Bahri Kiraz 1970 Liseler arası müzik yarışması

Sabri Gül :

Almanyada yaşayan Adanalı hemşehrimiz Grup Üyemiz BAHRİ KİRAZ’IN MÜZİKLE OLAN ALAKASI VE HAYATINDAN BİRKAÇ KESİT kendi yazısından

Fotoğraflar: 1970 yılı Adana Kapalı Spor Salonu Karşıyaka Lisesi Müzik grubu liseler arası yarışması-Seyhan Baraj Aile Göl Gazinosu önü arkadaşlarla.

Bahri Kiraz 1977 den beri Almanya’dayım.

İşim dolayısıyle 1999 dan 2015 yılına kadar Amerika, Meksika, Çin, Tayvan, İngiltere, Çek cumhuriyeti, Polonya, Fransa, İsviçre, Avusturya da bulundum.

1986 dan beri makina ve plastik mühendisliği dalında, iki ayrı Alman firmalarında 30 küsür sene üst düzey yönetici olarak çalıştım. Adana mühendislik okulunu bitirdikten sonra, Almanya da üç yüksek okulda daha tahsil ettim. Bir ara kendime sordum: daha nereye kadar tahsil? Ne zaman yuva kuracaksın? Yüksek tahsil yapmanın ne kadar mâli bir külfet oldugunu anlatmama gerek yoktur herhalde; çocukları okuyan anne ve babalar çok iyi bilirler. Orta halli bir ailenin çocuğu olduğumdan, hem çalışıp hem okudum. Çalışmaya 7 yaşından itibaren kendi berber dükkânımızda çırak olarak

başladım. İlk ögrenim1957 yılında Adana Büyük saat civarındaki Seyhan/İnkılap ilkokulu ile başladı.

Müzige olan ilgim, o devirlerde filizlendi. Bizim Seyhan ilkokulunda trampetler çalarak, resmi bayramlarda yürüyen biryavrukurt-izci gurubu vardı, imrenerek seyrederdim onları.Bende onlar gibi olmak istiyordum.

Rahmetli babam genelde sert mizaclı biri idi. Bir arzum, isteğim olduğunda ilk önce annemekoşardım. Annem bana istediğim izci elbiselerini Büyüksaat civarındaki (Odeon- Sahibinin Sesi plakçı dükkanının sağ tarafındaki) elbise, çanta satan bir dükkândan aldı. Kendimi dünyanın en mutlu çocuğu hissetmiştim o zamanlar. Okulun sıralarına ellerimi vurarak, izcilerin trampetlerle tutmuş oldukları askeri yürüyüş tempolarını taklit etmeye çalışırdım. Sülâlemde müzikle alakalı hiç kimse olmamasına rağmen, müzik, ritim ve tempolar içimden gelen bir şey olduğundan, hiç kimseden ders almadan, herhangi bir enstrümanı çalmak, nedense çok kolay gelirdi bana. Allah vergisi. Yalnız rahmetli annem bazan kendi halinde ilahi okurdu. 

Öğretmenime gittim, beni de izcilerin trampetçiler gurubuna almasını rica ettim, ben de bunu çalabilirim, isterseniz çalayım görün dedim, fakat kabul etmedi.Berberde çırak olarak biriktirdiğim paralar ile küçük bir cura satın aldım Ali Limoncu’dan, cok sevinmiştim.

1970 Adana nın Tepebag Ortaokul unda 1. sınıfta, sonraki yıllarda Kuruköprüdeki Deniz düğün salonunda müzisyenlik yapan, Altan Termiyeci ile tanıştım. Altan bir gün sınıfa saz getirdi, ben de sıra üzerinde ellerimle ona tempo tutup şarkı söyledim; sınıf arkadaşlarım çok beğendiler.

Birazcık tanınmaya başlayınca Dumlupınar ilk Okulundan, “gelin bizim gecemizde çalın” dediler. İlk defa Adana sehir Tiyatrosunda melodika çaldım. Adana Karşıyaka lisesinin Milli oyun-Kars ekibine baterist olarak eşlik ettim. Kozan milli oyunlar yarışmasındaikinci olduk.

Yine lise çağlarında Liseler arası müzik yarışmasında Bass-Gitar çalıp şarkı ( Scott McKenzie nin şarkısı olan “San Francisco”) yusöyledim Adana Kapalı spor salonunda Yusuf İnk, Ersen Kaçmaz ile. Pek başarılı olduk diyemem.

Jüride rahmetli Vehbi Kaya vardı.Seneler sonra “grupta en çok bass gitarist iyiydi” dedi beni tanımadan.Sonradan Milliyet gazetesinin Adana-1970 Liseler arası Müzik yarışmasında Türkiye çapında en fazla puanı aldık okul grubu ( Aydın Kınran, Ersen Kaçmaz, Vedat Ayman, Ahmet Toroslu, Jülide Tüzün Yılmaz, Hülya Keleş, Bahri Kiraz) olarak. Halikarnas orkestra şefi rahmetli Ergüder Yoldaş bizi çalıştırmıştı.Jüride olan Modern Folk üçlüsü kulise gelip bizi tebrik ettiler.

