Guguk kuşları, yumurtlama dönemi gelince,
Kuluçka için başka kuş yuvalarını gözler.
Diğer kuş yem için yuvadan gidince, gizlice gelir,
Yumurtasını diğerleri arasına bırakıp uzaklaşır.
Görev bilinciyle geri gelen yuva sahibi kuş,
Tüm yumurtalar üstünde kuluçkaya yatar.
Süre, guguk kuşu yavrusunun erken olgunlaşıp,
Yumurtadan erken çıkması ve diğer doğan yavruları,
Yuvadan atmasıyla sonuçlanır.
Yani yuvanın asıl sahibi ebeveyn kuş,
Hiç farkında olmadan, ona zarar veren,
Ve aslında da kendine ait olmayan bir şeyi içselleştirir,
Sorumluluğunu alır ve besler.
Gerçek benliğimiz ile sahte benlik arasındaki çatışmayı,
En güzel betimleyen göndermelerden biridir bu.
Bilinçsiz yük paylaşımının en güzel örneklerindendir.
Sahte vekil kimliğimizi oluşturan bu yabancı yumurtaları,
Bize ait sanıp sorumluluğunu aldığımız yumurtaları,
Gerçek kimliğimizi oluşturan yumurtalara tıpatıp benzeyen,
Ancak tepkisi ortaya çıkınca bize hep zarar veren,
Bu guguk kuşu yumurtalarını ayırdememektir problemimiz.
Açıklanamayan duygularımızın, korkularımızın varlığının,
Yüksek sezgimizin bir türlü ortaya çıkmamasının kökü,
O guguk kuşu yumurtasının bırakılış dinamiğindedir.
Gerçekte ne olduğunu görebilmeyi örten bu dinamik,
Yanlış tepkilerin esir aldığı kuşluğa devşirir insanı.
Basitçe anlatımla, yanlış kimlik olgusu diyorlar buna.
●●●●○○○○●●●●
Guy Finley’in ‘’Secret of Letting Go’’ adlı kitabına da,
Aman şunu yapın, sakın şunu yapmayın, şu şart diyen,
Bir yönerge kitabı olduğu önyargısıyla başladım.
Tozlu anılardan, koşullu inançlardan, alışkanlıklardan,
Eski korkular, tekrarlayan şüpheler, bildik zevklerden,
Kemirgen tepkilerden oluşan ‘Sahte Ben’ maskesini,
Öyle güzel tarif etmiş ki yazar, pes doğrusu.
Gerçek benliği dağlara, sahte benliği çöllere benzetmiş.
Dağlar ve çöller coğrafik olarak yanyana da olsalar,
Dip dibe de olsalar ,çok farklı doğası olan iki oluşum.
Çöllerin doğası, iklimi, kumu dağlara asla ulaşamıyor.
Ama dağların yüce, dingin ve serin doğası,
Yeri geliyor eriyen kar suyu olarak çöle ulaşır.
Bereket bolluk ve hayat verebilir çorak çöle.
Özlemini çektiğiniz ilişki, erdem, gerçek bilgelik,
Tutku, aşk, güç, cesaret çölde bir yerde gizli.
O dağların doğasından gelen su, çöle ulaşmadıkça,
Gerçek ben, , asla ortaya çıkmadan yaşam geçiyor.
Kum gibi sıkıntı, toz bulutu gibi endişe, çorak bir korku.
Böyle harikulade bir sembolizmayla anlatmış Finley.
Özgür olmak, hakikati görebilmek için yaratıldık,
Bundan daha az olan hiçbirşey ‘ yeterli değildir’ diyor.
●●●●○○○○●●●●
Finley’in guguk kuşu yumurtası sembolizması müthiş.
Yuvamıza bırakılan guguk kuşu yumurtalarının eseri,
Yaşam deneyimlerimizin toplamı bu sahte karakter,
Şimdi ile geçmişi karşılaştırmayı bilmediğinden,
Yaşama, onun gözünden bakmanın en kötü sonucu,
Mevcut anı yaşamanın özgürlüğünü olanaksızlaştırması.
Sahte benin çıkardığı kavganın, ödemediği bedelin,
Çekmediği azabın ve vicdana danışmadığı her eylemin,
Cezasını gerçek ben çekiyor. Yani bizzat kendimiz!
Yüzleştiği her sorundan kaçmak için, geçmişe dönen,
Hayır diyemeyen, asıl bene de dedirtmeyen,
Yanlış tanırlar diye herkese kendini anlatan,
Başkalarına karşı savunmaya geçmesinin altındaki
Kendi yaşama hakkına saldırıyı göremeyen,
Verdiği olumsuz tepkinin tek yanıt olabileceğini düşünen,
Hep fazlayı kabul edip, asla vazgeçemeyen,
O sahte benlik var ya, bir yaman aktör ki,
Onun sonunu varlığımızın sonu sanıyoruz.
Günümüz de, sahte benliğin gittikçe güç kazandığı,
İstediği ortamı, mebzul vitrini bulduğu bir çağ.
Takan takıştıran, süsleyen, örten, dudak büzen,
Ama illaki, ben olmayan benin resmini paylaşarak,
Düşüncesini değil de yansımasını afişe eden,
Başkasının eksiğine borozan, kendininkine dilsiz,
İnadına arsız, inadına sahte ben için,
Bugünün dünyası tam bir lunapark, oyun alanı.
●●●●○○○○●●●●
Şimdi diyeceksiniz ki, Emre Kardeş;
Gerçek benliği tanımak ve ona ulaşmak,
Sahte beni, benliği terketmek ve vazgeçmek için,
Yazar Finley ne diyor da, bugün sütunu işgal etti ?
Önerdiği yol, anlaşılması zor, meşakkatli ama emin.
Öyle ki ‘akılsal nasılı bırak, düşünsel şimdiye geç’ diyor.
En akla dayalı yaşam bile bizi kendi doğası ötesine geçiremiyor.
İnsanın gerçek benliğini tanıması, akıl almaz bir sıçrama yapıp,
Gerçek ben için, şimdi zamanlı yer açmaya endeksli dostlar.
‘’Kimin, nasıl içimize koyduğunu bilmeden taşıdığımız,
O guguk kuşu yumurtasını, gerçeklerinden ayırdedip,
Yuvadan atmak, işin sırrı’’ diyor Finley…