Ceviz Sandık – Zeynep Kural

Zeynep Kural

Annemle babamın odasında bir ceviz sandık vardı. Üzerindeki işlemeleriyle sanki hep bir yerlerden tanıdıktı.

Annemin çeyizinden miydi, yoksa sonradan babam mı almıştı, orasını bilmiyorum ama ne zaman odalarına girsem, kapının arkasında öylece dururdu.

Biraz çocukluktan biraz da önemsemediğimden, kapağı sımsıkı kapalı olsa da hatta anahtarı, zaman zaman anahtar deliğinin üzerinde dursa da hiç merak etmezdim.

Yıllar sonra bir gün, lisede ya da üniversitede okuyorken cebinden çıkardığı anahtarla sandığın başına geçen annem, ablamla beni odasına çağırdı. Gözleri buğulanmış, içinden özenle çıkardığı alacalı bohçayı, yatağının üzerine koydu.

Bembeyaz bir kumaşı, beyaz bir sabunu, lifi, adını hatırlamadığım hoşça kokan, kurumuş birkaç kök bitkiyi sarmış olduğu, üzeri iğneli bohçayı açıp da anlatmaya başlayınca, ölüme hazırlanmış bir insanın tevekkülüne, aman anne, Allah uzak etsin, ne lüzumu var şimdi bunların, diyerek karşı geldim.

Çok değil, beş altı yıl sonra annemi o bohçadakilerle son yolculuğuna uğurladık. Ondan yedi yıl sonra da babamı. Acılarıyla baş etmeye çalıştığımız o zamanlarda, yedimiz de onlardan kalan, bizler için anlamı büyük olan, küçük, özel eşyalarını yanlarımıza alarak, hatıralarına sadık kaldık.

Hayata karıştık sonra, iş-güç, çoluk-çocuk derken yıllar yılları kovaladı ve ata-dede yadigârı, zamana yenik düşen ahşap evin yıkılıp, yerine yenisinin yapılmasına karar verdik.

İşte o ceviz sandığın bizim hayatımıza katılması da böyle başladı.

Yazının devamını okumak için tıklayın