Şarkımız “Mutsuzların şarkısı” sonradan Mersin radyosunda yayınlandı.

Sonradan, bir kaç arkadaş bir araya gelerek amatörce bir gurup kurduk, dügünlerde, yazlık sinemalarda çalmaya başladık. O yaşlarda çok büyük paralar kazanıyorduk.

Bir akşam Sularda sahneye çıkarken, rahmetli Mesut Eray annesinin vefat haberini aldı ve buna rağmen hiç kimseye belli etmeden programımızı bitirmiştik.

Mesut’un ruhu şâd olsun. 

70 li yılların başında, Türkmen orkestrası adı altında (Ali Pekgüzelyiğit, Fevzi Tekyaygil, Hikmet Yılmaz, Bülent Eryürekli, Bahri Kiraz) 5 sene İncirlik hava alanında Amerikan subay ve paralel olarak Adana kulübünde çaldık. O zamanlar sanatını çok beğendiğim Cat Stevens’in, şimdiki Yusuf Islam, şarkılarını sahnede söylerdim. Londra ya gittim Yusuf İslam ile buluşmak için ama Almanya da tanışmak nasip oldu.Ben, Yusuf İslam ve oğlu ile beraber namaz kıldık bir akşam. 

Nilüfer’e, Erol Evgin’e vebir çok tanınmış sanatçılara eşlik ettik. Çevremde, hem yüksek okul talebesi (Bülent ve ben), hemde sanatçı olmamız dolayısıyla, Bülent’e, bana ve grubumuz Türkmen orkestrasına patronumuz Servet Nadirler yanında Adana Klübü üyeleri büyük ilgi ve sevgi gösteriyorlardı. Adana da Makina Mühendisliği bölümünü 1975 de bitirdikten sonra, İzmir de

ve Ankara da 18 aylık yedek subaylık görevimi yaptım. Selçuk Alagöz ile beraber AnkaraOrdu evinde sahneye çıktık. Kendisi ile beraber askerlik bitiminden sonra yapmış olduğum bestelerimi plaga doldurmayı kararlaştırdık.30 Agustosta teskereyi alıp Adana ya dönüğümün ilk gününde, Almanya dan tatile gelen eskibaterist arkadaşımla (Metin Şentürk) karşılaştım Adana kulübünün önünde. 15 günlük bir tatil yapmak istediğimi, benzin parasını üstleneceğimi söyledim ve beraberce Temmuz 1977 de Karlsruhe ye geldik. Liseden Almanya ya yüksek tahsil için gelen Adanalı müzisyen arkadaşlarım benim geriye dönmeme müsade etmediler, orkestra kuralım, ayrıca almanca öğren, sana oda tutalım, her türlü ihtiyacını karşılayalım, yeterki sen burada bizimle beraber ol dediler. 15 gün sürekli rica ettiler, ikna etmeye çalıştılar. Sonunda beni Germersheim da GoetheUniversitesi ne kayıt ettiler, oda tuttlular ve orkestrayı kurduk

Almanya da. Hummalı bir prova safhasına girdik. Yörel bir Alman gazetesinde resimli haberimiz çıktı, Amnesty International in

Heidelberg deki bir toplantısında BBC-Telvizyononda çıktık, Paris e kadar gidip müzik yaptık.Hiç Fransızca bilmeyen ben, 

Georges Moustaki nin Ma libertéşarkısını Paris’te fransızlara okudum.

Almancaya vakıf olduktan sonra 1981 de Darmstadt Teknik yüksek okulda Makine bölümü ileilgili ihtisasa başladım. İçimde büyük bir boşluk hissediyordum; bütün sanat yaşamımda, birçok besteler yapmıştım, şarkılarımda bir mana vardı, insanlığa faydalı şeylerin çıkmasını istiyordum, fakat buna rağmen yaptıklarımda bir eksikliğin oldugunu hissediyordum.Yine günlerden bir gün yorgun argın okuldan eve geldim, televizyonu açtım, bir Fransız yapımı film. Filmde Mevlana Celaleddin Rumi Hazretleri anlatılıyor. Üçüncü üniversitey gidiyordum ama Mevlana Hazretlerinin isminden ve kabrinin Konya da olmasindan başka hiç birşeyini bilmiyordum. Birden utanma duygusu geldi içime, olacak şey degil, bir fransız kalkmış taa Konya’lara kadar gitmiş, İslâmı, Mevlana yı tanıtıyor ve ben burnumun dibindeki kendikültürümü bir fransızdan

dan öğreniyorum.Bu böyle olmaz deyip Konyaya gittim. Mevlana nın ruhuna Fatiha okudum, oradaki maneviatmosfer beni çok etkiledi; Bir çok kitaplar aldım Mevlana hakkında ve geri Almanya ya döndüm. Mevlana

hakkindaki kitabın birinde, kendisinin namaza verdiği mana anlatılıyordu, bu bir sahifenindörtte biri kadar bir yazı idi, fakat beni o kadar çok etkiledi ki, uzun bir aradan sonra, bir dahason nefesime kadar, hiç bırakmamak üzere, Allah a hamd olsun, tekrar namaza başladım.

