabiliyordum. Bu sıkıntıyı diğer insanlara göstermenin zorluklarını yaşadım. Her bakışın derin bir hikâyesiyle yüzleştim. Bunların hepsini anlatmam oldukça zor. Sokakta sanatçılar, babalar, anneler, çalışmak zorunda olan çocuklar gördüm. Evde kalmanın da sokakta kalmak kadar zor olduğuna tanıklık yaptım.

Toplumu olumlu ya da salgın gibi olumsuz etkileyen durumları fotoğraflarken, zaman zaman duygusal ve çaresizlikler karelerime takıldı. İyimserliğimi kaybetmeyerek bu kareleri göremeyenlere ulaştırmak için hep sokakta oldum. Aslına bakmak gerekirse, sokak tüm yaşananların birer aynasıydı. Toplum olarak kendimizi görebiliyorduk. Elbette sadece insan odaklı olmadım. Sokak hayvanları da pandeminin pençesindeydi. Bazı hayvan severlerin çabasıyla yaşama tutunuyorlardı.

Bu süreci fotoğraflamanın yanı sıra, Youtube kanalımda izleyicilerle paylaşmaya gayret ediyorum. Evsiz, işsiz, yoksul, zengin ayrımı yapmayan sokaklar yaşamın atardamarı olma özelliğini sürdürmeye devam edecektir. Tıpkı beden içinde dolaşan kan gibi.”

***

Aslında bakmayın siz benim bugün salt siyah, saf beyaz bir küre çizdiğime… Dünyamızın, durmadıkça, evrenin en mavi gezegeni olarak parlamaya devam edeceğini bal gibi biliyorum!