‘Bir insanın zekası, verdiği cevaplardan değil,
Sorduğu sorulardan anlaşılır’ der Albert Einstein.
Bir işgünü sabahı Prof. Dr. Mustafa Herdem soruyor;
İnsan neyi paylaşır, neden paylaşır, Emre?
32 yıldır yoldaşım, ortağım ve dostum.
Uzun yıllar ortaklık, dostluk, yoldaşlık zor zennaat.
Sen değişirken, zaman değişirken, herşey değişirken,
Sürdürülebilen ortak bileşenlerin samimiyetiyle,
Yıllardır hissettiği paylaşımın keyfiyle soruyor.
Kayserili olması hasebiyle, asıl sorusunu anlıyorum.
Olumsuzu bile, olumlu kalıpta sorma tarzı bu.
Asıl soru: İnsan neyi paylaşamaz, neden paylaşamaz?
Erdemler zirvesindeki bayrak aslında, paylaşma kültürü.
Dünya öyle bir sahne ki, nimetlerinden pay hakkı,
Yükümlülük ve ödev ile lütufkarlık ve sadaka arasında,
Sürekli değişen bir ince çizgide konuşlanmış.
Ancak paylaşımın binyıllardır değişmeyen iki yolağı,
Gönül paylaşımı ile akıl paylaşımının farklı ilkeleri olmuş.
Sevgili dostum derin bir açılımla sabahı güzelleştiriyor:
‘İnsan ancak gerçekten anlamını bilip, özümsediği şeyleri,
Sahibim sandığı halde, sahip olunamayacağını anladıklarını,
Bir anlamda varoluş nedenini anladığı şeyi paylaşıyor.’
Ve ekliyor; ‘ iyiliği, merhameti, güzelliği paylaşan için de,
Kötülüğü, yalan dolanı, çirkinliği paylaşan için de,
Geçerli olan, insanın bilemediğini, özümseyemediğini,
Paylaşma cesareti olmadığıdır.
∞Ω∞
Bir paylaşım sohbeti yapıyoruz ki, sormayın dostlar?
Başkasının ihtiyacı olan, esenliğe kavuşturmayı amaçlayan,
Sadakavari bir hayırseverlik, bir lütufkarlık değil konu.
Biz, her türlü çıkardan feragat ederek, özde varolanı,
Diğerine öz olarak aktaran bir alicenanaplığı konuşuyoruz.
Paylaşım derken, işimize yaramayanla, ihtiyaç fazlasıyla,
Vereni yücelten, alanı alçaltan bir rikkat değil mevzubahsimiz.
Sadece varoluşumuzun borcunu bir nebze telafi edebileceğimiz,
Gerçek dürüstlük erdemi olan paylaşımı arıyoruz o sabah.
O faziletin kimi ve neyi sorusu, cevap aradığımız.
Peki ama, gönül olsun ya da akıl ilkelerinden dolayı olsun,
Diğerleriyle paylaşma yükümlülüğünde kaynak nedir?
Belirttiğim gibi sihir, cevaptan çok hocanın sorularında!
Öyle değil mi?
Muhteşem doğasına konuk olarak getirildiğimiz,
Geçici mutluluğumuz için içimizde ve dışarda,
Hemen tüm gerekenlerin varolduğu bu dünya sahnesinde,
Bizi, paylaşımın erdemine ulaştıracak bir kaynak olmalı.
‘Gönül’ diyorum ‘eğilimden doğan bir paylaşıma uzanır,
İnsan çocuğunu sevdiğinden dolayı verir de verir.
Oysa aklın paylaşımı, kaynağı irade olan bir üleşmedir.
Burada doğanın varlığa gösterdiği ihtimamın genel olduğunu,
İnsanın bu paylaşımı adil yapmada bir aracı olduğunu anlaması,
Ancak akıl ve iradenin yol göstermesiyle olabilir…
∞Ω∞
Asıl zenginlikleri keşfetme yaşındayız dostlar.
İnsanın paylaşırken, hem de paylaşmayı konuşabileceği,
Ve eylemi bizzat var eden o kavramı algılayabileceği,
Kadim dostlarının varlığı da, o asıl zenginliklerden biri işte.
Paylaşmanın dinamiği hep aynı,
Nefret, garez ve yalan gibi kötülükleri paylaşanın dinamiği de,
Gönülden yada akli olsun güzelliği, sevgiyi ve bilgiyi paylaşanla aynı.
Herkes gerçekten içselleştirdiği, özümsediği, bildiğini paylaşıyor.
Aksi takdirde tüm yapılan paylaşmanın taklitçisi bir kavram.
Örneğin;
Özünü öğrenmeden bilgi paylaşımı; sadece enformasyon,
Özümsemeden yol paylaşımı; gittiğin yere kadar eşlik,
Kendini tanımadan, her vermeye çalıştığın, bir tür karşılık,
Hayır, merhamet, haz eğilimiyle paylaşım bir lütufkarlık.
Sorumluluk, ödev ve yükümlülüğünü hissetmeden ,
Aslında paylaşmıyorsun, bir tür değiş tokuş tüm bunlar.
Ötekinin tekamülüne dokunmayan bir sadakadan öte geçemiyor.
Hani ‘kim neyi paylaşamıyor diye soruyordun ya’,
‘İşte bak cevabım burada’ diyorum dostuma;
Haklara saygı, ilkelerin özümsenmesi sonucu olur.
İlkeler bakımından noksanları olan bireyli toplumlarda,
Adalet değil de lütufkarlık içgüdüsü daha fazla gelişiyor.
Paylaşım kültürünün bu içgüdüden kurtulabilmesi ise,
Verenin de alanın da, kendini aynı düzeyde ve eşit hissedip,
Paylaşılan şeyi bilmesi, tanıması, özümsemesi ile ilgili.
İnsaniyet için başkasının yazgısına katılmaktır paylaşmak,
Kendini bilmeyen ötekinin yazgısına nasıl dokunsun ki…