Emre Toğrul / Kaotik Düzenin Üç Kahramanı

Her öykü kahramanını yaratırken, mutlaka kahramana tezat,

Kahramanın karşısında ve onun mücadele edip yenmek,

Ya da aşmak zorunda kaldığı bir farklı kahraman yaratır.

İnsanın yaradılışından beri gelişimini borçlu olduğu

Esinlendiği doğa; her kahramanını bu karşıtlıklar sahnesine alır,

Geliştirir, sınar ve bırakır.

Kahraman da, doğanın sonsuz tezatlarının ortasında,

Nereden nereye olduğunu bilmediği yolculuğunda,

Aradığı şeyin ipuçlarının bu karşıtlıklarda olduğunu idrak edince,

Döner en sonunda kendine bakar.

Eşzamanda kasılıp gevşeyen kaslarının ahenkli salınımıyla yürürken,

Bir yandan alırken bir yandan vermesini,

Önce üşüyüp sonra yanmasını, önce kızarıp sonra solmasını,

Gülüp sonra ağlamasını aklının yardımıyla çözmüştür.

Çözmüştür de, yaradılışından beri mevcut olan tezatların,

Yaşamı bir kaosa çeviren etkileşimini çözememiş,

Ve halen tüm insanlığı içine alan bir dünya yaratamamıştır.

Bu tezatın içindeki üç farklı kahramanın bir ortaoyunudur bu.

Hele deyivereyim de,

∞Ω∞

Kahramanların ilki,çok eski zamanlarda, çok uzaklarda,

Öyle bir adamdı ki, alabildiğine önsezili,

Doğanın sezgileriyle yüklü, herşey içinde saklı,

Akıl yoluyla kavranamayacak şeyleri,

Tefekkürde bulur, özümser ve hazmederdi.

Derdi ki, sabah gün ilk aydınlandığında,

Boş zihinle çağırırım bilgiyi ve mutlak gelir.

Ama öyle hemen inanamam, şüphe ederim,

İllaki süzerim mantıkta, bir kanıt ararım.

Saygım vardır zamana, inanmam dogmaya,

Bulursam pozitif bilgiyi yolunu, aktarırım,

Boş ve kanıtsızsa, önsezim doğru dese de, yok.

Bu adam ki soylar nesiller verdi, bu adamlar oldu.

Her yeni gelen bilgiye bilgi kattı, akıl aldı yürüdü,

Keşfettiler, buldular, icat edip savundular,

Onlar akla derinlik, zekaya özgürlük bahşetti,

Bugün hala akıl hikmet sahibiyse, güzelse irade,

Çorbadaki tuz onların tuzuydu.

∞Ω∞

İkinci kahramanımız, yine çook eski zamanlarda, başka bir adam,

O da sezgi yüklü, onda da önsezi , o da boş zihin,

İnan ve gönül yüklü, gözlü kulaklı bizim gibi.

O ise, akıl yoluyla kavranamayacak şeyleri,

Derin akılda ve sezgide aramadı, yapamadı.

Aklına gördüğünü koydu, görmediğini anlattı,

Sabahın ilk aydınlığındaki doğaya, güneşe hayran,

Ateşe, suya, toprağa delice, biteviye bağlan,

Akşamın ilk karanlığındaki aya kurban.

O ki, bilgiden değil bilinenden, desteksiz,

O da zamana saygılı, amma içi şüphesiz,

O da önsezili, ama kanıta duyarsız.

Bu adam da nesiller verdi, adamlar oldu,

Her yeni gelen, yeni yorum kattı bilinene,

Onlar akla kalıp ve şekil yaptı, zekaya makyaj;

Bugün cemiyetsek, cemaatsek, toplumsak, milletsek,

Çorbanın tuzu da, mayası da biziz dediler…

∞Ω∞

Yıllar binyılları kovaladı, güzel dünyada,

Bu iki kahramandan bir üçüncüsü türedi,

O da sezgi yüklü, ama ne doğa ne inan.

Onun insan merkezli aklı, üst fikirli bunlar,

Uzaylı, ucube, global, bir bilen, sürekli öğreten.

Gördüklerini, görmediklerini bir saydılar,

Mantık, önsezi ve kanıtı ellerine aldılar.

Hem akıllıya hem de inanlıya gel dediler,

Akıllı adamı da, inanlı adamı da aynı potada erittiler.

İnsanı topluluğa, topluluğu tekrar insana dönüştürdüler.

