İbrahim Ortaş
Üniversite Gelenekleri Akademik Kültürün Gelişmesine Büyük Katkı Sağlamaktaydı.
İngiltere’den doktora sonrası yeni döndüğüm günlerde o zaman üniversitemizin önemli geleneklerinden olan toplu doktora yemin törenlerinden biri tarım Ekonomisi seminer salonunda gerçekleşiyordu. Doktora yemin törenlerinden sonra adayların ortak katkıları ile düzenlenen kokteyllere yoğun ilgi olurdu. Bende törene katılmak ve uzun zamandır görmediğim arkadaşları ve hocalarımı görmek istemiştim. Geciktiğim için salona girmediğimden dışarıdan beklemek zorundaydık. O sırada dönemin Rektörü Prof. Dr. Can Özşahinoğlu teşrif ettiler, hepimizin elini sıktıktan sonra içeride yer olmadığından bizimle birlikte dışarıda beklediler ve sohbet etmeye başladı. İlk defa karşılaştığım Rektörümüzle birlikte olduğumuz hocalar beni de tanıştırdılar. Sağ olsun, ilgilendi, ne çalıştığımı ve ortam hakkında sorular sordu. Gerek doktora yemin törenleri ve gerekse üniversitedeki diğer sosyal tesislerde düzenlenen kokteyllerde üniversite adeta buluşur ve birçok konu konuşulurdu. Çoğu kişi üniversite yöneticileri ile o ortamlarda karşılaşıp sorunlarını iletirdi. Rektörün yanında her zaman yardımcıları ve genel sekreter mutlaka bulunur, çoğu sorun orada dile getirilir ve not edilirdi. Gerçekte çok nitelikli, seviyeli ve verimli bir akademik ortam yaşanırdı. Açıkçası halen bir araya geldiğimizde o ortamın yarattığı dostluk ve verimlilik hatırlanmaktadır.
İnsani Değerleri ve Akademik Kültürü Güçlü Bir Rektördü
Geçmişte üniversite hocaları olarak sorunlarımız Rektörlerden önce, Dekanlıklar veya en fazla Rektör yardımcıları üzerinden çözülürdü. O nedenle Can hoca ile karşılaşmamız törenler esnasında olurdu. Mithat Özsan gibi karizmatik bir Rektörden sonra son derece mütevazı, kibar, beyefendi bir Rektör olarak bilindi. Can hoca insani değerleri kadar akademik başarısı ve kültürü de yüksek bir insandı. Üniversitede Can hoca ile yakından tanışmamız yazı yazmaya yeni yeni başladığım zamanlarda oldu. Inbreeding’in (kendi içinde çoğalma) yaşanmaması için “çıtası belirlenmiş akademik kadroların seçilerek liyakate dayalı oluşması” konusundaki yazım üzerine daha sonra Mithat Özsan’daki bir toplantı sonrası karşılaştığımızda konuyu ileride olası kaygıları belirterek dünyadaki örnekleri anlatmıştım. “Keşke sizler gibi gençler ile daha erken dönemlerde tanışsaydım” demişti.
Akademik liyakat, kalite konusunu önemsediklerini ve çalıştıklarını belirtmişti. “Kritiklerini anlıyorum, ancak bilmediğiniz o kadar çok sorun” var demişti. En çokta kişisel taleplerden şikâyetçiydi. Ayrılmadan önce akademik kadrolara atanma konusunda bazı karalar alınmıştı. Tabii o dönem Çukurova Üniversitesi Türkiye’de ilk beşinci sırada gözde bir üniversiteydi. Üniversitenin ilk kurucu akademik kadroları farklı ülkelerde ve üniversitelerde doktoralarını yaparak geldikleri için çok ciddi sorun görülmüyordu. Açıkçası Çukurova Üniversitesinin geçmişte yakaladığı Türkiye’nin ilk 5. Sıradaki üniversite olma başarıyı sürdürememesinin altında geleceğe yönelik nitelikli akademik kadrolara ilişkin kriterlerini koymaması görüşümü halen koruyorum.
İdari personel konulara hâkimdi, Genel Sekreter rahmetli Adnan Tibet güçlü bir idari liderlik yapıyordu ve Can hoca idari personele çok güveniyordu. Daha sonraları işi idari kadrolara bıraktığı ve üniversiteyi geleceğe hazırlamada geç kaldığı gibi konular konuşulmuştur. Ancak hocanın hem personeline olan güveni, hem de kendine olan öz güveni yüksek olduğu için sorunsuz iki dönem üniversitemize hizmet etmiş oldu.
