Yalnızca öyküleriyle okunup geçilmemelidir Sait Faik çünkü ustalığına kanıt öyküleri yanında şiirleri, röportajları, mektupları ve iki de romanı vardır.
Öykücülüğümüzün ustası Sait Faik Abasıyanık, 11 Mayıs 1954’te İstanbul’da öldüğünde henüz ellisine ulaşamamış bir yazardı. 18 Kasım 1906 Adapazarı doğumlu Sait Faik, bugünlerde yüz on beş yaşını tamamladı.
Sanat eserleri gibidir sanatçılar, onlar da zamansız doğmuşlardır kendi zamanlarına; bilinmelerine zaman gerekir onların. Öykümüzün ustası Sait Faik de andıklarımdandır. Birkaç yazımla yazdıklarından söz ettiğim yazarın okumadığım yazısı kaldı mı bilemiyorum, buna karşılık Sait Faik’i okumakta geç kaldığımı ben de açık açık söylemeliyim.
Orhan Veli’nin şiirlerinde tanıştığımız ‘sıradan’ kişilerden biriydi sanki Sait Faik. Sağlığında, başkalarının dikkatini çekecek biyolojik gözle görülür bir özelliği yoktu onun. Uzun yıllar Ada-İstanbul arasında taşıdığı kişinin dünyanın bildiği öykücü Sait Faik olduğunu bilmeyen motorcunun mahcubiyeti bu bakımdan düşündürücüdür. İstanbul’da bir sanatçı toplantısına katılmak isteyen Sait Faik, ‘burada edebiyatçılar buluşacak, balıkçıları içeri alamıyoruz’ gerekçesiyle geri gönderilmiştir salonun kapısından. Salona girememiş ancak anlattığı kişilere benzediği için de mutlu saymıştır kendini öykücü.
Yazdığı yılların normal olmayan toplumsal koşullarının da etkisiyle olmalı “anadan doğma” öykücünün yazdıkları aralarda bir yerlerde kaybolup gitmiştir zamanında. Yıllar sonra sanatçılığının aşamalarını belirleyen Lüzumsuz Adam (1948), Mahalle Kahvesi (1950) ve Alemdağ’da Var Bir Yılan (1954), yazarın sağlığında öyle elden ele dolaşmış kitaplar değildir. 1950’lerin başlarındaki edebiyat matinelerinden birinde Sait Faik, konuşma sırası kendisine geldiğinde konuşurken salon boşalmaya başlamış. İlgililer, dinleyicileri ‘Arkadaşlar, konuşan bizim meşhur öykücü Sait Faik’tir’ türü uyarılarla yeniden salona döndürmeye çalışmışlardır.
Yalnızca öyküleriyle okunup geçilmemelidir Sait Faik çünkü ustalığına kanıt öyküleri yanında şiirleri, röportajları, mektupları ve iki de romanı vardır onun. “Kriz” (Kumpanya) öyküsündeki “Edebi eserler insanı yeni ve mesut, başka iyi ve güzel dünyaya götürmeye, kurmaya yardım etmiyorlarsa neye yarardı?” soru cümlesi, onun edebiyata yüklediği özel anlamı gösterir. Kurmaca metinler yazan bir başka yazarın; yazıyı/edebiyatı Sait Faiköykülerindeki çoklukla konu edindiğine tanık olmadım.
Sait Faik’in, muhatabını ve tarihini belirtmediği bir mektubundaki şu cümleler, onun ‘yazı’ dünyasını anlatır: “Hikâyelerimde şiir kokusu var diyorsunuz. Bir iki tane de şiir yazdım. İçinde hikâye kokuları var dediler. Demek ki ben ne bir hikâyeciyim ne de bir şair. İkisi ortası acayip bir şey. Ne yapalım beni de böyle kabul edin.” Usta öykücünün, son günlerindeyken kendisiyle yapılan (1 Haziran 1953) görüşmedeki, “Her gün bir roman beş altı hikâye yazıyorum kâğıtsız kalemsiz. Kâğıt kalemi elime aldığım zaman işte görüyorsunuz ki bir hikâyecik çıkıveriyor.” içtenliği, onun yaratıcı yazarlığını, sanatçılığını gösterir. Bu yazım, ‘Sait Faik’in öykücülüğü’ yazısı değil, onu okuma gerekçemizi Ferit Edgü’nün iki cümlesi anlatır: “Dostoyevski’nin Gogol için söylediği, ‘Hepimiz Gogol’ün Palto’sundan geliyoruz’ sözünün benim kuşağımın yazarları açısından, Sait Faik için geçerli olduğunu yinelerim sık sık. Ölümünden birkaç ay önce yayımladığı Alemdağ’da Var Bir Yılan’la birçok şeyi bir anda değiştirmiş, biz genç yazarlara yepyeni yollar açmıştır.” (Sözlü/Yazılı, 2016)
Ne çok kişi Sait Faik’in, “Yazmasam deli olacaktım.” cümlesini diline dolamıştır da çok az kişi onun, “Geçenlerde arkadaşım Eyuboğlu’na, edebiyatla uğraşmaktan bıktığımı ve artık yazmayacağımı söyledim.” siteminden haberdardır. Her iki cümle de haksızlıklara karşı duruş bildirisidir aslında. Sait Faik, bilindik ‘avare’ ya da ‘aylak’ olmakla geçiştirilecek türde yazar değildir. Samet Ağaoğlu’nun, “varlığını ancak sezdiği güzellikleri arayan, bulamadığı için hüzünlü, yine bulamadığı, ya da sadece bulmak ümidiyle yaşadığı için bahtiyar bir adamın ruh hali” olan ‘avarelik’ ile ya da Aylaklığa Övgü yazarı Bertrand Russell’ın, deyişiyle insanlığı barbarlıktan kurtaracak türdeki ‘aylaklık’ ile anılabilir Sait Faik.