Sen dediler birincisine özgür, bul, çalış, insanı yücelt,

Sen dediler ikincisine inan, moral, tutkuyla bağlan, yücel,

Kendi hamurlarını doğradılar çıkan karışımlara,

…nizm, …ist,…fobi,, …mania, teori, tez, antitez,

Dogma ile aklı, hürriyet ile tutsaklığı aynı kapta çırptılar

Bulamaç yaptılar dünyayı , o da yetmedi, hep ama hep,

Biz dediler hele, şu çorbayı biraz daha karıştıralım.

∞Ω∞

İşte yüzyıllardır ve bugün, bu arefe günü bile,

Birinci adamın akıl ve önsezi tutturmacasıyla

İkinci adamın moral ve gönül tutkusu bağdaşmıyor.

Üçüncü adam ise bunun farkında ve sinsi,

Tutkuyu dürtüyor, morali bozuyor, çarpıştırıyor.

Akli medeniyetin imkanlarıyla kuruyor tezgahı,

İlk iki adamı savaştırıyor, dünyayı kırıyor geçiriyor.

Uzaktan, yakından her yerden izliyor ve el ovuşturuyor.

Yaşaması ve devamı ilk iki adamın çatışmasına bağlı,

İlk iki adam üçüncünün kaotik düzeninde mahvoluyor.

Tek kurtuluş ise ilk iki adamın ortak paydaya erişmesi,

Ortak vicdanda, akılda ve moralde birleşmesi, tutkuyu geçmesi,

Yani tefekkürde buluşup arınması ve kardeşce sarılması,

Önce yok sayıp, paylaşması, varlığa sonra kavuşması.

Bu pazar, arefe de, daha ben ne diyeyim dostlar…

Kahramanın karşısında ve onun mücadele edip yenmek,

Ya da aşmak zorunda kaldığı bir farklı kahraman yaratır.

İnsanın yaradılışından beri gelişimini borçlu olduğu

Esinlendiği doğa; her kahramanını bu karşıtlıklar sahnesine alır,

Geliştirir, sınar ve bırakır.

Kahraman da, doğanın sonsuz tezatlarının ortasında,

Nereden nereye olduğunu bilmediği yolculuğunda,

Aradığı şeyin ipuçlarının bu karşıtlıklarda olduğunu idrak edince,

Döner en sonunda kendine bakar.

Eşzamanda kasılıp gevşeyen kaslarının ahenkli salınımıyla yürürken,

Bir yandan alırken bir yandan vermesini,

Önce üşüyüp sonra yanmasını, önce kızarıp sonra solmasını,

Gülüp sonra ağlamasını aklının yardımıyla çözmüştür.

Çözmüştür de, yaradılışından beri mevcut olan tezatların,

Yaşamı bir kaosa çeviren etkileşimini çözememiş,

Ve halen tüm insanlığı içine alan bir dünya yaratamamıştır.

Bu tezatın içindeki üç farklı kahramanın bir ortaoyunudur bu.

Hele deyivereyim de,

∞Ω∞

Kahramanların ilki,çok eski zamanlarda, çok uzaklarda,

Öyle bir adamdı ki, alabildiğine önsezili,

Doğanın sezgileriyle yüklü, herşey içinde saklı,

Akıl yoluyla kavranamayacak şeyleri,

Tefekkürde bulur, özümser ve hazmederdi.

Derdi ki, sabah gün ilk aydınlandığında,

Boş zihinle çağırırım bilgiyi ve mutlak gelir.

Ama öyle hemen inanamam, şüphe ederim,

İllaki süzerim mantıkta, bir kanıt ararım.

Saygım vardır zamana, inanmam dogmaya,

Bulursam pozitif bilgiyi yolunu, aktarırım,

Boş ve kanıtsızsa, önsezim doğru dese de, yok.

Bu adam ki soylar nesiller verdi, bu adamlar oldu.

Her yeni gelen bilgiye bilgi kattı, akıl aldı yürüdü,

Keşfettiler, buldular, icat edip savundular,

Onlar akla derinlik, zekaya özgürlük bahşetti,

Bugün hala akıl hikmet sahibiyse, güzelse irade,

Çorbadaki tuz onların tuzuydu.

∞Ω∞

İkinci kahramanımız, yine çook eski zamanlarda, başka bir adam,

O da sezgi yüklü, onda da önsezi , o da boş zihin,

İnan ve gönül yüklü, gözlü kulaklı bizim gibi.

O ise, akıl yoluyla kavranamayacak şeyleri,

Derin akılda ve sezgide aramadı, yapamadı.