Can Beyin rektörlüğünün son dönemleri özelliklede 2000’li yılların başında YÖK ve Üniversiteler ile siyasiler arasındaki ilişkiler sık sık gerildi ve doğal olarak bu durum-sorunlar üniversitelere yansıdı. Üniversite özerkliği ve üniversite, bilim-akademi sorunları üzerine o dönemde yazdığım yazılar hakkında cevap yazar, karşılaştığımızda kendi döneminde yaşadığı ve yapmaya çalıştığı konular ile ilgili bilgiler verirdi.
Akademik Kültürü Önemseyen Bir Tutum İçineydi. Çalışma arkadaşlarının Yetki ve Sorumlulukları Birlikte Değerlendiriyordu.
Can hocanın rektörlük yönetim anlayışında birlikte çalıştığı rektör yarımcıları ve dekanlar ile görev ve yetkilerin birlikte kullanmasına olanak tanımıştır. Uzun dönem Rektör Yardımcılığı görevinde bulunan Prof. Dr. İbrahim Genç hoca birlikte karşılıklı görev ve yetki kullanımı oluşunca çalışma kolaylığı sağlanmakta ve verimli sonuçların alındığını belirtiyordu. 1992-2000 yılları arasındaki rektörlük döneminde üniversite içinde akademik görüş farklılıkları hep saygıyla karşılandığı belirtilir.
Üniversite İle Bağlarını Hiç Koparmadı
Emekliliği sonrası zaman zaman üniversiteye gelirdi. Üniversitenin eğitim ve öğretim törenlerine ise mutlaka gelirdi. Üniversitede hemen herkesin saygı duyduğu ve kendisinin de nezakette kusur eylemediği mütevazı yapısı ile herkese sahiplenirdi. Ara ara görüşmeler ve yazışmalarımızda gelişmeler hakkında bilgi alırdı.
En son 2019 Eğitim- Öğretim yılı açılış töreni sonrası hal hatırını sorduğum sırada, Rektör Prof. Dr. Mustafa Kibar Bey öğle yemeğine davet etti. Ben ayrılacağımı belirttiğimde, Can hoca, “hayır misafirim olarak gelmelisin” demişti. Ben teşekkür ettikçe, “ben istiyorum, gelmelisin” diye ısrar edince yakın dostu Prof. Dr. Hasan Akman Bey ile birlikte kayıkhaneye gitmiştik. Can hocanın sağlık sorunu biliniyordu, o gün keyfi yerindeydi, çok güzel bir sohbet edildi. Yemekten sonra da Rektör Prof. Dr. Mustafa Kibar hoca Anfi Tiyatroda gerçekleştirdikleri genişleme ve yenileşmeyi hocaya göstermek ve anlatacaktı. Beni de çağırdılar, uzun uzun o günü birlikte geçirdik. Can Hocamız Anfi Tiyatroyu ne zorluklarla kaynak bularak yaptırdığını anlatı. Kendi yaptırdığı bir eserin konuşulduğu bir ortamda gururlu olduğunu görmüştüm.
İyi bir bilim insanı ve hekim olarak tanınması yanında idealist, yurtsever değerlere sahip. Gerek mesleği ve gerekse akademik hayatındaki başarıları çok iyi bilinen bir akademisyenin, bir insanın kaybı çok yönlü bir yitiriştir. Emekliliğinden sonra da mesleki birikim, donanımı ve deneyimlerini hastalarını iyileştirmek için değerlendirmeye devam etmiştir.
Can hoca benim için çalışkanlığın, erdemin, idealin, saygı ve sevginin sembolüydü. Gerçekten çok içtenlikli adeta bir abi kardeş ilişkisi düzeyinde bizleri sever önemserdi. Bizlerde her vesileyle saygımızı iletirdik. Sonunda ölüm kaçınılmazdır, kabullenemesek de doğanın zorunluluğu. Evet, böyle bir insanın yetişmesinin zorluğu bilinince, geride kalan ve onu iyi duygular ile ananlar için ölüm daha da çok acı verici. Acımızı böyle paylaşacağımı düşündüm… Allah rahmet etsin, Torosların, Çukurova’nın bütün çiçekleri yolunu süslesin, mekânı cennet olsun. Sayın Hocamızın bıraktığı akademik mirasın bize ve gelecek nesillere çok değerli bir örnek olacağından eminiz.