Mesleğimin toplam 34 yılından, şöyle bir geriye dönüp,
Öğrenebildiğim en yararlı hasletin ne olduğuna bakarsam,
‘’Dinlemek’’ denilen koskoca pencereyi görürüm.
Bir tarafta insanın en büyük niteliği konuşmak,
Öte tarafta, düşüncenin şekillenen ses silsilesini,
İnsanı dünyanın ölçüsü yapan o şeyi dinlemek.
Aslında en iyi yaptığımız iştir dinlemek, düşünürsek.
Günün büyük bir bölümünü kendimize kulak vererek,
Sessiz halde kendi kendimize konuşurken düşünürek,
Kendi kendimizi ‘’can kulağıyla’’ dinleyerek geçiririz.
Amma ve lakin karşıdakini dinlemeye gelince iş değişir,
Kulak, zihin, gönül arasındaki bağlar kopar gider.
Dinlemenin insanın en etkin ifadesi olduğunu anlamak için,
Onun pasif bir eylem olmadığının anlaşılmasıyla başlayan,
Aktif dinleyicilikteki ikna edici üslubunun kavranmasıyla süren,
Ve nihayet sükut ve susmayı öğrenmekle pekişen süreci yaşamak,
Kendini dinlemekten bitap düşen insana, bir arınma oluyor dostlar.
Dikkatle ve şuurla dinleyip, dinlerken susmak ve fırsat vermenin,
Konuşanın, anlatanın vurgusuna, beden diline, sözcük seçimine,
Hatta kendine has jargonundan, duraklamalarına dek kabul,
Mesleğimin bana sunduğu en derin eğitimlerden biri oldu.
Hergün yakınmalarını, kısıtlılıklarını, ağrılarını ifadelerini,
Yakınlarında sürece ortak olanların aynı şeyi farklı anlatımlarını,
Ve benim onları dinlerken anladıklarımın çıktılarını yorumlarsam,
Dinlemenin başka bir insanın bedeninde yapılan,
Bir tür sessiz konuşma olduğunu söyleyebilirim.
Yunus’un dediği gibi, bir de baktım ki onca yıl sonra;
‘’ Söz olmuş kesmiş savaşı,
Söz olmuş bitirmiş başı,
Söz olmuş ağılı aşı,
Yağ ile bal etmiş her söz’’.
●●●●○○○○●●●●
MÖ 640, Lao Tzu öyle bir söz söylemiş ki dünya durdukça geçerli.
‘’Bilenler hep susuyor, söz bilmeyenlere düşüyor,
Çok bilen konuşmuyor, çok konuşanda bilmiyor.’’
Ne anlatıyor insanlar ancak iyi dinlemekle anlaşılıyor.
Manayı, meani, beyanı, iknayı anlamanın tek aracı dinlemek.
En başta, anlatan üstünden kendine saygının ve olgunluğun,
Kendin üstünden de ötekine verilen değerin ifadesidir.
Dinlemek güzel de dostlar, ya anlatan ne diyor ?
Herkes, sözün hal ve makamın icab ettirdiği kullanımıyla bir meani,
Manayı açık ve yalın biçimde anlatan bir pür saf beyanla,
Sözün özünü süslü ve güzel esaslarıyla ileten bir bedi ile,
Yada doğruyu ikna edici bir üslupla zikreden bir retorikle anlatmıyor.
Bazen sosyal duyarsızlık ve heyecanlı sıklık sarmalında bir küfürü,
Bazen özgüven yoksunluğunda payelenme pratiği bir övünmeyi,
Sıkça güvensiz, mutsuz, kötü niyetli, yönlendirici bir dedikoduyu,
Belki ince, acıtıcı ama kurnaz bir şaka ardına gizlenmiş iğnelemeyi,
Ya da tembel, sorumsuz, özkorumacı sanılan bir yalanı dinliyoruz.
Peki herşeye rağmen, bilgisizliğe, boş lafa, gevezeliğe rağmen,
Dinlemek insanı eğitir mi?
Evet dostlar, hayatı ve insanı okuyabilmenin teması,
Etkin, aktif ve ayıklayabilen sabırlı bir dinlemeden feyzlenir.
●●●●○○○○●●●●
İyi dinlemeyi bilen insan kendini duymaz derler.
Kendini duymayacak kadar iyi dinlemek, istirahattir dostlar.
Bu meşakkatli ve uzun yaşama katlanmanın ipucu belki.
Gereksizden sakınmanın, ölçülü ve dengeli olabilmenin,
Yararsız ve zararlıdan korunmanın da etkin bir yoludur.
Üstelik bilerek susma gibi derin bir erdeme yönlendirir insanı.
Tales der ki; ‘’Dilin mührü susmaktır,
Susmanın mührüyse yerini ve zamanını bilmektir’’.
Dinlemek yerini ve zamanını bilmeye eriştiriyorsa insanı,
Bundan büyük öğreti var mı, kendini bilmek yolunda.
Dinlemek meleğimin bir lütfudur bana, has öğretisidir.
Üstelik gösterebileceğimiz nezaketlerin en yüksek noktasıdır.
Hergün onlarca insan dinlemek, sözcüklerin ötesini okuyabilmeyi,
Kelimelerin, ses tonu ve beden diliyle eşleşmesini algılayabilmeyi,
İşaret ve sembolizma dolu insan aklını kavrayabilmeyi ,
Sezgilerden birşeyler öğrenebilmeyi mümkün kılıyor.
Önce kendini ikna etmenin, sonra insanı ölçüp değerlendirmenin,
Sonuçta da hayatı okuyup bilmenin ipucu dinlemekte, dinlemekte de;
Ah o sükuta, sessizliğe, susabilmeye ve sabıra bir ulaşabilsek dostlar…