Aklına gördüğünü koydu, görmediğini anlattı,

Sabahın ilk aydınlığındaki doğaya, güneşe hayran,

Ateşe, suya, toprağa delice, biteviye bağlan,

Akşamın ilk karanlığındaki aya kurban.

O ki, bilgiden değil bilinenden, desteksiz,

O da zamana saygılı, amma içi şüphesiz,

O da önsezili, ama kanıta duyarsız.

Bu adam da nesiller verdi, adamlar oldu,

Her yeni gelen, yeni yorum kattı bilinene,

Onlar akla kalıp ve şekil yaptı, zekaya makyaj;

Bugün cemiyetsek, cemaatsek, toplumsak, milletsek,

Çorbanın tuzu da, mayası da biziz dediler…

∞Ω∞

Yıllar binyılları kovaladı, güzel dünyada,

Bu iki kahramandan bir üçüncüsü türedi,

O da sezgi yüklü, ama ne doğa ne inan.

Onun insan merkezli aklı, üst fikirli bunlar,

Uzaylı, ucube, global, bir bilen, sürekli öğreten.

Gördüklerini, görmediklerini bir saydılar,

Mantık, önsezi ve kanıtı ellerine aldılar.

Hem akıllıya hem de inanlıya gel dediler,

Akıllı adamı da, inanlı adamı da aynı potada erittiler.

İnsanı topluluğa, topluluğu tekrar insana dönüştürdüler.

Sen dediler birincisine özgür, bul, çalış, insanı yücelt,

Sen dediler ikincisine inan, moral, tutkuyla bağlan, yücel,

Kendi hamurlarını doğradılar çıkan karışımlara,

…nizm, …ist,…fobi,, …mania, teori, tez, antitez,

Dogma ile aklı, hürriyet ile tutsaklığı aynı kapta çırptılar

Bulamaç yaptılar dünyayı , o da yetmedi, hep ama hep,

Biz dediler hele, şu çorbayı biraz daha karıştıralım.

∞Ω∞

İşte yüzyıllardır ve bugün, bu arefe günü bile,

Birinci adamın akıl ve önsezi tutturmacasıyla

İkinci adamın moral ve gönül tutkusu bağdaşmıyor.

Üçüncü adam ise bunun farkında ve sinsi,

Tutkuyu dürtüyor, morali bozuyor, çarpıştırıyor.

Akli medeniyetin imkanlarıyla kuruyor tezgahı,

İlk iki adamı savaştırıyor, dünyayı kırıyor geçiriyor.

Uzaktan, yakından her yerden izliyor ve el ovuşturuyor.

Yaşaması ve devamı ilk iki adamın çatışmasına bağlı,

İlk iki adam üçüncünün kaotik düzeninde mahvoluyor.

Tek kurtuluş ise ilk iki adamın ortak paydaya erişmesi,

Ortak vicdanda, akılda ve moralde birleşmesi, tutkuyu geçmesi,

Yani tefekkürde buluşup arınması ve kardeşce sarılması,

Önce yok sayıp, paylaşması, varlığa sonra kavuşması.

Bu pazar, arefe de, daha ben ne diyeyim dostlar…

Her öykü kahramanını yaratırken, mutlaka kahramana tezat,

Kahramanın karşısında ve onun mücadele edip yenmek,

Ya da aşmak zorunda kaldığı bir farklı kahraman yaratır.

İnsanın yaradılışından beri gelişimini borçlu olduğu

Esinlendiği doğa; her kahramanını bu karşıtlıklar sahnesine alır,

Geliştirir, sınar ve bırakır.

Kahraman da, doğanın sonsuz tezatlarının ortasında,

Nereden nereye olduğunu bilmediği yolculuğunda,

Aradığı şeyin ipuçlarının bu karşıtlıklarda olduğunu idrak edince,

Döner en sonunda kendine bakar.

Eşzamanda kasılıp gevşeyen kaslarının ahenkli salınımıyla yürürken,

Bir yandan alırken bir yandan vermesini,

Önce üşüyüp sonra yanmasını, önce kızarıp sonra solmasını,

Gülüp sonra ağlamasını aklının yardımıyla çözmüştür.

Çözmüştür de, yaradılışından beri mevcut olan tezatların,

Yaşamı bir kaosa çeviren etkileşimini çözememiş,

Ve halen tüm insanlığı içine alan bir dünya yaratamamıştır.

Bu tezatın içindeki üç farklı kahramanın bir ortaoyunudur bu.

