“Çukurova’dan Sesler-3” Selahattin Sarıkaya Anılar

ŞABAN GEN anlatıyor: 1963 yılı sonlarında askerden geldiğimin haftasıydı. Piknik Aile Çay Bahçesi´nde çay içmeye gitmiştim. Adana İl Radyosu´nun “Çukurova´dan Sesler” topluluğunun konseri var demişlerdi.

Onları seyretmeye gitmiştim. Çok geçmeden sahneye çıktılar.  Baktım tüm benim sahne arkadaşlarım… Mithat Ateş, Canan Işık, Halit Araboğlu, Fahri Işık, Mürvet Kekilli… Konser sonunda kulise gittim. Selahattin Sarıkaya bir sandalyede oturuyordu. Beni gören saz arkadaşlarım geldi, tokalaşıp, öpüşüp konuşmaya başlarken saz arkadaşlarımdan Mithat Ateş gidip Selahattin Sarıkaya´ya bir şeyler söyledi.

Bunun üzerine Selahattin Sarıkaya:

-Şaban gel başlasana; madem askerden gelmişsin neden gelmiyorsun” dedi.

            Ben de:

            -Askerden yeni geldim, birkaç gün dinleniyorum, gelirim dedim.           

            Gidip Ali Limoncu´ya danıştım. Ali Limoncu düşündü…

            Oğlum dedi radyo kötü şey değil git dedi.

            Radyoya gittim sonuçta. “Çukurova´dan Sesler” topluluğuna da dahil oldum. Haftada bir-iki konser vermeye başladık. Daha sonra şefimizve “Çukurova´dan Sesler”in yöneticisi Selahattin Sarıkaya Odeon Plak´a müzik direktörü olunca İstanbul´a gitti.

            ***AHMET DEMİR anlatıyor:

            Ahmet Demir´in yaşadığı hatıralar 1967-68 yıllarına ait. Ahmet Demir, onlarca plağı olan meşhur bir sahne sanatçısı o zaman. Stüdyolardan, gazinolardan, turnelerden beri gelmiyor.

            Ahmet Demir uzun yıllar İstanbul ve Adana´da birlikte oldukları        

/resimler/2017-8/17/0909386350275.jpg

“Selahattin Sarıkaya´yla hangi bir hatıramı anlatayım ki”, diyor. Bazı anılarını anlatırken, beste yaptığında türküyse kendine, arabeskse Burhan Bilgin´e teybe okuduğunu söylüyor. Burhan abinin sesi de mi var dediğimde, Burhan Bilginin üç plak çıkardığını, bestesi olan “Ben Geldim Meyhaneci”yi kendisinin okuduğunu söyledi. 

1  Bir gün Halit Araboğlu plak doldurduktan sonra Selahaattin Sarıkaya, Burhan Bilgin ve Ahmet Demir birlikte Selahattin Sarıkaya´nın çok sevdiği Sarayburnu´na gidiyorlar. Karlı havada arabanın içinde otururlarken hemen arkalarında da duran arabada da polis varmış.

Polis çıkıp gelmiş:

            -Hayrola ne yapıyorsunuz bu karlı havada.

            Halit Araboğlu´nun elinde yakıcı bir madde varmış.

            -Hocamla geldik işte falan derken polise, Selahattin Sarıkaya onun eline vurarak,

-Bizimi yakacan” demiş

Vurunca da elindeki madde kara gömülmüş, kaybolmuş.

                                                           ***

2  “Geze Geze de Yüreğime Dert Oldu”, “Haram Oldu da Bana Bu Antebin Elleri”adlı tanınan eserlerinin de içerisinde olduğu 60 kadar plaklı meşhur bir sahne sanatçısı olan Ahmet Demir, 20 gün önce randevusunu aldıkları plak doldurma konusu için stüdyoya girecek. Kendisi gibi Birecik´li olan Nuri Sesigüzel bağlantılı düşmanı da çok o zamanlar. Akşam hemşerilerinin ısrarlarına dayanamayarak yemeğe çıkıyorlar. Sonuçta yapmaması gereken bir şeyi yaparak epeyi alkol alıyor. Ertesi günü Azap Yokuşu´ndaki Diskofen adlı firmaya plak doldurmaya gittiğinde, akşamdan kalma haliyle eserleri plağa okuyamıyor. Sonuçta plak doldurma işini erteliyorlar. Dönüşte Selahattin Sarıkaya, Yaşar Akgüneş, Şarlo Cemil hep birlikte çıkarlarken yokuş yukarı Beyazıt´a doğru, Selahattin Sarıkaya´nın kilolu hâliyle nefesi her tıkandıkça niye böyle yaptın falan diyerek bağırıp çağırmaya başlıyor Ahmet Demir´e. Derken, bir daha ki plak doldurma randevusu gelip çattığında da Selahattin Sarıkaya işi garantiye almak için akşamdan gidip, o gece Ahmet Demir´in evinde kalıyor. 

