Ağacın dalındaki kuş, dalın kırılmasından korkmaz,
Çünkü dala değil, kendi kanatlarına güvenir…
Bu haftayı sevgili kızkardeşimin açtığı bir sohbetle,
Güven ile güvensizlik dualitesini konuşarak geçirdik.
Tatlı cadı, yazdı da yazdı yine, kurtuluşu yok, okuduk.
Yazının başlığı ‘’ Güven Denilen İllüzyon’’ onun isteği.
Der ki kendileri; Emreciğim bu en büyük dualitemiz,
Bilinen ile bilinmeyen arasındaki bir yapıştırıcı güven,
Kurgulanıp inanılan “gercek” (bilinen) ve,
“Henüz gercek olmayan” (bilinmeyen) arasındaki,
Yaşamı idame ,dünyayı idare edebilmek icin
İnsanlar, kurumlar, kurumlar insanlar arası
Bizzat insanların adapte ettigi bir tür köprü.
Terapist Esther Perel güveni şöyle ifade ediyor der;
“Bilinmiyene taahut etme, inanma.
Güven aslında risk dolu. Güvenmek savunmasız.
Güvenmek bir anlamda gözünü karartmak…
Güvenin yıkılmasi bilinmeyene inancın yok olması,
Artık risk almak istememek, savunmasizligin acıtmaya basladigi,
Gozunu karartmanin zorlastigi bir durum.
Peki insan niye ve neye güvenir dostlar?
Güven gerçek midir, yoksa hakikaten bir illüzyon mu?
●●●●○○○○●●●●
İnsanlığın tarihine baktığımızda bütün gelişmenin kaynağı,
İnsanın doğaya, insana ve yaşama güvensizliğidir aslında.
Toplum olarak yerleşik düzen kurallarına baktığımızda,
İş güç, evlenme ayrılma, eğitim sağlık, suç ceza hepsinde,
İnsanlar arası anlaşmalarda, akitlerde, sözleşmelerde, yeminlerde,
Güvensizlik üzerine kurulmuş koca bir dünya vardır.
Biribirimize olan hasımlığımızın, düşmanlığımızın, ötekiliğimizin,
Savunma, hukuk ve adalet sistemlerinin, sosyal kurumların özü,
Koskoca bir insanlar arası güvensizlik kaskadına dayanır.
Bu güvensizlik ikliminden beslenen koca bir ekonomi sistemi,
Bir yandan bizzat kendi bedenine, ruhuna ve aklına güvenmeyen,
Bir yandan da başka bedenler, ruhlara, akıllara aynısını yapan,
Milyarlarca insan üzerinde ihtiyaç kılıcını sallarken,
Moral, ahlak ve inanç sistemleriyse aynı anda kendi yöntemleriyle,
Yarattıkları güven illüzyonu sayesinde bu insanları degrade ederek,
Aslında olmadıkları kadar başka bir güvene bağlarlar.
Kardeşim işte güven kavramının burada bir dual karşıtlık kazandığını,
Ve güvenin sağlandığı iki kişiden dominant olanın, yani güvenilenin
Bu kavramı nasıl algılayıp manüple ettiğine bağlıyor tartışmayı.
Diyor ki, güvenenin bilinmeyeni algılaması, bilinmeyeni anlaması,
İki yol açıyor önünde.
Ya bir gerçek olmayan şey nedeniyle, binlerce gerçeğin sorgulanması.
Ya da bilinmeyenin de bilinen kadar gerçekliğine sonsuz saygı…
●●●●○○○○●●●●
Sevgili bacım bana bir şey anlatırken hep kaynak kullanır,
Rachel Botsman’ in 2018 yazdigi kitap “Kime guvenebilirsin?’’ de,
Yazar güven için; bilinmeyenle itimata dayalı ilişki diyormuş.
Bilinmeyen ve bilinen arasındaki yapıstırıcı bir anlamda güven.
Ama daha aşağılarda bir yerde belirsizlik (uncertainty) diye bir şey var,
‘Asıl güveni tehdit eden kavram da o’ der, bizim tatlı cadı.
Doğuyoruz anaya babaya, sonra öğretmene doktora,
Sonra arkadaşa sevgiliye patrona, sonra lidere, topluluğa,
Sonra bizzat kendi seçtiklerimize güveniyoruz.
Boylece güven dediğimiz kavram, güçler dengesi okyanusu icinde,
Sistematik ve yapısal olarak icimize kazınıyor.
Çünkü güvendiklerimiz, bildiğimiz ve bilmediğimiz arasındaki,
Belirsizliğin üstünü örtebilen tek yapıştırıcı.
Handenin iddiası güvenin bir illüzyon olduğu,
Ve ilginç bir atıfta bulunarak bunu vurguluyor.
Bhagwad Gita’da , Krishna’nın bunun çözümünü özetlerken,
Hayatı tümden kendi deneyimleme özgürlüğü kazananlar dışında,
Herkes için güvenin illüzyondan öteye gidemiyeceği söylemi bu atıf.
Laf her hafta geliyor kendimizde, kendimizi tanımakta,
Kendimizi bilmekte düğümleniyor dostlar.
Bugün daldaki kuşun kanadından başladık,
Ama yine kendimize vardık.
Bir çocuğun annesinin elinden kurtulup koşması,
Sonra dönüp annesi geliyor mu diye bakmasıyla başlayıp,
Kırışık surat pamuk saç ile yokoluşla yüzleşmemize dek,
Hep, güven ile güvensizlik dualitesi içinde çırpınıyoruz.
En güvendiğinizden, güvendiğiniz daldan başlarsak,
Kırılınca o dal, varsa kanadımız yoktur acele,
Ammavelakin yeni bir dalsa baktığımız, o zaman mesele…
Kıssadan hissesi, hülasası budur kelamımızın.