Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin ?
İşin kolayına kaçmadan ama,
Gül yanaklı bebesini emziren
Melek yüzlü anneciğin resmini değil,
Ne de ak örtüde elmaların,
Ne de akvaryumda su kabarcıklarının
Arasında dolanan kırmızı balığınkini,
Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin ?
1961 yazı ortalarında Küba’nın resmini yapabilir misin ?
Çok şükür çok şükür bugünü de gördüm,
Ölsem gam yemem gayrının resmini yapabilir misin üstad ?
∞Ω∞
Mutluluğun resmi Nazım Hikmet’e göre özgürlüktür,
Ünlü Rus yazar Puşkin’in yorumu ise tam tezattır,
‘’Özgürlüğün en büyük rakibi mutluluktur’’, der.
İnsan mutlu olmak adına özgürlükleri bir bir terkeder.
Serap misali heveslerde arar herşeyi, alışkanlıkta arar,
Korkar yalnızlıktan, mutsuzluk sanır bir başınalığı,
Kurtulamaz o heves ardındaki mutluluk paradoksundan,
Mutluluğun izinde peşinde, bir ömür geçirir insan,
Koca bir ömür bir türlü anlayamaz ödediği bedeli,
Onaylayan, benimseten, aidiyet kurallarının güvenliğiyle,
Kendini ifade, tanıma macerası ve özgürlük arasındaki,
Mutluluk arayışı saplantısında, benliği yitirten bir ömür.
Puşkin çok güzel ifade eder içine düşülen bu yanılgıyı,
‘’ Cennetin kendisini doğrulamasıdır,
Alışkanlığın mutluluğun yerini alması,’ der.
Of ki ne of…
∞Ω∞
Herkes mutluluk satıyor dünyada, herkes,
Herkes mutluluk biriktirmeye çalışıyor,
Nihai mutluluk için savaşıyor insanlar güya,
Mutluluk paradoksu öyle sarmalamış insanlığı ki,
Herşey insan mutluluğu, huzuru, dinginliği içinmiş gibi,
Mutluluk öğretilebilir, reçeteyle ulaşılabilir sanıyor insan.
Ama herkes ya kendi mutluluğunun peşinde,
Ya da kendi gibinin mutluluğunun relatif getirisi peşinde.
Bu hissin ortak değer olduğundan bihaber insanlık,
Mutluluğun sınırsız ve koşulsuz olduğunun,
Zamansız ve mekansız olduğunun farkında bile değil.
Moral değerleri, erdemleri, haysiyeti bozduruverip,
Benliğini ucuza satıp, şahsiyetini pul edip,
Çil çil hürriyet, tomarla özgürlük ödeyerek, ödeterek,
Resmini bile bilmediği mutluluğa odaklanmış herkes.
1800’lerden bağırıyor Puşkin:
‘’Dünyada sonsuz bir mutluluk yoktur;
Ne ünlü bir soy, ne güzellik, ne güç-kuvvet, ne zenginlik,
Hiçbir şey bizi felaketten kurtaramaz,’
Offf ki ne off….
∞Ω∞
Mutluluğun resmini yapmak, dostlar,
Tüm gaye, o resmi yapmak ve geçip o tablonun içine oturmak,
Onu aynı canlılıkta ve aynı tazelikte tutmak,
Hepimiz, o mutluluk saplantısının peşinde yarıştayız,
Abidin’in yapıp yapmadığını bilemediğimiz resmin peşinde,
Nazım Hikmet’in hürriyet olarak tanımladığı,
Puşkin’inse tam tersi, bedeli özgürlüktür dediği hissin peşinde,
Bir ömür geçiriyoruz.
Nasıl ve nerede ulaşacağımızı bilemeden, öğrenemeden,
Yaprak gibi, yapraklar gibi bir ömür.
Kah vererek, kah alarak, kah paylaşarak, kah sömürerek,
Ama hep o resmi istediğimizi, çizmeye çalıştığımızı savunarak.
Aynı anda hem özgür, hem mutlu hem de kendimiz olduğumuz,
O eşsiz tabloya ne kadar yaklaşabiliyoruz dostlar?
Belki bir an görür gibi oluyoruz, sadece bir an,
Tıpkı Nazım Hikmet’in o gördüğünü sandığı anı,
1961 yazında gittiği Küba’yı anlattığı gibi;
‘ Hürriyet sözcüğünü söylerken sulanıyor ağızları,
Bal kutusu bir karpuzu kesiyorlarmış gibi,
Ve gözleri parlıyor erkeklerinin,
Ve kızlarının eziliyor dokununca dudakları hürriyet sözcüğüne,
Ve koca kişileri en tatlı anılarını çekip kuyudan yudum yudum içiyor,
Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?
Hürriyet sözcüğünün resmini, ama yalansızının…