Bilgi çağında, bilgi ve iletişim toplumlarında yaşadığımız,
Postmodern kentleşme içinde herşeye ulaşabildiğimiz,
Erişim ve kullanım kolaylıklarına gark olduğumuz bu çağda,
Cehaletin salgın hastalık misali artışı ilginç bir ikilem.
Dikkatli gözlemciler, ‘’ Çağdaş Cehalet Kültürü’’ adı altında,
Aslında Soren Kierkegaard ustanın basit deyişiyle;
İnsanların, ya doğru, gerçek olmayana inanması, ya da,
Asıl gerçek olana inanmayı reddetmesi şeklinde tezahür eden,
Ignorantia yani ‘’ Cehalet Çağında ‘’ yaşadığımızı söylemekteler.
Üstelik Goethe’nin söylemiyle daha da korkunç olan,
‘’ Eyleme geçmiş bir cehaletin’’ orta yerinde yaşıyoruz artık.
Dünyanın her yanındaki zorunlu eğitime, yeni öğretim metodlarına,
Bilimdeki gelişmeye, bilgi depolamadan tutun da,
Bilgiye erişim ve yayma alanlarındaki nefes kesici ilerlemelere rağmen,
Cehaletin dimdik ayakta ve revaçta kalması nasıl mümkündür?
Acaba öğrendikçe ve bildikçe kendi cehaletini üreten,
Bir tür devridaim makinası mı bu eşsiz bedenlerimiz ve aklımız?
Üstelik gelişmiş, uygar diye adlandırdığımız ülkelerin insanlarında,
Daha sık rastlanmaya başlanan bu çağdaş cahiliye öyle boyuttaki,
Artık ‘’ aydın insan ideali’’ tuhaf, yadırganan ve sistem düşmanı sayılıyor.
Virüs salgınından, iklim etkilerinden ve regresyondan çok daha tehlikeli,
Farkında olmamak, gözardı etmek, anlamak istememek bileşenli ‘ignora’,
Ve hatta dikkate almamak ve boşvermek düzeyinde bir ‘ignosco’ tavında,
Öyle bir bilme ve kavrayış eksikliğine teslim olmuşuz ki,
Sorunu çözebilecek bilgi orada, erişilebilecek yerde dururken,
Tüm dünya, cahiliyenin yozlaşma safsatasıyla oyalanıyor.
İnanın ölen kurtuluyor, olan kalana oluyor dostlar…
●●●●○○○○●●●●
Yeryüzünün en tamamlanmamış doğumuyla dünyaya gelen,
Zayıf doğup güce, muhtaç doğup yardıma, karanlıktan ışığa,
Bilmeden doğup bilmeye, öğrenmeye ihtiyaç duyan insanın,
Bunların hepsine erişmekle ilgili kapsamlı düzene rağmen,
Tekrar geri dönüp bunlara ihtiyaç duyar hale gelmesi,
Ve bunun farkında olmamasıdır cehalet.
Kimse bilgili doğmaz, doğamaz, en yüksek IQ seviyeliler bile.
Üstelik herkes bazı zaman dilimlerinde ve kendi içindeki dünyada,
Birçok şeyden habersiz, bilgisiz ve karanlıkta kör bir cahildir.
Ama çok sayıda insan, bilinmeyen bölgeyi sürekli aydınlatma,
Bilinen bölgeyi sürekli güncelleyip doğrulatma pratiğiyle,
Yaşamlarını bir tür bilgi aktarım zincirinin halkası olmaya adar.
İşte bu noktada başlar cehaletin stratejik ve kasti mücadelesi.
Onu basit ve masumane bir bilgi eksikliği gibi görmek yanlışı,
Hem fiziksel, hem sosyal sorunlara aktif sağlayan gücünü küçümsemek,
Onun tembel direnişine ve dayatmalarına boyun eğmeye teşnidir.
Örneğin cinselliği utanç verici olarak sunmasına, eşitliği mantıksız,
Özgürlüğü tehlikeli, söylemeyi sakıncalı bulması karşısında,
Irkçılık, ayrımcılık, cinsiyetçilik ya da ötekileştirme argümanlarıyla,
Sanki kasten inşa edilmiş bir şuursuzluk ortamına düşersiniz ki,
Cehalet orada oturmuş kaşınırken,
Bir urup aydınlanma adına yüzyıllar süren mücadeleler verilir.
Günümüzün tercih, beğeni ve öğütme mekanizmalı enformasyonuyla,
Toplumsal cehaletin kolayca inşasını mümkün kılan,
Ortak amaca tutsak, birbirine meyilli topluluklar sayesinde,
Mutlak gerçeğin, hakikatin, doğru bilginin hiç şansı yok dostlar.
Bu cehalet çağında bizi koruyacak hiçbir bilgi zırhı yok artık.
Dedim ya kaçan kurtuluyor, mesele kalana ne olacak…
●●●●○○○○●●●●
Cehaletle mücadele, toplum olarak yaşayan insanların,
Yüzyıllardır en meşakkatli sorunu olagelmiştir dostlar.
Cehaleti bilginin ve gerçeği bilmenin limiti olarak gören Kant,
Eğer, bilgiye ulaşabilirliğin sınırsızlığını yaşadığımız şu günleri görse,
İçerde kalan ile dışarıda kalan bilgi arasında sınır olmadığı halde,
Neden cehalet tamamlanmamışlığının sürdüğünü nasıl izah ederdi?
Gözlemleme, anlama, idrak, kavrama, hafıza sunucu ve kolaylaştırıcılara,
Biyolojik sınırlarımızı geçersiz kılan teknolojik uygulamalara rağmen,
İnsan muhakemesinin hala Platon mağarasından çıkamaması,
Muhteşem insan ırkının en makus yazgısımıdır acep?
Binyıllardır, cehaleti yönetmek, etkisiz kılmak, söndürmek adına,
Öğrenim gibi, onu haritalandırmak, hedefe almak gibi,
Tanımlayıp etki ve kapsamını azaltmak gibi entelektüel stratejilerle,
Biteviye mücadeleler verdik, vermeye de devam ediyoruz.
Ama bugün ulaştığımız bu bilgi çağında bile, cehaletin ufkunun,
Bilgi hissini bu denli iyi yöneterek, insana özgü her doneye,
Algı, hayal gücü, his, mantık , sezgi, hatta aklın kendisine,
Bu denli etkin bir şekilde hakim olabildiğini görünce,
Bu zaman ve bu mekanda herhalde mümkün değil diyor insan.
İyi de, kalan ne yapacak dostlar, asıl sorun o…