Anlamsızlık Çukuru – Emre Toğrul

Emre Toğrul

Bu yüzyıl da yaşayan bir insan, farkında mı acaba,

Gittikçe derinleşen, çıkamadığımız anlamsızlık çukurunun?

İnsanlar, varoluşlarına ve varlığına odaklanmaktan çok,

İhtiyaç kolaycılığı vakumunda, öylesine yaşayıp,

Diğerlerine nisbet ölçüsünde meta biriktirmeyi anlam sanıp,

Eninde sonunda çözüleceklerinin farkında değiller.

‘’Ve bu çözülme yaygınlaştıkça, daha hissedilir oranda insanın,

Büyük anlamsızlık çukuruna düşme olasılılığı artacak’’ der uzmanlar.

Oysaki soru çok basitti bu güne kadar.

Nasıl yaşama katılabilirim, nasıl yaşıyabilirim, neden yaşıyorum?

Hayatın üç farklı döneminde, bu üç soruyu yanıtla huzuru buluyorduk.

Peki şimdi ‘’Anlamsızlık Çukuruna’’ düşmemize neler sebep olacak?

Doğadan kopuşun yarattığı suni insan sosyalleşmesine bakın,

Adeta sanal bir dünyada yaşıyor, ama duyularını kullandığına emin.

Tek duyuya indirgenen algıyla, tüm duyuları hissetmeye alçaltıldık.

Teknoloji neredeyse koklamadığımız, tatmadığımız birşeyi,

Hatta dokunmadan ve işitmeden sadece bir ekranda göstererek,

Tattığımız, kokladığımız, işitip dokunduğumuz hissini verebiliyor.

Bilimsel görüşün esnek olmayan yolaklarında kayboluyor insanlar.

Kendi kişisel algı, bellek ve muhakemelerini kullanmak yerine,

Salt kabul edilen, kanıtlı görüşe dayalı yönteme teslimiz.

İşlerin bölümlenmesi nedeniyle, metanın tümüne hakimiyet yerine,

Elbiseyi kumaştan, iplikten, düğmeden tüme getiren gibi değil,

Salt dikilecek kısmı kesip parçalayan biri olarak, elbiseyi hiç görmeden,

Sadece bir bölümüyle kurulan bağ, yabancılaştırdı insanları.

Kaçınılmaz rekabetçi sosyoekonomik yapı , insanların artık,

Durumlarını benzer statüdekilere göre kıyaslama ile değerlendirmeğe itip,

Kendilerine sürekli değişen bir değer biçerek, özü tanımayı engelleniyor.

Yaratıcı edimlere ket vuran ‘’kim olsa aynısını yapar’’ tekdüzeliği ile de;

Bir emeğin ürününü anlam ve estetik olarak yaratıcısından koparıyor,

Sadece maddi karşılığı, işlevi ve sürdürülebilir yararı açısından,

Ona bir değer biçerek, nihai anlamsızlaşmaya hizmet ediyor.

Bu yüzyıl asıl yaşam anlamını bulabilmenin çok zorlaştığı,

Hatta inkansızlaştığı bir ‘’ Anlamsızlık Çukuru ‘’ olmaya yürüyor.

∞Ω∞

Nasıl yaşama katılabilirim, Nasıl yaşıyabilirim, Neden yaşıyorum?

Eskiden kendimize bu soruları sorar ve mutlak bir anlam bulurduk.

İnsan zihni, çevresindeki uyaranları gelişigüzel algılamaya değil,

Nedensellik düzenine tabi ve anlamlı olarak algılamaya eğilimlidir.

Anlam çıkaramadığı, hafızada kendisinin veya benzerinin,

Kaydı olmayan ve bir kalıba uymayan durumlar tedirgin edicidir.

Bu nedenle anlamın yanı sıra, değerlere de ihtiyaç duyulmaktadır.

Anlam “neden yaşamalıyım” sorusuna verilen cevap,

Değerler ise “nasıl yaşamalıyım” sorusuna verilen cevaptır.

Değerleri anlama uygun bir hayat sürmek için, bütün olabilmek için,

Bu iki sorunun cevabının örtüşmesi gerekir.

Tıpkı Gandi’nin, Mevlana’nın, Atatürk’ün örtüştürdüğü gibi.

Sonuç olarak değerlerin anlamlı bir hayat sürmek için

Bireye yol gösterici görev üstlendiği söylenebilir.

Bu yüzyıl ise, anlamsızlığa kayıtsız, gelişigüzel yaşayanların,

Gerçek ötesi( posttruth) inanış ile ihtiyaç gidermeye odaklananların,

Sabret içselleştir sahip ol düsturunu, eriş kullan at düsturuna devşirenlerin,

Başardığı veya kendi yarattıkları ile dünyaya verdiklerine,

Etkileşim ve deneyimleri sonucu dünyadan edindiklerine,

Acı çekmeye, değişmez kadere karşı alması gereken tutuma değilde,

Güncele, gerekene, trende yapışan donuk duyguluların yüzyılı olacak.

Mücadelecilik, kendini gerçekleştirme, kendini aşma yerine,

Kolaycılık, suni bilgiyle donanma ve üst akla dayanma hafifliği var ufukta.

Maslow der ki; ”insanoğlu o şekilde meydana getirilmiştir ki,
Hep daha dolu ve daha dolu bir varlık için zorlar kendini tüm yaşamda,
Çoğu insanın iyi değerler, huzur, nezaket, cesaret, dürüstlük adına,
Sevgi, bencil olmama ve iyilik adını vereceği şeylere doğru,
Erdemli bir zorlama anlamına gelir bu ‘’.

Bırakın varlığının nedenini sorgulamayı, daha dolu varlık olmayı,
Bırakın değer yaratmayı ya da erdemli bir zorlamayı,
Var olanları yok etmenin, gittikçe boşalıp sığlaşmanın,
Değerleri devalüe edip, erdemlere tahammülsüzlüğün,
Hülasa kelam ‘Anlamsızlaşmanın Çukuru’ olacak bu yüzyıl.