Yeni ufuklar açılmıştı, manen kendimi cok kuvvetli hissediyordum. Sonraları dini içerikli eserler bestelemeye karar verdim ve buna Mevlana nın şiirleriyle başladım.Ama başlamamla bitirmem bir oldu, Metafizik bir olay yaşadım, söyleki: Besteledigim şarkıyı gayet

normal gitarla çalıyor ve söylüyordum, fakat kayıt yapmak istedigimde teyp, sesi bir türlü kayıt etmiyordu.Hemen arkasına başka normal dünyevi bir şarkıyı kayıt yapmak istedigimde, teypte ses ve müzik gayet güzel ve net çıkıyordu.

Frankfurt ta bir gün sahnede müzik yaparken, bateristimizin elinden sopaları ile birlikte kendisi de yere yıkıldı, sonradan aşırı derecede alkol aldığını tesbit ettik. Misafirlere karşı çok mahcup oldum.

Orkestradan herhangi bir elemanın alkollü olduğunu anladığım zaman, gurubu terk edecegimi söyledim, kabul ettiler. İsviçre sınırında bir dügünde bir elemanımızla misafirler münakaşa ettiler, sonradan sarhoşun biri, hiç duymadığım, Anadolu da kendi yöresinin bir şarkısını çalmamızı istedi, bilmiyorum özür dilerim dedigimde adam suratima 10 Mark fırlatıp,haydi simdi çal dedi. O an müzisyenlikten tiksindim.

O gece eve döndügümde, Allah huzurunda diz çöküp, canı gönülden yalvararak söyle dedim:Ya Rab, benim rızkımı bu müzisyenlikten kes!”

Allah u Taala o anda kesti, emekli olana kadar 1982 den 2016 ya kadar müzikle, sahneyle bir ilişkim olmadı. Alman 2. programı 

ZDF iki sarki çalmamız için bize teklifte bulundu, ben katılmadım. Bensiz, gurup Alman televizyononda ve SWF 3 radyosunda çıktılar.

Dediğim gibi, 1987 de Londra’da tatilde iken, Yusuf Islam ‘la tanışmayı çok arzu ettim, bazı aksilikler yüzünden kısmet olmadı, 3 sene kadar sonra Almanya’da görüştüm, oğlu, ben,

kendisi, yanyana aynı safta bir aksam namazı kıldık, sohbet ettik. Uzun yıllar, bütün dünyada milyonlarca müzikseverleri peşinden sürükleyen Cat Stevens gitmiş, yerine nur yüzlü, candan, mütevazi giyimi, kuşamı ile müslüman bir insan, islamiyete hizmet eden Yusuf İslam gelmiş. Ben de senin gibi, hatta senin bestelerini büyük bir sevkle dinleyen ve söyleyen

bir sanatçı idim diyecektim, fakat içimdeki bir ses beni durdurdu, birden vazgectim.Müzikten kopmak hiç kolay olmadı, hala içimde izleri olacak herhalde. Bundan 6 ay evvel bir hafta sonu, evde televizyonda duyduğum eski sevdigim bir şarkıyı kendim çalmak için  tozlanmış eski gitarımı elime aldığımda, çocuklarım Taha (7 yaşında) ile Yasin (5 yaşında) bana kızdılar, bana mâni oldular, ben ile müzik arasında hiçbir ilişki kuramadılar, bana gitar çalmayı yakıştıramadılar.

Uzun seneden beri Kur’anı en güzel sekilde okumaya, anlamaya çalışıyorum. Yapmış olduğum bestelerim benimle beraber mezara girmemesi için bestelerimi kayıt altına aldım emekli olduktan sonra. 

İş hayatım sırasında plastik teknolojisi ve bilim dalında kitaplar yazdım talebelerim için, Inşallah ileride almancadan türkceye tercüme edilir ve toplumumuza faydalı olur.

Fakat anlamakta güclük çektiğim birşey var ise, namaz kılmaya, Allah yolunda yürümeye başladığım andan itibaren, can-ciğer arkadaşlarımın hemen hemen hepisi benimle alakalarını kestiler. Yanlarına gittiğimde veya telefon ettigimde, bana gerekli ilgi ve misafirperverliği gösteriyorlar, ama kendileri ( bazı istisnalar hariç) beni bugüne kadar, hiç bir zaman aramadılar, sormadılar.

Bu ise bana “Hak geldi batıl zail oldu” çağrışımını yapıyor.

Kadın ve Aile dergisi için 20.03.1995-Steinau da yazdığım bu yazıyı, Nisan 2022 de beş evladım için güncelledim.

Bahri Kiraz……

https://www.facebook.com/groups/495586090482780/user/100000628055706/