Yazgülü Aldoğan
Hepsi yeni mezun, hepsi sanatlarıyla profesyonel yaşama atılıyor, bununla yaşayacak, yaşatacaklar. Yüzü aşkın gencin yapıtlarından ne yazık ki neşe, umut, sevgi, hatta güzellik çıkmıyor, Uzak-Yakın teması içinde daha çok yalnızlık, karamsarlık ve arayış var!
Hayata bu kadar zor koşullarda başlayan yeni mezun sanatçı adaylarını profesyonel hayata geçişlerinde desteklemek gerek. BASE, bunu üç yıldır yapıyor; dördüncü yılında da hepimizin hayatını yakından ilgilendiren virüsle yaşama koşullarını gündeme alarak “Uzak-Yakın” temasını seçmiş. Tam 22 şehirden gelen 32 üniversiteden mezun olmuş 102 sanatçının işleri olan sergi 20-25 Kasım tarihlerinde Tophane-i Âmire’de açıldı. Bu dönemde sergi mi açılır derseniz açılıyor, www.base.ist sitesi üzerinden ziyaret günü ve saat aralıklarını inceleyerek önceden kayıt oluyor ve sergiyi ücretsiz olarak gezebiliyorsunuz. Zaten mekân o kadar güzel ki, burada virüs kapılmaz, sanat solunur! Ayrıca sergi bu yıl pek çok kültür sanat olayında olduğu gibi www.base.ist adresinde online platformda da var olacak. Yine bu adreste 60 konuşmacının ağırlandığı “Base Talks” programını da dinleyebilirsiniz. Ben sanatçıların çoğunun olduğu bir ortamda sergiyi gezdim. Size örnek olsun diye en çarpıcı iki üç iş seçip onları gerçekleştirenlerle konuştum. Tabii bu sergideki her iş önemli, onlar, resim, video, heykel, cam ve grafik tasarım alanında yaptıkları işlerle 1200 kişi arasından seçilen gençler! Kamusal mekânlarda ve yaşam alanlarında sanata bu kadar az yer veren, meydanlarında heykeli olmayan, duvarlarına hâlâ geyikli halı asan halkımızın içinden fışkıran bu sanatçı gençlere kocaman bir alkış diyorum.
ESKİYE CAM YAĞDI
Hacettepe Üniversitesi Seramik ve Cam Bölümü’nden mezun olan aslen Kıbrıslı Sadık Yılmaz, hepimizin evindeki artık kullanmadığımız atıklardan cam ve seramik katkılarla sanat eserleri yaratmış. Eski bir uzatma kablosu, çevirmeli telefon, elektrikli ısıtıcı, fön makinesı, fotoğraf makinesı gibi objeler içlerinden fışkıran camlarla, atık olmaktan çıkıp yeni bir kimlik, yeni bir adla yeniden başköşeye kurulabilecekleri bir konuma erişmiş, sanat eseri olmuş! Sadık Yılmaz, bunu sanatsal dokunuşla gerçekleştirmiş!
YALNIZ MI ÖLECEK?
Nazif Can Akçalı (1996), iki video işi ile çarptı beni. Sabancı Üniversitesi Görsel İletişim Tasarımı Bölümü mezunu olan sanatçı, “Seul (yalnız)”, ve “Dönüşümü Bekleyenler” isimli iki videosunda da göçü, insanın göçerken kendini ve arkasında bıraktığını nasıl yok ettiğini anlatıyor. Seul (yalnız)’da ise “temastan, iletişimden kaçan bir insan var. Yaşamak bir mücadele, hatta bazen bir işkence! Bildiği tek şey iyi hissetmediği ve tek başına olduğu ve yapayalnız öleceği!” Bugün Covid’e yakalanmış herkesin hissettiği biraz da bu değil mi, yalnız mı ölecek? Üstelik Nazif bunu Covid salgını öncesi çekmiş! Senaryosu, çekimi, oyunculuğu ve montajı kendisine ait. Şimdiden festivallere katılmış ve başarılar kazanmış ama işi beni sadece yaralıyor. Biz gençlerimizin bu kadar acı çekmesinin hesabını nasıl vereceğiz?
ANADOLU’DAN…
Bahsettiklerimden biri İstanbul, biri Ankara’dan, biraz da Anadolu diyorum, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Resim Bölümü mezunu Mehmet Utanç’ın resmine de bir yer açıyorum: Çok bildik bir tablo, empresyonist Fransız ressam Monet’nin “Kırda öğle yemeği” tablosu, Anadolu kültürüne uyarlanmış. Yerel giysileriyle iskemlede oturan üç dayı, ve arkada çıplak değil ama başı açık, yer sofrasını hazırlayan bir güzel kadın, gülümsetiyor insanı!
DAYATMAYA HAYIR
Sakarya Üniversitesi Resim Bölümü’nden Buse Koyuncu’ya da yer açalım. “Estetik” adlı yapıtını şöyle anlatıyor: “Herhangi bir estetik kaygı gütmeden, iç dünyasını yansıtan mutlu ve huzurlu olunabilecek mekânsal çözümlemeler yapılmıştır. Bedenin pembemsi olması, kadın olmanın oluşturduğu dayatmalara, belirli ve zorunlu cinsiyetçi yaklaşımlara gönderme niteliğindedir. Ticarileşmiş ikon kadın bedenlerine bir başkaldırıdır ve ruhsal güzelliğin kılınma çabasıdır.” Şapka! Açıklama güzel ama bu kadar kilo da sağlıklı değil Buse!
Kaynak: www.cumhuriyet.com.tr