Rıza Oylum
Rainer Werner Fassbinder 10 Haziran 1982’de evinde ölü bulundu. Televizyon ve sinema için 40’dan fazla film çekti. Güç ilişkileri, politik problemler, cinsiyetçilik gibi şehir hayatının temel sorunlarını sinemayla buluşturan yönetmen, Yeni Alman Sineması akımının özgün bir temsilcisiydi.
Alman sineması, Avrupa sinemasının kendine has duyarlılıkları olan ve bir o kadar da Amerikan sinemasıyla ilişkisi en kuvvetli sineması. Önemli yönetmenlerinin büyük kısmı Hollywood’da şansını denedi. Nazi baskısından erken dönemde Almanya’yı terk edenlerin yanında Amerika’nın Almanya’da hem askeri hem de kültürel bir hegemonya kurmasından sonra, savaş sonrası yetişen yönetmenlerde Amerikan kültürünün izlerini görmek olasıdır. Bu tek taraflı etkiden ötürü Alman yönetmenlerde Amerika hep bir seçenek olarak masada durur.
Fritz Lang gibi Nazi baskısından kaçanların yanında savaş sonrası dönemde doğan Wim Wenders, Werner Herzog, Volker Schlöndorff, Michael Haneke, son dönemden Dennis Gansel ve Florian Henckel von Donnersmarck yolu Hollywood’la kısa ya da uzun bir şekilde kesişen Alman yönetmenlerden. Hollywood’un Alman yönetmenlerle imtihanı başka bir yazının konusu olarak bekleye dursun bu hafta 1945’lı olan Rainer Werner Fassbinder’i anmak istiyorum. Fassbinder, savaş sonrası kuşağı hem filmleriyle hem de doğum tarihiyle temsil eden, Amerikan sinemasından beslenip de doğduğu coğrafyanın kültürel ve politik dönüşümüne kayıtsız kalmamış unutulmaz yönetmenlerinden biriydi. Bu hafta, 10 Haziran 1982’de kaybettiğimiz Fassbinder’i, her dönem izlenebilecek filmleriyle tekrar hatırlamalı.
Orta sınıf bir ailede doğan yönetmen, 1965’te ilk kısa filmini çekti. Daha sonra Action Teater isimli deneysel tiyatro grubuna katıldı. 1968’de Anti Teater isimli kendi tiyatro oluşumunu kuran yönetmen; Sofokles, Çehov ve İsben’den oyunlar uyarladı. Aynı dönemde radyo için de metinler yazıyordu.
Yazının devamını okumak için tıklayın