Bir şehir,
Yüzlerce yılın birikiminden, çeşitliliğinden, farklı renklerinden oluşan ortak bir sesin, duygunun yaşanmasına,
Adına ne denirse densin, kim hangi pencereden bakarsa baksın, binlerce kişinin bir ucundan tutup bir araya gelmesine,
Aralığın ortası, kış, soğuk, gecenin bir yarısı demeyip sokağa çıkmasına, kırmadan, dökmeden, yiyip içip, eğlenmesine sebep oluyorsa orada bir hikmet vardır.
Hele bu şehir, insanının,
Aslında bir sebebe de gerek yok, ruhumuz zaten bu coşkuyla dolu diye düşünmesine,
Sokaklarına, meydanlarına kurulan masalarda dostluğu, sıcaklığı yaşamasına, masa bulamasa dahi, ayakta, bu keyifle dolaşmasına,
Ortak bir geçmişten gelip de nesiller boyu sürecek bir geleceğe kadeh kaldırmasına,
Sürekli tüten ocaklarda, mangallarda kadim bir kültürün geleneğini hissedip dumanı üstünde hayaller kurmasına fırsat veriyorsa adı bereketle anılır.
Bütün bunların üzerine,
Bir de içinde yaşayana iyi ki bu topraklarda doğmuşum, dışarıdan gelene de daha önce nerelerdeymişim dedirtiyorsa zaten efsanedir, festivalin ta kendisidir.
Hepsinin bir arada ve Adana´da olması ise asla tesadüf değildir.
Bu yıl da uzaktaki, yakındaki tüm Adanalıları, kalbi bu şehir için atanları bir araya getiren Kebap ve Şalgam Festivali´nde,
Cumartesi günü daha erkenden başlayan, gece boyunca etkisini artıran ve ertesi sabaha kadar sürdüğünü bildiğim, şehrin üzerini kaplayan kokuların arasında dolaşıyorken yine bunları düşündüm.
Ziyapaşa´dan, Büyüksaat´e, Şinasi´den Metro Sokağı´na tüm ara sokaklarda aynı sofrada buluşmuş aileler, aynı düğünde halay çeken akrabalar gibi olan insanları gördüğümde,
O sofralarda yenen kebabın, içilen şalgamın, tokuşturulan kadehlerin insanı mest eden kokusunun, o halaylarda kim olduğuna çok da aldırış edilmeksizin tutulan ellerin anlamının aslında başka bir şey olduğunu.
Böyle bir kalabalığa rağmen efendice oturulup kalkılıyor olmanın ise iç rahatlığını hissettim.
Üşüdüğümde, yeğenim, ciğerim, iki gözüm, hemşerim sesleri üzerimi örten bir battaniye, uykum geldiğinde birbirini tanımayan binlerce insanın neşeli görüntüsü bir masal gibi geldi.
Eve dönerken bir kez daha dönüp baktığımda ise ardımda bir tek bana değil üzerinde yaşayan herkese, havasını içine çekene, suyunu içene açılmış kocaman bir kucak vardı.
O kucaktaki sıcaklıktı, güvendi, huzurdu işte Adana.
Asırlardır var olmasını bilen, sürüp giden ne varsa onunla yaşamayı seven, kendi bereketinden yeşeren, ne tutkudur ne de heves, bir sevdadır toprağım, canım Adana´m.