Kendimiz için yaptıklarımızın bizimle birlikte ölüp yittiğini,
Başkaları için yaptıklarımızın ise kalıcı ve ölümsüz olduğunu,
Bu kalıcılık ve ölümsüzlüğe ulaşmak için bize yol gösterecek,
Yaşamı büyük ilkeler üzerine inşa edebilecek erdemlerin varlığını,
İnsanlık tarihi boyunca sürekli tekrarlarla öğrenmiş olsak ta,
Her yeni yaşam, tipik kolaycılıkla hayatı kendine yontar.
Oysa İtidal, Metanet, Basiret ve Adalet dörtlüsüne varabilen,
Her insan görmüştür ki, fiziksel varlığımızın ötesinde,
Sonsuz bir yaşam ve düşünceden düşünceye ulanabilen,
Sınırsız genişlikte bir varoluş hikayesi mevcuttur.
Yaşamın asıl hikayesinin içinde birçok ipucu yatar,
Sürekli tekrarlanan, anlamakta çok zorluk çektiğimiz.
Sonunda vereni mağrur, alanı mağdur etmeyecek tarzda,
Vermekle, paylaşılmakla asla azalmayacak, tükenmeyecek,
Üstelik her yerde, her zaman ortak ve birlikte kullanılabilen,
Onca erdem içinden geçip,
Kendi kolayımıza ve çıkarımıza teşni bir yaşam peşindeliği,
Aklımızın bize en büyük oyunudur.
Montaigne insanlığın bu erdemlere varışını bir araç olarak değil,
Bir amaç sayan öğretinin kurucusu olarak şöyle der;
‘’ İnsanı geliştiren, yetiştiren, yükseltip yücelten öz,
Farklı canlı türlerinden üstün tutan hakikat,
İşte bu, asıl kendinin olan değerlerine atfedilen farkındalıktır’’.
Hülasa kelam dostlar,
Nasıl bir atı kuşamıyla değil de güçlü ve çevik olduğu için översek,
Bir tazıyı tasmasıyla değil, koşmasıyla seversek,
Bir kuşun püsküllerine ve çıngıraklarına değil kanadına hastaysak,
İnsanı da, kendinin olanla değerlendirmekle başlar gerçek.
Ne tuhaftır ki, varlıklar içinde kendi değerleriyle ölçülmeyen birtek bizleriz.
Ve bu ölçme, değerlendirme çilesi nedeniyledir,
O meşhur mağrurluğumuz ve mağdurluğumuz…
∞Ω∞
Yaşlı bir bilgeye hayatın anlamı hakkında ne öğrendiği sorulduğunda,
“Valla,” der bilge adam,
Bu dünyaya başka insanlara yardım etmek için geldiğimi öğrendim.
Henüz çözemediğim şey, diğer insanların neden burada olduğu.”
Herşey, yaşamda bizi asıl değerli kılan,
Ve çıkıp gittiğimizde tükenmeden kalan,
Kullanıldıkça, paylaşıldıkça artan değerlerin ne olduğunu anlamakta.
İnsanlığın yasadışı, ahlakdışı, sağlık bozucu herşeye düşkünlüğü de,
İşte tam anlaşılamayan bu noktadaki arayışın bir sonucu.
Üstelik bir de verenin mağrur alanın mağdur sayıldığı,
Hasene ve sıdk’ın insan eliyle verildiği gibi,
Külliyen yanlış bir kanaatin orta yerinde nasıl bulacağız asıl değerimizi.
Bu noktada dostlarım, yine binyılların çıktısı erdemlere başvuruyoruz.
İtidal yani kendi içinde ılımlılık, ölçülü ve dengeli olma hali,
Ölçme değerlendirmenin bir zulüm haline geldiği yaşamda,
Kendimiz anlamanın başlıca yolu olsa gerek.
Hemen yanıbaşında duran basiret ise itidalin bize verdiği ölçüyü,
Bir anlamda terzinin ölçüsünü elbiseyi biçmek için ideal kullanması gibi,
Kendimize uygun bir yaşam biçme avadanlığı olarak değerimiz.
Ve tüm bunları yaparken bir yapı taşı gibi sağlam ve dayanıklı olup,
Kendimizin layık olduğu herşeyi başkalarını da layık görebilmek,
Yani metanet ve adalet ile değerimizi saptayabilmek.
İnsan başka türlü, nasıl değerini anlayabilir ki dostlar…
∞Ω∞
Kendini ilahi erdemlerle aydınlatmak, işin en zor yanı.
En yüksek dürüstlüğün insanı gerçekleştiren dengesi,
Varlığın durağanlığı ile gelen irade,
Pratik bilgelik ve uzantılarıyla oluşan ortak zihin,
Ve saflık ile örtülü bir ölçme değerlendirme,
Adalet, Metanet, Basiret ve İtidal.
Çıngırak, püskül, tasma, kın yada kuşanılanla değil,
Dıştan asla görünmeyen, hissedilen ve ancak kavranabilen,
Ölçünün tamamen insanın kendi içinde saptadığı değerlendirme.
İnsanlar tarafından farkına varılıp düşünülmeyen, irdelenmeyen,
Kullanılmayan, yorumlanmayan hiçbirşeyin anlam kazanması,
Hatta varlığını uzunca sürdürebilmesi mümkün değil.
Bilinen tüm ölçeklerde bu değerlendirme için yarattığımız sınırlar.
Hayata bu kadar anlam verip kendimize bir türlü veremememiz,
Bahsettiğim erdemlerin asıl ölçümü yapamamasından olmasın.
Hayat, bir çeşit insanımsıllıktan kurtulup, insan olma pratiği dostlar.