Türk insanına hangi, konuda en güzel konuşursun,
Yazarsın, oynarsın, tartışırsın, severesin dense;
Açık ara EFKÂR konusu başı çeker.
Efkârlı milletiz vesselam, genetiğimizde var.
Özleriz efkârlanırız, kavuşuruz yine efkâr basar içi,
Severiz efkârlanırız, terkediliriz haydaa yine efkâr.
Yeniliriz, başaramayız efkârlanır, içimize kapanırız,
Bilmem kim , iyi ki bu günümüzü görmedi deriz.
Yeneriz, zafere ulaşırız, on dakika sonra efkâr kapıda.
Bilmem kim olacaktı da, bu günümüzü görecekti deriz.
Seher vakti ayrı, ikindi ayrı, geceler ayrı efkârlandırır bizi,
Efkâra öyle yatkınızdır ki, öyle bağımlıyızdır ki,
Yazın ayrı, güzün ayrı, kışın ayrı bahaneyle gelir bulur bizi.
Bellen ki, Efkâr-ı Umumiye salt Efkârdan dem alır.
●●●●○○○○●●●●
Ben milletimizin bu ‘’dertleri zevk edindim’’ sendromunu,
Her fırsatı ‘’bu akşam çok efkârlıyım’’ aurasına çevirmesini,
Bir kadercilikten çok, Epikürcü bir haz modeli olarak görürüm.
İllaki efkâr toplamak, oluşan efkâr etrafında biraraya gelmek,
Sonra efkâr dağıtmak başlığı altında kendi usulünce ifa ettiği,
Her türden aksiyonla yaşama tutunmak eylemi,
Bundan derinde, içsel bir haz alınmadan çekilmez a dostlar.
Efkâr, kökenine inildiğinde Farsçada figar yada afgar olarak verilir,
Yara, incinme, acıdır ki anlamı, bu bizim hissettiğimizi tam vermez.
Arapça dan bakarsak, afkar fikrden türeyen bir çoğulluk içerir ki,
Yani fikirden çoğullaşmış fikirler, düşünceler anlamındadır.
Dolayısıyla etimolojik çıktıyı günlük hayattaki anlamına evirirsek,
Efkâr; incinme veya acının ortaya çıkardığı düşünce olsa gerek.
Bu tanımla, çok da pozitif bir duygu olmamasına rağmen,
Bizi sürekli efkârın basması ve bizim dağıtmak için yaşamamızın,
Israrla efkârlanmamızın altında yatan neden, Epikür’ün özdeyişiyle;
‘’Ne isteyip istemediğine yoğunlaş, gerçekleşebilir’’ savı olmasın.
Yaşadığımız ve dünyanın en önemli geçiş noktası olan bu toprağa,
Tarih içinde sürekli değişen kozmopolit sosyokültürel yapıya,
Doğanın ve zamanın çok da merhametli olmadığı devinimlere,
Yaşam ile ölümün, peklikle yokluğun bu denli sırt sırtlığına,
Nihayet sanatın, kendini ifadenin her çeşidiyle yoğurulmamıza,
Şöyle bir yoğunlaşarak bakarsanız,
Acı ve dert içinde incinmişken düşünmeyi öğrenmemize atfen,
Bundan çok üretken ve faydacı bir haz çıkardığımız kuşkusuz.
Öyleki, aklına salt insan tenini getirdiğinde bile,
Rengine, dokusuna, ısısına, kokusuna, tüyüne kadar ayrıntıyla,
Her yaratılan şeyi Efkâra mevzu yapabilen bir Efkâr-ı umumiyeyiz.
Aşık Veysel’in deyişiyle yoktan var ederiz Efkârı;
Efkâr tepesine geldi hayali,
Boğazıma sarıldı da ağladı,
Yıkılmış bedeni, perişan hali,
Öldü öldü dirildi de ağladı…
●●●●○○○○●●●●
Sahip olmadığımız şeyleri arzu etmek der Epikür,
Şu anda sahip olduklarımızdan aldığımız zevki azaltır.
Efkâr, mutlu olmak için arzuların değiştirilmesine vesiledir.
Epikürvari bir haz çıkarır insanımız efkârdan dedik, doğrudur.
Çünkü, insan özgür iradesiyle arzularını kontrol altına alabilir.
Epiküre göre, insanlar gereksiz arzularla kendilerini hasta etmişlerdir.
Efkârlanıp düşünceye çekilmek pratiğini arkasında yapılan şey,
Gerekli ve gereksiz arzular arasındaki ölçülü bir ayrımdır.
Kinetik haz, yani aktif olarak ihtiyaçların doyurulması değil kastımız,
Aranan statik haz, yani acil olan hiçbir ihtiyacın kalmaması durumu,
Acı, korku, endişe yoksunluğunun sakinliğidir.
Epikür’e göre korkunun var olduğu hiçbir hayat düzgün yaşanmaz.
Bu yüzden de o, felsefesini korkuları yenmek üzerine geliştirir,
Ve artık hayatın anlamının “yeni şeylerin keşfi” değil,
‘’Var olan durumda mutlu olmanın yollarını bulmaktır” der.
Yanlış bir iç dünyanın, doğru bir hayat yaşayamayacağını anlıyanın,
Bir tür, kendi kendisine yaptığı içsel terapidir efkâr.
Biteviye, bir sonraki yüce şeyi arama gailesine bir teneffüs,
Esenlik getiren şeyleri görmezden gelmeye bir ket vurma,
Sanki, sahip olduklarınız için minnettar olma egzesizidir efkâr.
Epikürcü efkârımıza son noktayı da şöyle koymak isterim;
Düşünce içinde, her o buğulu hisse daldığımızda farkettiğimiz,
Bizi mutlu edeceğini düşündüğümüz birçok şeye,
Aslında ihtiyacımız olmadığını anladığımız statik bir hazdır efkâr.
Hülasa kelam, efkâr-ı umumiyenin efkâr takıntısı bundandır…