                                                           ***

4 Selahaatin Sarıkaya bir gün İstanbul´da karşılaştığı Ahmet Demir´in Beyoğlu´nda kaldığı otele onun yanında gidince oteli beğeniyor ve oraya yerleşiyor. Bu ara beste verdiği Selma İstanbullu da orda kalmaya başlıyor. Selahattin Sarıkaya kalp krizi geçirdiğinde Selma İstanbullu ile birlikte hastanede saatlerce de bekliyorlar. Daha sonra Selma İstanbullu ona ev de tutuyor. 20 gün kadar hastanede kaldıktan sonra tuttukları o eve Selahattin Sarıkaya´yı yerleştiriyorlar. Ahmet Demir daha eve geldiğinde Selma İstanbullu´dan telefon geliyor. “Baba düştü.”diye. Lavabonun açık olan penceresini kapatmak için klozetin üstüne çıkan Selahattin Sarıkaya düşüyor ve yine hastanelik oluyor.

5  Âşık Veysel İstanbul´a gelince Selahattin Sarıkaya ilgilenirdi hep, oraya buraya götürür getirdi. İşte o günlerde dillerde anlatılan bir hatıraları… Bir gün birlikte çorba içerlerken Selahattin Sarıkaya ona şaka yapmış. Kendi önündeki çorbadan değil de Âşık Veysel´in çorbasından içmeye başlamış. Fakat gariptir, ÂşıkVeysel´in çorbasına her kaşığı daldırdığında Âşık tepki veriyorrmuş başlamış gözleri görmediği halde. 

***BURHAN BİLGİN anlatıyor:

Burhan Bilgin, İbrahim Tatlıses´in sahibi olduğu dönemde Tempo Televizyonu´nda Çukurova´dan Sesler´i yapan Tuncay Kaplan´ın  “Sen yap…” demesi üzerine 2,5 yıldır Tempo televizyonunda Çukurova´dan Sesler´i yaptığını belirtiyor. Konuşmasına eklediği anı da Adana´da geçiyor.

             Bir gün Selahattin Sarıkaya´nın evine Âşık Veysel gelmiş. Burhan Bilgin de çiğ köfte yoğurmuş.

Âşık Veysel yemek sırasında Selahattin Sarıkaya´nın eşine:

-Yıldız kızım aklında olsun Selahattin çok nane yiyor diyor.

Yıldız hanım:

-Nasıl yani… derken de ekliyor.

-Yok yani çiğ köftenin yanında diyor.

Mesajı alanlar gülmeye başlıyor.

            ***BURHAN PAKER anlatıyor.

            Selahattin Sarıkaya´yla İstanbul´da tanıştım… Adana´dayken ismen biliyordum. Şaban Gen, Devran Baba ve Mithat Ateş zaman zaman bahsediyorlardı. İlgimi de çekti çok. Selahattin Sarıkaya İstanbul´a gittiğinde, liseden arkadaşım olan Yaşar Akgüneş benim de tabi olduğum “Çukurova´dan Sesleri” çalıştırıyordu.

Onunla nasıl tanıştığıma gelince… Ben üniversite sınavını kazanınca İstanbul´a hukuk okumaya gitmiştim. Kalacak yerim yoktu. Cebimde param da yoktu.  İstanbul´a gitmeden önce bana Adana´da demişlerdi ki:

-İstanbul´da Selahattin Sarıkaya´yı bul. Ben de gittim buldum. 

Onunla tanışmak için plak firmasına yanına gittim. Kaç tane sekreterden geçip Selahattin Sarıkaya´ya ulaşıyordun .

Tanıştıktan sonra Selahattin Sarıkaya bana:

-Oğlum senin kalacak yerin falan yok; nerde kalacaksın? 

-Valla abi işte tamtakır kuru bakır işte böyle geldim.  

-Evladım böyle olmaz dedi. Biraz düşündü.

-Sen ne iş yapıyorsun deyince ben de müzisyen olduğumu, Adana Radyosu´nda çaldığımı, sahneye çıktığımı söyledim.

-Eyi dedi o zaman, telefon açtı. Nereye telefon açtı, kiminle konuştu bilmiyorum.

“Adana´dan geldi, arabeskçi falan dedi. Kefili benim, bu çocuğu bir dinle dedi.

            Sonra bana dönüp:

            -İstanbul´u biliyor musun? dedi.

            Ben daha yeni gitmiştim İstanbul´a.

-Yok abi bilmiyorum dedim.

            Bir kağıda adresi yazdı. Sonra odacısına dedi ki:

            -Bir taksi çağır. Eşyalarıyla beraber bunu bu adrese götürsün.

            Sonra bana dönüp:

            -Paran var mı? dedi.

            -Yok deyince çıkarıp taksi parasını verdi.

            Sonra odacısına dönüp:

            -Al şu parayı, bu adrese götürsün teslim etsin dedi.