Hele deyivereyim de,

∞Ω∞

Kahramanların ilki,çok eski zamanlarda, çok uzaklarda,

Öyle bir adamdı ki, alabildiğine önsezili,

Doğanın sezgileriyle yüklü, herşey içinde saklı,

Akıl yoluyla kavranamayacak şeyleri,

Tefekkürde bulur, özümser ve hazmederdi.

Derdi ki, sabah gün ilk aydınlandığında,

Boş zihinle çağırırım bilgiyi ve mutlak gelir.

Ama öyle hemen inanamam, şüphe ederim,

İllaki süzerim mantıkta, bir kanıt ararım.

Saygım vardır zamana, inanmam dogmaya,

Bulursam pozitif bilgiyi yolunu, aktarırım,

Boş ve kanıtsızsa, önsezim doğru dese de, yok.

Bu adam ki soylar nesiller verdi, bu adamlar oldu.

Her yeni gelen bilgiye bilgi kattı, akıl aldı yürüdü,

Keşfettiler, buldular, icat edip savundular,

Onlar akla derinlik, zekaya özgürlük bahşetti,

Bugün hala akıl hikmet sahibiyse, güzelse irade,

Çorbadaki tuz onların tuzuydu.

∞Ω∞

İkinci kahramanımız, yine çook eski zamanlarda, başka bir adam,

O da sezgi yüklü, onda da önsezi , o da boş zihin,

İnan ve gönül yüklü, gözlü kulaklı bizim gibi.

O ise, akıl yoluyla kavranamayacak şeyleri,

Derin akılda ve sezgide aramadı, yapamadı.

Aklına gördüğünü koydu, görmediğini anlattı,

Sabahın ilk aydınlığındaki doğaya, güneşe hayran,

Ateşe, suya, toprağa delice, biteviye bağlan,

Akşamın ilk karanlığındaki aya kurban.

O ki, bilgiden değil bilinenden, desteksiz,

O da zamana saygılı, amma içi şüphesiz,

O da önsezili, ama kanıta duyarsız.

Bu adam da nesiller verdi, adamlar oldu,

Her yeni gelen, yeni yorum kattı bilinene,

Onlar akla kalıp ve şekil yaptı, zekaya makyaj;

Bugün cemiyetsek, cemaatsek, toplumsak, milletsek,

Çorbanın tuzu da, mayası da biziz dediler…

∞Ω∞

Yıllar binyılları kovaladı, güzel dünyada,

Bu iki kahramandan bir üçüncüsü türedi,

O da sezgi yüklü, ama ne doğa ne inan.

Onun insan merkezli aklı, üst fikirli bunlar,

Uzaylı, ucube, global, bir bilen, sürekli öğreten.

Gördüklerini, görmediklerini bir saydılar,

Mantık, önsezi ve kanıtı ellerine aldılar.

Hem akıllıya hem de inanlıya gel dediler,

Akıllı adamı da, inanlı adamı da aynı potada erittiler.

İnsanı topluluğa, topluluğu tekrar insana dönüştürdüler.

Sen dediler birincisine özgür, bul, çalış, insanı yücelt,

Sen dediler ikincisine inan, moral, tutkuyla bağlan, yücel,

Kendi hamurlarını doğradılar çıkan karışımlara,

…nizm, …ist,…fobi,, …mania, teori, tez, antitez,

Dogma ile aklı, hürriyet ile tutsaklığı aynı kapta çırptılar

Bulamaç yaptılar dünyayı , o da yetmedi, hep ama hep,

Biz dediler hele, şu çorbayı biraz daha karıştıralım.

∞Ω∞

İşte yüzyıllardır ve bugün, bu arefe günü bile,

Birinci adamın akıl ve önsezi tutturmacasıyla

İkinci adamın moral ve gönül tutkusu bağdaşmıyor.

Üçüncü adam ise bunun farkında ve sinsi,

Tutkuyu dürtüyor, morali bozuyor, çarpıştırıyor.

Akli medeniyetin imkanlarıyla kuruyor tezgahı,

İlk iki adamı savaştırıyor, dünyayı kırıyor geçiriyor.

Uzaktan, yakından her yerden izliyor ve el ovuşturuyor.

Yaşaması ve devamı ilk iki adamın çatışmasına bağlı,

İlk iki adam üçüncünün kaotik düzeninde mahvoluyor.

Tek kurtuluş ise ilk iki adamın ortak paydaya erişmesi,

Ortak vicdanda, akılda ve moralde birleşmesi, tutkuyu geçmesi,

Yani tefekkürde buluşup arınması ve kardeşce sarılması,

Önce yok sayıp, paylaşması, varlığa sonra kavuşması.

Bu pazar, arefe de, daha ben ne diyeyim dostlar…