Hikâyelerin değil, dilin peşinde bir ‘Yazar’ın ölümü

Oya Baydar’la Can Yayınları tarafından yayımlanan ‘Yazarlarevi Cinayeti’ romanını konuştuk. Baydar, “Edebiyatın metalaşmaya başlamasından beri edebî metin ikinci planda kaldı” dedi.

DUVAR – SİBEL ORAL

 “Yeni bir edebiyat dili kurmalıyım, vasatı aşmalıyım…” diyor Yazar. Çoksatan vasat yazar olmak mı yoksa saf edebiyatın peşinde yeni bir dilin, yeni bir sesin izlerini sürmek, o yeni dil ve sesle edebiyatta yeni bir şey yapmak mı? “Yazarcılık oynamak, yazarlık sıfatına bürünüp, medyada yazar diye meşhur olmak isteyenlerle ‘yazar kumaşına sahip olanlar, yaşamak için yazanlar'” arasına ayrım koyan biri Yazar. Yazar, bu romanın kahramanı, adalılar onu “Yazar” olarak anıyor hep. 

Oya Baydar’ın yeni romanı ‘Yazarlarevi Cinayeti’, Can Yayınları tarafından okurla buluştu. Roman, biraz polisiye tadında babasının ölümünün ardındaki perdeyi önceleri gönülsüz de olsa aralamaya çalışan Ceren üzerinden şekilleniyor. Ceren’in babası Yazar’ın yazma uğruna ailesinden uzaklaşıp kendini adadaki “yazarlarevi” adını verdiği evi ve mekân olarak ada romanın kurgusunda önemli iki mekân. Ada, anakaradan uzaktır. Yazar da aslında adına anakara ya da anaakım diyelim uzaktır, adayı seçmesi boşa değildir. Oya Baydar da bir ayağı yıllardır Marmara Adası’nda olan gerçek bir adalı. Adanın ruhu romana sinmiş, yıllardır gelip geçen gerçek yazarları, kurulan sofraları, ateşli edebiyat tartışmalarıyla birlikte hem de. Adanın yıllar içindeki değişim ve dönüşümünü Ceren’in hatıralarından ve romanın anlatıcılarının hikâyelerinden ve aktardıklarından izleriz.

Oya Baydar’la ‘Yazarlarevi Cinayeti’ni ve günümüz dünyasında edebiyatın metalaşmasını konuştuk.

Sizinle geçen sene sohbet ettiğimizde aslında ‘Yazarlarevi Cinayeti’ne başladığınızı ama araya pandeminin girmesiyle ara verip ’80 Yaş Zor Zamanlar Günlükleri’ni yazdığınızı söylemiştiniz. Verdiğiniz o aranın size nasıl bir geri dönüşü oldu?

Ara vermem iyi oldu. Metni yeniden düşünme, kurguyu baştan ele alma fırsatı edindim. En önemlisi de yazmak, yazarlık, edebî yaratım konularında yoğun bir okuma sürecine girdim. Sabırsızlık etmeyip yazdıklarımızı bir süre demlenmeye bırakmanın yararlı olduğunu düşünüyorum.

Peki bu romanın başlangıcı? Ne götürdü sizi bu romanı yazmaya?

Yaşadığım iki olaydan etkilendim sanırım. Bunlar romanda da yer alıyor zaten. Biri, metro çıkışında rastladığım, “Benim romanım, ben yazdım, yazarından roman!” diye bağırarak elindeki kitapları satmaya çalışan bir delikanlıydı. İkincisi de bir sahil kasabasındaki edebiyat günlerinde tanıştığım yerel bir edebiyat çevresiydi. Edebiyatı, yazarlığı, yazma edimini öyle bir ciddiye alıyorlardı ki, çok etkilendim. Aralarında iyi şairler, yazarlar vardı ama yerelin sınırlarını aşamıyorlardı. Buna rağmen tutkuyla yazıyor, yazmaktan vazgeçmiyorlardı. Yazmanın kimileri için kitap yayınlamak, ünlü olmak değil hayatına anlam kazandırmak olduğunu düşündüm.

‘KURGU, ROMANIN BELKEMİĞİDİR’

Roman içinde taslak da olsa bir roman ve günlükler var. Çok anlatıcılı, çok karakterli bir metin bu. Kurgu ve dilin işleyişini planladınız mı?

Çok anlatıcı, çok karakter, roman içinde roman, günlükler, notlar, ve gerçek bir mekân: Marmara Adası… Sağlam bir kurgu yakalayamasaydım hepsi elimde patlar, dağınık bir metin çıkardı ortaya. Kurgu romanın belkemiğidir, sağlam değilse metin ayakta duramaz. Bu yüzden kurgu ile epeyce uğraştım. Dile gelince; her biri çok farklı kimlik ve kişilikten çeşitli anlatıcılar olunca dil daha da önem kazanıyor, çeşitlendirmek, karakterle örtüşmesini sağlamak gerekiyor. Bewran’ın diliyle Yazar’ın dili, Sadu’nun diliyle Adalıların dili, anlatımı, duygusu aynı olmamalıydı. Buna çalıştım. Ne kadar başardım bilmiyorum.

Yazar’ın yani sizin yazar bir karakter yaratıp yıllarca onu yazması üzerine düşündüm, sizi de dinlemek isterim. Bir yazarı, üstelik romanın kahramanı Yazar’ı yazmak halini nasıl yaşadınız?

Bu konuda pek zorlanmadım. Yerli yabancı pek çok yazar tanıyorum; şahsen veya yazdıklarıyla. Kendimi de biliyorum. Romandaki Yazar; tanıdığım, ruh dünyalarını, sıkıntılarını, hırslarını, zaaflarını, edebiyata yaklaşımlarını iyi bildiğim çok sayıda yazardan esinlenerek yarattığım bir kahraman. Bu arada kendimi de sorguladım, kendimle de hesaplaştım. Yazdıklarımı yeniden değerlendirdim, kiminden memnun kaldım, kimisinin daha iyi olabileceğini düşündüm.

https://www.gazeteduvar.com.tr/hikayelerin-degil-dilin-pesinde-bir-yazarin-olumu-haber-1563209