            İstanbul´a yeni gelmişim. Her taraf apartman dolu. Büyük şehir curcunası.  O yıllarda Adana´da doğru dürüst apartman yok. O zaman bir Sulardaki Amerikan Konsolosluğu binası bir de Türk Ticaret Bankası binası var. Bu binaları görünce, nasıl 6-7 kat binayı üst üste koymuşlar diyorduk. Oysa İstanbul´da apartmanlar arasında kaybolduk adeta.  

            Sonunda aradığımız adrese geldik. Şoförle birlikte bir binanın 4. katına çıktık. İçerden saz sesleri geliyordu. Ben tedirgin oldum; elim, ayağım boşandı. Şoför zile bastı. Hanım hatun bir bayan kapıyı açtı.

            Şoför:

            -Abla, Selahattin abinin dediği çocuk bu. 

O zaman kadın:

-Ahmet Ahmet bak Adana´dan gelen çocuk bu dedi.

Bornozlu bir adam çıktı böyle salondan. Bu yüzü ben tanıyorum… Bir baktım Ahmet Sezgin. Sinemadan tanıyordum. Oynadığı filmler vardı. Elim ayağım çözüldü. Rahmetlik şimdi demesin: 

-Gel gel Adanalı dedi. Kolumdan tutup, salona götürdü.

-Bakın dedi Adanalı çocuk bu. Yücel Paşmakçı, Hamdi Özbay, Tuncer İnan gibi Halk müziğinin ve TRT´nin köşe taşları sazlarla beni tanıştırdı. Sıradan adamlarla çalışmazdı Ahmet Sezgin.

Ahmet Sezgin bana: “Sen niçin geldin” dedi.

Ben de:”Okuyacağım” dedim. Sonra Ahmet Sezgin bana o ünlü sazların arasında yer verdi. Sonra da, benim şarkım “Aşk Bir Istırap”ı çalın dedi.  Heyecandan aralarında kaval çalamadım. Üflüyorum çalmıyor, ses çıkarmıyor… Ahmet Sezgin´i oynadığıfilmlerden tanıyorum. Sazlar desen radyoda duyduğum ünlüisimler. Rüya âlemi gibi. Heyecandan zangır zangır titriyorum. Ahmet Sezgin durumu fark etti… Beni rahatlatmak için Karadeniz fıkraları anlatmaya başladı. Üflemeye başlayınca da “durr…” dedi. “Ya bu arabesk üflüyor… Benim gurubumdan dedi. Sonra da adamlarla çalışmaya başladık.  Üç gün sonra Osman Kavran´ın Vatan Caddesi´ndeki altı bin kişilik Lunaparktaki gazinoda  kaval olarak çalışmaya başladım.  Bana hemen takım elbise alındı. Ahmet Sezgin sonra İstanbul Hukuk Fakültesi´nde velim de oldu. Şimdi ben oraya başlayınca plak kaydında çalmam için öbür sanatçılardan tekliflergelmeye de başladı. İşte rahmetli Selahattin Sarıkaya bana burda böyle bir iyilik yaptı.

Ayrıca, Selahattin Sarıkaya bana “Oğlum gel Sarıkaya plağın başında dur “Şu Adanalıların bayrağı inmesin…” diye oğlu Murat´ın durduğu plak firmasının başına geçmem için teklif de yaptı.

Yine şunu da söylemem gerekir ki… Beste yapmasını Selahattin Sarıkaya´dan öğrendim… Selahattin sarıkaya plak firmasında yetkiliyken gece gelip bir demet para bırakırdı yanımıza… “Yarın sabaha stüdyoya gireceksiniz; sözüyle, müziğiyle şarkı yapacaksınız” derdi. Konfeksiyon gibi üretim yapardık. Selahattin Sarıkaya sözüne yardım eder, Kazım Karaörs de notaya alırdı.

Bu ara Burhan Paker birşeyler hatırlayarak gülmeye başladı… Israr ettiğimizde ancak söylemeye başladı: Bir gün keyifliyken şafak vakti sabaha kadar çalıp söyledik. Ezan okunduğunu sandık. Selahattin Sarıkaya güldü:”Lan oğlum sütçü” dedi.

Dağılıp gittiğimizde bu sefer o güleceğimizbirolay yaşadı: Dağıldık, şafak atmak üzereyken, Kabataş´a geçip, Aksaray´daki evine gidecek. Tam o sırada geçen bir taksiyi durdurup,biner. Binerken de Aksaray yerine Ayazpaşa deyince taksici kendini dolandırıp,dolandırıp bindiğiyere getirip indirmiş. “Lan oğlum deprem mi oldu?” demiş “her taraf dümdüz…” 

ADANA KÖPRÜBAŞI

            Adana köprübaşı

            Otur saraya karşı.

            Gel beraber gezelim.

            Dosta, düşmana karşı.

                        ***

            Vur çapayı çapayı.

            Vur kazmayı kazmayı.

            Kız başına bağlamış.

            Oyalı da ipek yazmayı.

                        ***

            Pamuk içinde çivit.

            Elinde altın divit.

            Hem sararmış, hem solmuş.

            Birkız için bir yiğit.                         

“Selahattin Sarıkaya

 

Kaynak: www.yeniadana.net