Eşsiz bir oyuncu; insan eli – Emre Toğrul

Emre Toğrul

İlk yazmaya başladığım 2001 yılına gittim bugün.

New York’ta eğitimdeyken yazmışım elle ilgili,

Oradan alıntı ve çalıntı yapıverdim seyahat arası.

Şöyle yazmışım dostlar:

“Elimle ilgili ilk hatırladıklarım anne karnındaki serüvenimle başlar.

Annem konuştuğunda, güldüğünde ya da ağladığında,

Duygularının tamamını ben de hisseder ve

İçinde bulunduğum karınlık sıvıdan,

Biran evvel çıkmak için göbek bağına yapışırdım.

Bir gün bu yapışmaların sonunda doğuverdiğimi hissettim.

Aslında elimi her uzatışımda veya şöyle bir sallayışımda

Beni sevgiyle kucaklayan, kucaklamakla kalmayıp

Herşeyimle ilgilenen devin annem olduğunu doğduktan sonra öğrendim.

Elim müthişti… Onu her açıp kapamam veya oynatıvermem,

Bir çok insanın gülerek bana koşmasına yetiyordu.

Annemi göremeyince emdiğim başparmağım,

Hem yalnızlığımı ve hem da açlığımı bastırıyordu.

Büyüklerin yüzündeki tüm ayrıntıları elimle inceliyor,

Severken incitebileceğimi, uzanırken kırabileceğimi

Annemin gözüne soktuğum parmağımla anlıyordum”.

●●●●○○○○●●●●

İnsan beyninin sınır tanımayan kapasitesinin kullandığı,

Adeta etkin bir silahtır el.

Evrim içindeki yarışta insanlığı tartışılmaz üstünlüğüne taşımıştır .

Bir düşünün…

İnsanlar çok eski çağlardaki gibi yürürken ve dururken

Ellerini destek olarak kullanmak zorunda kalsalar ne olurdu.

Filozoflar ve bilginler dört ayaklı havyanlar gibi olsalar,

İnsanlığın hali nice olurdu.

Sartre insanlığın gelişmesini omurganın özverisine bağlar.

Eğer homo sapiens omurganın bir ip cambazı misali,

Vücudu taşımayı öğrenerek elleri tatile çıkarmasaydıi

Gelecek kuşaklara nakledebileceğimiz bir uygarlığımız olmayacaktı.

‘’Manus’’ yani el öyle kompleks bir anatomik yapıya sahiptir ki,

Beynimizdeki motor merkezin üçte biri eller için çalışır.

Birbirine girift yapıda 29 kemik, 31 eklem, 24 kiriş,

Onlarca damar ve sinir dış yüzde gevşek ama gösterişli,

İç yüzde kalın ama duyarlı bir ciltle bir araya gelerek,

Şaşmaz bir ahenk içinde çalışarak insanı yüceltir.

●●●●○○○○●●●●

El; mesajlarımızı iletmede, arzularımızı belirtmede,

Söyleyemediklerimizi söyleyebilmekde o denli ustalaşmışdır ki…

İnsan ruhundaki tüm tezatlıkları onda görebiliriz.

Bir annenin bebeğini okşarken kullandığı sevgi dolu yumuşak dokunuş,

Bazen boğazlayan bir katilin acımasız, vahşi silahına dönüşebilir.

Hatta daha kötüsü, buna aynı beden üzerinde bile rastlayabiliriz.

Görme, işitme, konuşma engelli onunla görür, duyar, dillenir.

El bazen ayak olur yürür, pense olur sıkar, bazen de cetvel olur ölçer.

Günlük işlerimizde kullanadığımız aletlere bakın,

Onlarda herzaman şekil değiştirmiş bir eli görebilirsiniz.

Ruhun ince ayrıntılarını sergileyen bir oyuncu gibidir el…

Yüzünüzle bir araya geldiğinde susturur, düşündürür ve düşünür.

Lezzeti, beğeniyi, kuşkuyu ve şaşkınlığı gösterir.

İnsan göğsüne eşlik ettiğinde sevgiyi, , acıları ve üzüntüyü anlatır.

Dizleri döverken pişmanlığı, omuzlara dokunurken uyarıyı,

Bellere dolanırken dostluğu, kardeşliği anlatan bir usta olur.

Bir işaretİ ile kitleleri harekete geçirir, bir işareti ile durdurur.

Gökyüzüne yönelir, yaradanına uzanan sevgi haline gelir…

●●●●○○○○●●●●

Başparmak, elin en güçlü ve en özgür parmağıdır, odur kavrayan.

İşaret parmağı ise otonom yani başına buyruk bir yapıya sahiptir.

Başparmağın yakın dostu ve yardımcısıdır.

İşaret eder, susturur, düşündürür, yol gösterir .

Üçüncü parmak araştırıcı, dördüncüsü ise bağlılık ve sadakattir.

5. parmak ise kalbin parmağıdır, nezaket ve zerafet onda bir araya gelmiştir.

Her ifademizde elin sihirli dokunuşlarından destek alırız.

Sözümüz arasına sıkıştırdığımız “iki elin sesi” dayanışmanın gücünü,

“Elden üstün el” yeteneklerin sınırsızlığını, “Elinden gelmemek” çaresizliği betimler.

“Elim ayağımdı”, “şimdi bana el oldu” diyerek de ona zıt iki rol verebiliriz.

Manipulate, mandate, manuel, manufacture, manner, manuscript,

Manus, yani elden köken almış, tüm dünyanın kullandığı kelimeler olagelmiştir.

●●●●○○○○●●●●

O öyle bir işaretçidir ki, tüm yaşamı resmeder.

Boğulmakta olan bir insanın elini düşünün.

Gitmekte olan, gelmekte olan, uyuyan, koşan, zıplayan, korkan, arayan,

Veya yüksekten düşen bir insanın dalı tutan elini hayal edin.

El…

Yaşam Tiyatrosu’nun bu eşsiz oyuncusu,

En son ana kadar, bedenimizi terk etmeyen vefakar bir dostumuz,

Yardım için uzanırken de, acıya sabır dilediğinde de, sevgiyi sunarken de,

Reddedileceğini, görmezden gelinebileceğini bilse de uzanan iletişim aracımızdır.

Uzanır, çünkü bilir ki, göz görse de, kalp istese de, beyin emretse de,

Uzanmak ona kalmıştır.

Şimdi bir kez daha, dikkatinizi ellerinize verin dostlarım.

Onu çalıştıran aklınıza, ona güç veren kalbinize,

Ve onu güzelleştiren gözlerinize danışın bakalım.

Tanrı hiçbir canlıya sunmadığı bu hediyeyi, bu olağanüstü sanatçıyı,

Neden, biz insanoğlunun bedeninde ömür sahnesine çıkardı?

Bakın ellerinize dostlar, herşeyi anlatacaklar…