Nurettin Çelmeoğlu, Sokak Buzcuları

Keremine kurban olduğum; Adanalı kulları yayla nedir, bağ nedir, dağda yaşam nedir öğrenip bellesinler, yazları serin yerde eğlensinler, sulu sulu meyve yesinler diye sıcak yaratmış Adana’yı.

Eskiden de sıcaktı…

Üstelik; klima yoktu, buzdolabını çoğumuz bilmezdik. Gerçi AKP daha ana rahmine düşmemişken pek çok evin buzdolabı olmuştu da, bahsettiğim 60 yıldan önceki zamanlardı. Vantilatör bile yüksek sosyeteye mahsustu.

Bunalır mıydık?..

Bağa gitmediğimiz zamanlarda da bunaldığımızı hatırlamıyorum. Bu kadar çok bina yoktu. Olanlar da dip dibe değildi. Genelde 2, belki belki 3 kattan yukarı olmazdı. Her evin mutlaka avlusu ve her avlunun da mutlaka döllesi (Koruk asması), turuncu ve bir iki meyve ağacı olurdu. Şehirde, şimdikinin ben diyeyim elli, siz deyin 100 katı daha fazla ağaç vardı. Gecelerimiz daha şefkatliydi. Damlarda yahut avlunun bir yanında kavak direkleri üstüne çatılmış tahtlarda, cibinlik altında rahatça uyuyabilirdik. Şimdikiler gibi gün boyu güneşten aldığı ısıyı gece ortama geri veren heyula binalar hayal bile edilmiyordu o zamanlar…

Bir de buz vardı; cankurtaran gibi bişeydi…

Nüfus, şimdikiyle kıyaslandığında, onbeşte bir’den daha az olmasına karşın çok sayıda buz fabrikası olduğunu anımsarım. En büyüğü de, Belediye Kanarası kompleksindeydi. Koyu yeşil renkli kasası kapalı, kocaman buz kamyonu her sabah ve ikindide sokak sokak dolaşarak buz satıcılarına mal yetiştirirdi.

Her kalıp, tahminen söylüyorum, 1metre uzunluğunda, 10 santim eninde ve ortalama 20 santim yükseklindeydi. Ağırlığı da yaklaşık 20 kilo kadar gelirdi sanırım.

Buzcular teslim aldıkları kalıpları buzdolabı denilen izolasyonlu (tecritli) dolaplara yerleştirirdi. Dolaplar, içi-dışı metal levha, iki metal arasındaki beş santim kadar boşluğu hızar talaşı doldurularak yapılırdı ki, buzlar sıcaktan fazla etkilenmesin. Bir yanlarına da gazoz-ayran konulurdu.

Evlerde, öğün öncesi hazırlıklardan biri de buzcuya çocuk göndermekti. Buz satıcısı olmayan sokak bulunmazı her ne hikmetse. Az nüfuslu ailelere 5 kuruşluk, biraz daha kalabalıksa 10 kuruşluk buz soğuk su için yeterli olurdu. Satıcılar, tahra dediğimiz dövme demirden yapılmış özel satırla düzgün yüzeylerle parçalardı buzu. Ölçü, göz kararıydı. Orta yere atılan çentiklere balık ipi bağlanarak (kolay kolay kırılmayan, İngiliz İpi de denilen ve geçmişte balıkçıların kullandığı sağlam iplik) teslim edilirdi. Babam hastalıktan korktuğu için bizde buz tüketimi yasaktı. Bir bardak su için tulumbayı dakikalarca basar, yer altı serinliğinden geleni içebilirdik.

1932’den önce Adana’mızda satılan buzlar çok pahalıymış. 1932, Belediye Buz Tesislerinin hizmete girdiği sene… O zamana kadar mikroplu, bakterili, virüslü olup olmadığına bakılmaksızın daha çok nehirden alınan suyu donduran fabrikalar, kilosunu 10-12 kuruştan satarken, belediye, tertemiz su kullanarak ürettiklerini sadece 2 kuruştan satmış. Farka bakınız farka; hem kalitede, hem de fiyatta…

Böyle olunca da eskiler rekabet edemeyip peş-peşe kapanmışlar… Yenileri ise teee Elli’lerden sonra açılmış. Onlar da Asri Dondurma veya Eskimo adı verilen ürünlerden para kazanırken yan ürün olarak buz sürüyorlardı piyasaya…Fotoğraf Buz ve Et dağıtımı yapan Adana Belediyesi Kanaraya ait ataçlar Foto Musa çekimi.