İkincil Büyük Korku ve Zaaflar – Emre Toğrul

Varoluş mucizesinin doğumla başlangıcı,
Geri dönüp, pek de sormadığımız bir süreç.
Nerden geldik? Nedense bizi hiç ırgalamaz.
Amma velakin doğumdan sonraki süreçte,
Bilincimiz ilk farkettiğinden itibaren bir soru var ki;
Nereye gidiyoruz? İşte o soru hep zihinlerde.
Ölüm ve ötesi, binyıllardır muammamız olan süreç,
Öyle bir zihin yükü ki, yadsınamayan, gözle ardlaşmayan,
İnsanoğlu bu korku ile hergün yaşayamayacağına göre,
Onu gizleyen ama hatırlatan ikincil korkular geliştirmiş.
Ulaşamazsak ya da kaybedersek, yaşarken ölmek dediğimiz,
Ölümün birebir yaşam sinonimi, ikincil büyük korkular.
Kökeni ıramızdan, hamuru ana babamızdan, bakıcımızdan,
Kahrolası üretimi ilk sübyanlığımızdan hasıl korkular.
Özellikle o en büyük ve hepsini bastıran ikincil korkumuz.
Hayatımızda herşeyi yörüngesine alan, ölümün temsilcisi,
Ulaşamadığımızda eksik, kaybedersek hiç hissettiğimiz.
İkincil korkumuz…

∞Ω∞

Eee insan bu tabii ki, sürekli korkarak yaşayamaz,
Her canlı gibi onunda korkunun içinden geçip,
Kendini güvenli, özgür, huzurlu hissedeceği alanlar gerek.
Bilinçsiz yaşam süremiz uyku, bunun için biçilmiş kaftandır.
Ama sadece uykuyla ağırlığını alamadığımız bu ikincil korkunun,
Ezici ağırlığının içinden geçebildiğimiz uyanıklık dilimleri de gerek.
İşte orada da zaaflarımız, tutkularımız imdada yetişiyor.
Hülasa kelam dostlar, benim kadim ve okuyan dostlarım,
Her insan, ondan ölümü, yokoluşu saklayan bir ikincil korku,
Ve varoluşu korku ağırlığından kurtaran zaaf ve tutkularla,
Bir yaşam yolculuğuna çıkıyor, ne yolculuk ama!
Sevilmeme, unutulma, kaybetme, başarısızlık, sıradanlık, durağanlık
Bize ölümü çağrıştıran ikincil korkularımızdan bazıları…
Kiminin mutlak başarıyı yakalamak ve asla unutulmamakla ötelediği,
Ebeveyn, eş, sevgili, evlat, dost, idol üstünden bağlanarak korunduğu,
Bazısının zamanı donduran meşgaleye gark olarak kayıtsız kaldığı,
Ötekinin zamanı hep ileri doğru yaşayıp sabite bağlanmadan kaçtığı,
Yokluğa, hiçliğe, ölüme vekalet eden ikincil korkularımız…
Ve bu korkuya teslim olmamak, içinden geçmek, başetmek için,
Kendimize yarattığımız vahalara, zaaflarımız ve tutsaklıklarımıza,
Belki de asla tasvip görmeyen, bir bağnazlıkla kopamadığımız,
Hayretle bu adam nasıl bu denli zayıf olur denen,
Bu kadın bundan nasıl kurtulamaz diye inanılamayan, 
O içsel gümrüksüz, vergisiz alanımız, zaaflarımıza yaslanıyoruz.
Hani asıl korkusunu bilmeyip, sürekli dürtüklerken,
Onu benzer zaaf, tutku nedeniyle anlayan gibi anlamayıp,
Hani fütursuzsa isimlendirip, iyice çözümsüzlük nedeni olan zaaf trajedisi,
Bilmemne kolik, bimemne hastası, bilmemne man, sız, cı, ci…

∞Ω∞

Varoluş öyküsüne bu denli kayıtsız, ama yokoluşuna takılmış,
Korku ve zaaf ikilemiyle, yokluk fikrini halı altına süpürmüş,
O eşsiz insan zihni ; kendisine gelen yaşamsal uyarıları,
İllaki onlardan bir anlam çıkaracak şekilde organize etmek,
Bir kalıba sokmak, tanıdık bir çerçeveye yerleştirmek uğruna,
İnsan ilişkileri denen maskeli baloya katılınca, olan oluyor.
Biribirinden farklı ikincil korku, zaaf ve tutkuları olan iki insan,
Biribirinin korkusunu deşmeden, sürekli halı altını göstermeden,
Dahası tek yeşil alan olan, zaaf ve tutkuları tolere edip sindirerek,
Karşılıklı bir devamlılığa nasıl ulaşacaklar?
Üstelik çevreleri birbirinden farklı korku, zaaf ve tutku ikileminde,
Aileler, ortamlar, toplum adı altında onlarcası ile kuşatılmışken.
Örneğin;
Sevilmeme ikincil korkusuyla bezeli ama temizlik zaaflı kadının,
Başarısızlığı ölüm sayan, oburluk zaaflı bir erkekle ilişkisini,
Bu kaskadı bilemeden; fiziksel, duyusal ya da sosyal olarak,
Beğeni, hayranlık, ihtiyaç ya da mecburiyetten doğan ilişkisini,
İkincil korkuları dürtüklemeden, zaafları aşağılamadan sürdürmesi,
Tüm ilişkilerin bir katlanmaya, mecburiyetten kabule döndürülmeden,
İdeal sevgi, saygı ve tolerans mutluluğuna devşirilmesi mümkün mü?
Yaşamın biyolojik ruhsal ve zihinsel süreçlerini gözönüne alıp,
Hayatın meşakkat ve ızdırap dolu, hızla akan saatine yaydığımızda,
Korkularımıza ortaklık, zaaflarımıza yataklık en basit çözüm.
Korkuyu hiçe saymak yada kaşımak, zaafı aşağılamaksa bir çıkmaz.
İki kişiden başlayıp, aileye, cemiyetlere ve topluma yayılan,
Bütün çözümsüzlüklerin bir ucu yokoluşu temsil eden ikincil korkuya,
Diğer ucu , iyi ya da kötü zaaflara ve tutkulara dayanıyor.
İnsanın bilinçsizken yüklendiği bu formatın şifrelerini kırması,
Kendini tanımak ve bilmek dediğimiz olgunluğa erişebilmesiyse,
Cesaretle kabukları soyup ikincil büyük korkusunu keşfetmesi,
Ve tutku ve zaaflarının anlamına vakıf olmasıyla oluyor…