Küresel ticaret savaşlarını bu yazı için ülkelerin yükseltilen gümrüklerle ve tarife dışı engellerle ithalatı karşılıklı olarak azaltmak çabaları diye tanımlıyoruz. Ambargolar bu kapsamda ticaret savaşları olarak değerlendirilmemektedir.
Ticaret savaşına başvuran ülkeler ithalat kısıtlamasıyla ülkelerinin işletmelerine rekabette bir avantaj sağlamak amacındadırlar. İhracatları kısıtlanan ülkeler de ister istemez ithalat kısıtlamalarına başvuracaktır. Ancak ticaretin kısıtlanması bir yerde dolayısıyla ekonomik büyümeyi olumsuz etkileyecektir. Ekonomik büyümenin sınırlanması şirketlerin ölçek ekonomilerine erişme çabalarına sınır getirecektir. Pazar, iç piyasa veya ithalat kısıtlaması getirmeyen az sayıdaki ülkeyle sınırlanacaktır. Küresel sevkiyatların miktarı düştüğünden ilk başta nakliye şirketleri azalan hacimden daha fazla yük kapmak için fiyatları düşürseler de, sonra kapasitelerini yeni duruma adapte edip navlunları yükseltme çabası içinde olacaklardır. Yeni tedarik zincirlerinin oluşturulması gerekebilir. Bu arada ticaret yolları ve bununla birlikte navlun maliyetleri de değişebilir. İç piyasa korunduğundan ve nispeten küçük olduğundan yeni ürün çıkartmaya gerek kalmayacak, ARGE çalışmaları zayıflayacaktır. Rekabet azalacağından içerde fiyatlar artacaktır. Yükselen bir enflasyon sabit gelirlilerin satın alma gücünü eritecektir. Geniş iç pazarı ve satın alma gücü yüksek iç piyasaya sahip olan ekonomiler kendi girdilerini de üreterek avantaj sağlaya bilirler.
Ticaret savaşlarının arkasından finansal savaşlar da gelebilir. Ekonomik savaşlar kişilerin küresel dolaşımını engelleyebilir, insanların ve toplumların birbirlerini daha yakından tanımalarını zorlaştırabilir. Ticaret savaşlarından ekonomik ve sosyal savaşa dönüşen bir ortamda arkadan silahların konuşacağı bir sıcak savaş ihtimalini de göz ardı etmemek gerekir.
Peki, işletmeler ticaret savaşlarının olumsuz etkilerini en aza indirmek için bu ortamda neler yapabilir?
Küreselleşmenin henüz hız kazanmadığı ‘60’lı yıllarda şirketlerin yaptıkları gibi koruma altındaki pazarlara doğrudan yatırım yaparak- riski sınırlamak amacıyla bir yerel ortak ile veya tek başına-yüksek gümrük duvarlarından kaçınmak mümkün olabilir. Tabii girilen yeni pazarların sağlığından, politik risklerden, kar transferinden emin olmak gerekir. Bunun için de o ülkenin kanunlarını iyi bilmek ve başta cari açık olmak üzere makro ekonomik riskleri iyi değerlendirmiş olmak önemlidir. Bir başka yöntem ihracat pazarlarını çeşitlendirerek muhtemel riskleri dağıtarak asgariye indirmek olabilir. Kimi şirketler bulundukları ülkede dikey veya yatay büyüyerek tedarik zincirini hem garanti altına alıp, hem de tüm katma değeri bünyelerine dahil etmeye çalışabilirler. Yeni tedarik zincirleri oluşturuldukça yeni ve daha yüksek maliyetlere de katlanmak, bunları mümkün olduğunca pazara fiyat artışları olarak yansıtabilmek gerekecektir. Büyümenin organik olmayıp, rakipleri satın alarak da gerçekleşmesi mümkündür. Satın almaların illa aynı sektörde olması da şart değildir. Şirket tamamen değişik sektörlere yönelebilir. Eğer şirketin bilgi alt yapısı ve finansal konumu müsaade ediyorsa küresel bazda yeni ürünler çıkartarak ticari korumacılığın etrafında dolaşılabilir. Teknoloji transferi yoluyla iç pazarda piyasaya yeni ürünler sürerek, korumacılık duvarlarının arkasında başarıyı yakalamak da mümkündür.
Küresel ticaretin sınırlandığı ortamlarda farklı ülkelerin kültürlerini iyi tanıyan elemanlara sahip olmak öne çıkacaktır. Şirketler her şartta nakit akışlarına, borç durumlarına dikkat ederek ani pazar kayıplarında yaşanacak önemli gelir kayıplarından en az etkilenecek konumda olmalıdır.
Kaynak: adanafikirplatformu.org