Kabul edin dostlar, hayatlarımız çok renksiz.
Koyu ve iç karartıcı renkler giyinmekle saklanıp,
Gri, kurşuni sokaklarda salınmadan yürüyüveriyoruz.
Ruhlar soluk, içimiz koyu, görüşler kara ve anlık.
Renkli giymeye, sürmeye, takıp boyamaya korkuyoruz,
Renk sayıyoruz yedi ana rengin karışımı beyazı,
Ve o renklerin yokluğunu temsil eden kara siyahı.
Yine bir seyahat, uçak ve renkli Bakü’ye uçuyorum.
Havada, Jim Carrey’den dinliyorum renklerin felsefesini,
Son youtube videolarından birinde renkleri anlatıyor.
Amerikalı aktör Carrey hayran olduğum komedyen,
Son yıllarda muhteşem bir derin değişim içinde,
Kendini yaşamı ve dünyayı anlamaya yönlendirmiş,
İnsan olarak gelişimine bakıyorum indirdiğim podcastlerde.
Hani gözümüzün en önemli algısı olan renkleri keşfedişini,
Hislerin sübjektif dünyası ile gerçeğin objektifliği arasında,
Orta yerde asılı renkleri keşfedişini ve diplerden çıkışını anlatıyor.
Bayılıyorum hayatının belli bir noktasında, kör noktasında,
Anlam yüklediği anlamsız herşeyi masanın üstünden itip,
Gerçekten anlamlıyı önüne alabilen kahramanlara.
Bense hala en değerli sandığım mesleğimin peşinde,
Bakü yolunda, uçakta, gecenin ikisinde gıptayla bakıyorum,
Renkleri idrak ve keşfedişine dünyanın en renkli aktörünün.
●●●●○○○○●●●●
Sanatkarlar, o yaradanın gerçeğini en güzel tarifleyen,
Aslında taklit eder gibi ona ulaşmaya çalışanlardan biri o.
Yeteneklerini, görebilme kavrama yetilerini düşünüyorum.
Sanatkarların rengi kullanıp tarif etmesindeki ayrıntı şu;
Onlardan biri renkleri anlatırken rengi göründüğü gibi değil de,
Aksine gerçeğe ulaşmada simgesel bir değer olarak anlatıyor.
Renkle ilgili herşeyi okuyasım var şu an, uçakta bilgiye saldırıyorum.
Özellikle divan edebiyatında, emperyonist resimde, sözlü müzikte
Renklerin kullanımı, doğaya ve yaratıcıya ulaşma çabası gibi.
Newton ve Goethe’nin idrakı sayesinde derinlemesine anladığımız,
Güneşin ve gözümüzün olmadığı durumda, olamayacak olan rengin,
Gözümüzde, renk ayırdeden 3 koni hücresi sayesinde algılandığını,
Bir milyon farklı rengi anlayabilen trikromatlar olduğumuzu öğreniyorum.
Ve nadiren bulunan, tetrakromat özelliği olan gözleri olanların,
Yani gözlerinde çalışan 4 tip koni hücresine sahip bazı insanların,
Bizden 99 milyon daha fazla renk görmesini mümkün, bilgiye bak.
Carrey mümkün olduğunca farklı gibi renklerin algılanmasını,
Büyük bir mutluluk kaynağı olarak anlatırken diyor ki,
Aslında yaradan bizde ne kadar kapsamlı bir sistem kurmuş,
Ama biz onun çok küçük bir kısmını kullanabiliyoruz.
Renksiz gören köpeklerin bile yaşam sevinci algısı var,
Bırakın renkleri, siyah ve beyazın barındırdığı tezad da bile,
İdrakimizin en önemli yapı taşı oturuyor, ve bu iki karşıt renk,
Ne olduğunu bilmek kadar, ne olmadığını bilmenin sembolü.
Biz ise milletçe renkliliğe kapamışız kendimizi,
Koyu gri, siyah, kurşuni, koyu kahve ve lacivert sokaklar.
Pembeye hafifliği, yeşile düşmanlığı, mora ayıbı ekleyivermişiz.
●●●●○○○○●●●●
Ruhun, psikolojinin, iç dünyanın yansıması renkler,
Sevdiğimiz renklerin bir nedeni var, anlamı var
Bize huzur veren ya da gördüğümüzde endişelendiğimiz,
Hayatımızı yönlendiren renkler, iyi ki varlar.
Hala siyah beyaz film kuşağında diretmenin anlamı yok.
Göremeyen, hatta renkleri reddeden gözümüzden değil de,
Felsefenin optiğinden baktığımızda,
Günlük hayatta daha çok renge ihtiyacımız olduğu kesin.
Depresyonundan, renkler ve boyama sayesinde çıkmış,
Dünyalığını yapmış bir ünlü aktörden dinliyorum bunu:
Diyor ki Carrey:
İçimde çözemediğim bütün hikayelerin bir rengi olduğunu,
Ve kendimi nasıl sevebileceğimi keşfettim.
‘’ İhtiyacımız olan şey daha çok renk’’…