Ahmet Tulgar, Kısmet Bakkaliye’de ticaret bahane, çocukluk şahaneydi…

Biz takılmıyorduk Kısmet Bakkaliyesi’nin önüne. İradi olarak orada olmayı seçmiştik. Takılmak, iradesizliğe, oryantasyonsuzluğa ve elbette sıkıntıya işaret eder. Bunları çağrıştırır. Biz sıkılmıyorduk. O zamanlar ticaret sıkıntıya mahal vermezdi. Çünkü bütün bir mahallelinin sosyal hayatının özeti, temsili bakkalda geçerdi handiyse. Bakkal, mahalle ilişkilerinin kavşak noktası, bir dayanışma odağı, bir iletişim yerlemiydi 60’lar, 70’lerde.

Burhan Beyamca ve Orhan Abi, ekonominin henüz insaniyetten arındırılmadığı bir dönemin aktörleriydi. Ticaretin, bir insani iletişim ortamı, platformu olduğu.

Ailelerimiz, sınıf kavramından bihaber ya da kullanmayı tercih etmeyen, orta halli diye anılmayı münasip bulan, bulmuş insanlardan müteşekkildi.

Biz ise bakkalın önündeki çocuklardık. Birçok başka şeyin önünde, öncesindeydik o zaman.

Malları oyun eden çocuklar. Mallardan oyun eden.

Bolahenk Sokak Kısmet Bakkaliyesi 

Benim çocukluğuma denk gelen 1960’lı, hatta 1970’li yıllarda mahalle çocuklarının kaldırımlarda, sokağın bir köşesinde vakit geçirmesi durumu için takılmak fiili kullanılmazdı. Biz takılmıyorduk Kısmet Bakkaliyesi’nin önüne. İradi olarak orada olmayı seçmiştik. Takılmak, iradesizliğe, oryantasyonsuzluğa ve elbette sıkıntıya işaret eder. Bunları çağrıştırır. Biz sıkılmıyorduk. O zamanlar ticaret sıkıntıya mahal vermezdi. Çünkü bütün bir mahallelinin sosyal hayatının özeti, temsili bakkalda geçerdi handiyse. Bakkal, mahalle ilişkilerinin kavşak noktası, bir dayanışma odağı, bir iletişim yerlemiydi 60’lar, 70’lerde.

Yetişkinlerin gündelik hayatını bir müsamere olarak seyrederdik biz bakkalın önünde. Orta halli ailelerin çocukları olmanın tadını çıkarır, bu durumla eğlenirdik.

Taksim Meydanı’nın dibindeki birkaç sokağa sıkışmış, makro ekonominin tazyikiyle dar gelirlilik ve orta hallilik (ne menem tariflerse bunlar, ne menem ölçütler) arasında salınan ailelerin çocukları için bakkal önleri, bizim idare etmeyikatık etmeyi öğrendiğimiz ve sonra oyun ettiğimiz yazlık kamp yerleriydi.

Çünkü bahsettiğim bu sosyal kesim tatili de şehirde geçirir, günü birlik plaj, deniz kıyısı ziyaretleriyle idare ederdi. Yaz geldi mi, İstanbul’un tüm banliyöleri sayfiyeye dönüşürdü zaten. Bugünün artık merkez semtleri o zamanın sayfiye yerleriydi. Ama biz Beyoğlu çocukları merkeze sıkışmıştık, haftada bir Florya ya da Caddebostan, Suadiye, Süreyyapaşa yolculuğu ile yetinir, idare ederdik. Deniz keyfini katık etmeyi öğrenmiş, esas kamp yerimizin bakkalın önü olduğunu bilirdik.

Gemi azıyı almamış bir ekonominin, halkı henüz mutlak kontrolü altına almadığı bir dönemden bahsediyorum burada. Henüz idare edebildiğimiz yani. Hayatımızı ekonomi karşısında idare edebildiğimiz. Vitrindeki iştah açıcı her malı mütevazı hayatlarımıza katık edebildiğimiz.

Mutluluğunu, tatminini piyasaya teslim etmiş tüketim toplumu aileleri değildi bizimkiler. Büyüklerin memur, işçi maaşları hayatı idame ettirmeye yeterdi, mutlak yoksulluğa savrulmamış, idare eden orta halli ailelerdik. İdare eden, irade sahibi hâlâ. Tüketim toplumu değil, illa bir isim verilecekse katık toplumuyduk.

https://www.gazeteduvar.com.tr/kismet-bakkaliyede-ticaret-bahane-cocukluk-sahaneydi-makale-1572345