Doğa binyıllardır belirli kanun ve kurallarla sürdürürken yaşamını,
Hep tutarlılık arzettiğinden, insan da bunu bilgi olarak kaydedebilmiştir.
Bir bilimsel yazı yazıyorsanız ve tutarlılıktan yoksun ise kabul görmezsiniz,
Tutarlılık hayvanlar ve bitkiler dünyasınında en önemli karakterlerindendir.
Günümüz filozoflarından Peter Singer ‘’Hayvan Özgürleşmesi’’ adlı yapıtında,
Benzer olaylara benzer şekilde tepki veren hayvanları örnekleyerek,
Ahlaki sorunlara değinirken, tüm yaklaşımı ahlak ve tutarlık ilişkisine bağlar.
İşin içinde mantık ve düşüncenin tımarı ile giden bir süreç olduğunu belirleyerek,
Tutarsız bir insanın ahlaki çöküntüye sebep olan asıl insani kaynak olduğunu söyler.
İnsanların akıl yürütmesi, karşıt görüşler öne sürmesi, mantık ve kanıt aramasıyla giden,
Sonuçta edinilen deneyimlere göre iyi, doğru ve güzel denilebilen her varoluşsal gerçek,
Tutarlı insanların yaşamları boyunca bu düstur çerçevesinde oluşturdukları etikle anlamlanır.
Ona göre boğulmakta olan bir çocuğa yardım etmekle, Afrikadaki aç çocuğa yardım aynıdır.
Birine direk suya atlayarak, yardım çağırarak yaptığımız varoluşsal görevle,
Diğerine vurdumduymaz bir duyarsızlık gösterip , ben ne yapabilirim demeden,
Kendi özelinde israfı azaltıp, insanları bu konuda duyarlı hale getirmek yapılan görev aynı iştir.
Dolayısıyla insan yaşamında her yapılan işte ve her atılan adımda aynı mantık ve doğru etikle,
Tutarlılığa tutunan bir karakter yaratılmasından öte bir tekamül olabilir mi dostlar???
●●●●○○○○●●●●
“Gördüğü olayların sebeplerini araştırma insanoğlunun doğasına özgüdür.
Bazıları daha çok araştırır, bazıları daha az ama herkes kendi iyi ya da kötü kaderinin sebeplerini
araştıracak kadar meraklıdır” der Thomas Hobbes.
O halde tutarlılık konusunda çok hassas ve önem vererek davranan bir kişi olmamız gerekmez mi?
Günlük hayatımızda, yayın organlarında, sosyal medyada, işimizde, evimizde, her aklımıza sunulanı
Gerçeğe yakın, dayanaklandırılabilen, temellendirilen doğruları mantık süzgecimizde arayan,
Tutarlılık denen ilkeye uygunluğuna göre değerlendirsek, her bilgiye söylenene inanmasak olmaz mı?
İnanın sapla samanı ayır edemediğimiz, elifi mertek sandığımız bir akıl tutulması içindeyiz.
Gelişmişlik skalasında bilime bu denli önem, doğaya bu denli değer verilmesinin,
Hayvan ve bitki sevgisinin, insan olarak bir kişinin örnek alınmasının altında yatan,
Somut olarak varolan, nitelik ve nicelik bakımından herzaman örtüşen gerçekliğin,
Sürekli tekrarıyla gelen etik tutarlılığına olan güvendir.
Her işimizdeki sonucu, önermeyi, çıktıyı doyurucu kaynaklara dayanaklandırmak,
Böylece temellendirilen düşünceyi tutarlı kalıp içinde etik olarak çerçevelemektir gelişmişlik.
Yalnız, sözün uçup yazının kalışını, zahiri görüntünün silinip kitabenin ilelebet sürüşünü,
Hakikatin milyon yıl geçse de mutlak kalıp, çelişkinin illaki yalanın ortadan kalkışını,
Tutarsız her işin bu yerkürede tutunamamayışını algılayamamızın çok önemli bir nedeni var.
Boşa geçirilecek tek bir saniyesi olmayan kısacık ömrümüzü sürdürürken,
O bizi herşeyden üstün kılan aklımızı eğitip, tutarlılığa endeksli bir ahlaki yetkinlik kazanmaktansa,
Gün geçtikçe artan oranda dayanaksız, temelsiz çelişkilerin safsata kültürüne meylediyoruz.
Üstelik bu zafiyet ve yanılgımızı bizim dışımızdaki dünyanın tümüne dayatıyoruz.
Biz olmasak kendi tutarlılığı içinde homeostasisini sürdürecek güzel dünyamızın asıl kaosu bu.
Tüm erdemlerin temelindeki, ahlaki bütünlüğün inşasındaki kilit taş sürdürülen tutarlılıktır.
Doğanın tutarlılığındaki hikmeti, kararlılığındaki düzeni sürekli hatırlatmasının nedeni de budur.
Goethe’nin dediği gibi;’’ insan tutarsızlığının en büyük tesellisi belki de doğanın bu tutarlılığı’’…