Sosyal medya ve yeni sanat deneyimi


Gül Işık.

Görsel: themagger.com/Refik Anadol’un “Makine Hatıraları: Uzay” sergisinden

Sanat, yüzyıllar boyunca devlet ve halk arasında bir iletişim aracı olarak kullanıldı. Ta ki aydınlanma çağında sanatçının bireysel yaratıcılığının öneminin anlaşıldığı zamana kadar. Bir sanat eserinin özgünlüğünün ve biricikliğinin ayırt edilmesinin ardından sanatsever koleksiyoncular tarafından eserlerin toplanmaya başlamasıyla da müzelerin yolu açılmış oldu.

Alışılagelmiş rotadan çıkan sanat

Sanat eserlerinin belirlenmiş mekânlarda sergilenmesi şu an için alışılagelmiş bir sanat deneyimini yarattı. Seyirci eserin bulunduğu mekâna gider eserin malzemesi, boyutu, rengi, konusu gibi temel adımları sanat eseriyle karşı karşıya gelerek birebir deneyimlerdi. Bu şekilde seyirciler sanat eserinin yarattığı hissiyatı direkt olarak yaşama şansı bulurdu.

Şimdi ise teknolojinin hayatımızda hızla yayılmasına paralel olarak sanat deneyimi, bu alışılagelmiş rotadan nasıl çıktı ve neye dönüştü? Çağdaş sanat galerileri ve müzeler internet aracılığıyla sanat tüketicilerine nasıl bir deneyim imkânı sunmaya başladı? İzleyiciler sosyal medyadan bağımsız olarak sanat deneyimini yaşayabiliyor mu? Tüm bu süreç, sanat ve tüketiciler arasında mesafe mi yaratıyor? Tüm bu sorular güncel sanatın ve yeni toplum yapısının bir haritasını ortaya koyuyor.

Sosyal medya, çağdaş sanat galerilerinin seyircilerle (sergilerin, sanatçıların tanıtımı) iletişim kurmasına yararken, sanatı da evrensel bir noktaya ulaştırmada yardımcı oldu. Toplumun yeni sergilerden eşit ve hızlı bir şekilde haberdar olması sanata olan ilgiyi arttırdı. Sanat eserleri artık alıcıya ve entelektüel kesime mahsusluktan çıkarak halka da hitap etmeye başladı.

Anlamların değişmesi

Sanatın sosyal medya aracılığıyla tanıtım yollarının fırsata dönüştürülmesi, sadece sanat endüstrisini hareketlendirip, değiştirmekle kalmadı. Uzun yıllar boyunca alışılagelmiş seyirci- sanat deneyiminin de değişmesine yol açtı.

Seyirci sergi mekânına erişecek ulaşım koşullarına sahip olmasa bile kullandığı teknolojik ürünlerle sanat eserlerini inceleyebiliyor ve kendi sanatının ne olduğuna dolaylı şartlarda karar verebiliyor. Ancak sanat ve dijital dünyanın sanat deneyimlerine olan etkisi her zaman bu kadar olumlu sonuçlar doğurmuyor.

Sosyal medya bugün kişinin soyut dijital dünyada bir temsili haline dönüşmüş durumda ve güncel olayların, mekânların takibini birebir üstlenirken, aynı zamanda kişi için istenilen rolün oluşturulabildiği bir mecraya evrildi.

Sosyal medyayı yoğun olarak kullanan topluluğun bir kısmı, yaşadığı deneyimlerde kendi yerine sosyal medyadaki rolünü koymaya başladı. Bu durum en masumane haliyle deneyimlerin ve bahsi geçen alanların anlamını yitirmesine, statüsünün değişmesine neden oldu.

Görünürlük çabası

Sosyal medyada ortak bir dil ve yaşam tarzı oluşturulmasının sonucu olarak, kişinin kendi ilgi alanlarına ve değer yargılarına, güncel olana göre yön veren roller bütünü ortaya çıktı. Artık kişinin bireysel düşünce sistemi ortadan kalkarak, yaygın olana uyum sağlayan, buyurgan bir beğeni alt yapısı oluştu. Kendini eriten özgün fikir sistemi gibi, kişisel deneyimlerin de sosyal medyanın belirlediği koşullarda gerçekleşmesi kaçınılmaz oldu.

Gündelik yaşamımız fikirlerin, deneyimlerin, rollerin ithal edildiği soyut bir düzlemle iç içeyken, pandeminin de ortaya çıkması, zaten asgari düzeyde gerçekleşen sosyal ilişkilerin yolunun tamamen kesilerek sosyal medyaya aktarılmasına sebebiyet verdi. Tarihin ve güncelin bir temsili olan sanat üretimi de oluşan yeni normalden payını aldı. Dijital dünya ve sosyal medyanın, bu süreçte sanatla iyice bütünleşmesi, zaten soyut dünyada yüzeysel ilerleyen seyirci-sanat eseri ilişkisini iyiden iyiye “görünürlük çabasına” bıraktı.

Refik Anadol sergisi

Görsel: Beyoğlu Belediyesi’nin düzenlediği sergiden

Makalenin devamı linkte,

https://bianet.org/biamag/yasam/243726-sosyal-medya-ve-yeni-sanat-deneyimi