Cehaleti Mesken Tutmak – Emre Toğrul

Emre Toğrul

Bilgi çağının bir yağmurlu sabahında, erkenciyim.
Karanlık zifiri, ve kara bulutlar gökyüzünü örtüyor.
Birazdan okyanusta bir ada gibi çıkacak güneş, aydınlatacak.
Düşünüyorum da, cehalet de ölçülemez kara bir deniz,
Bilgi ise güven vermeyen, ışıktan küçücük adalar gibi.
Tercihimi zifiri karanlıktan, o engin denizden değil de,
Güven vermeyen, sürekli değişen adalarda kalmaktan,
Bilgiden yana kullandığımdan, erken kalmaya ayarlıyım.
Acaba bilmek, lekeli bir zemini ovalayıp temizleyeyim derken,
Lekeyi iyice dağıtmamız, daha da sıvamamız misali,
Öğrendikçe daha da cahilleşmemizi sağlayan bir şey mi?
Gerçek bilgi ve hakikat karşısındaki davranışımız ne olmalı ki,
Dünyanın her yanındaki zorunlu eğitime rağmen,
Yeni öğrenim metotlarına, bilimdeki uçuk gelişmelere rağmen,
Bilgi depolama , bilgiye erişim ve bilgiyi yayma alanlarındaki,
Nefes kesici yeteneklerimize rağmen, cehaletin bu devamlılığının,
Dimdik ve güçlenerek ayakta kalmasının önüne geçebilelim.
Bu zifiri Ekim sabahında, elimin altındaki teknolojiye rağmen,
Cehalet Çağından bihaber, meraklı bir abdal olarak ben,
Aslında çağdaş cehalet kültürünün yayılmasına hizmet ettiğimi,
Bir anlamda bilginin yetersiz ve devamsız her halinin,
Cehaletin güçlenmesine sebep olduğunu idrak ediyorum.

●●●●○○○○●●●●

Hatamız dostlar, cehaleti basit bir bilgi eksikliği gibi görmek,
Hele de onu aptallık, saçmalama ve zeka ile ilişkilendirmek.
Bakınız Filozof Daniel De Nicola, cehaletin keşfine çıktığında,
Cehaletin bir eksiklik ve boşluktan fazlası olduğunu,
Bilgi ile dinamik ve karmaşık etkileşimlerde bulunduğunu,
Bu bağlamda da cehaletin bolluğunu, dirayetini ve nedenlerini,
Tek bir paradoksal soruyla, öyle güzel anlatıyor ki;
– Bilinmeyen nasıl olup bilinir kılınır da,
– Ve hâlâ bilinmeyen olma özelliğini sürdürür?
Yani cehalet bilmemek, bilememek, öğrenmemiş olmak değil,
Savunduğu bilgiyi hakikat sanma gafletidir ki,
Bu güruha katılan her yeni fert, hakikatin üstünü biraz daha örtecektir.
Üstelik, öğrenilmiş cehaletin mutluluk yayan bir erdem gibi,
Belki de bir paye gibi kabul edilmesi, sorunun asıl kilit noktasıdır.
Açıkçası, kimse eğitimli doğmaz; her eğitimli insan da,
Hayatının bazı zaman dilimlerinde, bir sürü şey hakkında cahildir.
Dünyamız engin bir yerdir.
Hepimizin cahili olduğu bütünlüklü bilgi alanları vardır.
Bunları listeleyebilseydik, her insana ayrı bir cahillik alanı düşerdi.
Mesele; bugün ‘ Agnatoloji’ diye bir bilimdalı haline gelebilmiş,
“Menfaat gereği cehalet ve yanlış bilgi yaymayı incelemeye,
Hatta öğretmeye kadar giden bir kavram , bir yadsınamaz gidiş.
Cehalet bilmemek, öğrenmemiş olmak, bilememek değil,
Bildiğinin hakikat olduğunu sanıp, asıl hakikati gizlemek…

●●●●○○○○●●●●

Yağmurlu ve bulutlu bir ekim günü, saat 04:30’u gösterirken,
‘Ignorantia’ sabahın kör karanlığında beni uyandırıp yazdırıyor.
Cehaletin, kavrayış eksikliğine teşne olan herşey, tören kıtası gibi;
Farkında olmama ‘ignora’, gözden kaçırma ve boş vermenin önde,
Anlamak istememek, dikkate almamak, ihmalkarlığın arkada olduğu,
Yaşamsal görevini kötüye kullanmanın tören kıtası gibi cehalet.
Bugün sorunları çözebilecek her türlü bilgi, erişilebilir yerde iken,
Yozlaşma kültürünün nedeni, öğrenilmiş cehalet değil de nedir?
Kandırılmanın iki ana yolu vardır der Soren Kierkegaard usta;
Bir, insanın gerçekten doğru ve var olmayana inanması.
İki, insanın doğru ve gerçekten var olana inanmaması.
Toplumsal cehaletin bu denli gönül birliği oluşturabilmesinin,
Hatta her geçen gün varlığını pekiştirmesinin başlıca nedeni,
İşte bu iki yol ve tercih odaklı enformasyon kirliliğidir.
O halde cehaletle savaşmak için daha fazla bilgilenmekten çok,
Bilgi ve cehaletin içiçe ve biribirinden beslendiğini kabul ederek,
Öncelikle bilgiyi kuşatmasının önüne geçmek gerekiyor.
Yani yanlış kanı, sanı, enformasyon, yada bilgi sahibi insana,
Tıpkı bilmediği şeyi bilinir yapmaya çalışan bir alim gibi,
Cehaletini bir başlangıç olarak kullanabilme basireti,
Kollektif bilginin ufkunu sınırlamasından kurtulma cesareti,
Öğrendikçe bilme değil farkındalık sahibi olma feraseti gerek.
Yani bilgi öğretmek yerine, aklın felsefesini kavratmak,
Algı, hafıza, hayal gücü, his, mantık, sezgi gibi düşünmeyi besleyen,
İnsan bilgisine ulaşmanın bilişsel melekelerini geliştirmek gerek.
Yoksa Neşet Ertaş ustanın dediği gibi,
Cahil kalıp dünyanın rengine kanmaktan,
Evveli ahiri, batını zahiri karıştırıp aldanmaktan öteye geçemeyeceğiz.