Sevmek Zamanı: Aslolan aşktır

Yavuz Adugit

Yavuz Adugit

Genç adamın silahından çıkan ses, aşkın imkânsız olduğunu kanıtlar. Başar bir taraf değil, aşkın imkansızlığını görünür hale getiren bir araçtır.

1930’lu yıllarda Belçikalı ressam René Magritte İmgelerin İhaneti adını verdiği bir resim yapar. Karşımızda tablo olarak bir piponun görüntüsü ile onun altına yazılı “bu bir pipo değildir” ibaresi bulunur. Haliyle resim, görüntü ile ifadenin bütünlüğüdür. Felsefi yönü güçlü Magritte’in eseri çok geçmeden felsefeyi harekete geçirir. Michel Foucault 1973 yılında Bu Bir Pipo Değildir adında bir kitap yazar. Foucault, “dil”, “görsel imge” ve “gerçek”, yani “pipo sözcüğü”, “pipo resmi” ve “bir nesne olarak pipo” arasındaki ilişkiyi, varlık ve anlam bağlamında inceler. Haliyle yapılmakta olan şey, Magritte’in çalışmalarını mantıkla kazıyıp derinliklerinde yatan felsefeyi açığa çıkarmaktır. Genel yargı şudur: Sözcük, resim ve nesne arasında her zaman bir kopukluk vardır. Başka bir ifadeyle, bu üçü hiçbir zaman tam olarak örtüşmez. Pipo sözcüğü, pipo resmi ve piponun kendisi birbirinin yerini tutmaz.

Ressam, filozof ve yönetmen

Belçikalı ressam ile Fransız filozof arasına 1965 yılında Türkiye’den bir yönetmen katılır. Sessiz sedasız; kimse farkında değildir… Metin Erksan tartışmaya nazik, ama etkili bir şekilde dahil olur. Derdim görünmek değil, temaşa etmektir gibi bir hali vardır. Bu dünyadadır, fakat gözlerden uzak bir İstanbul adasına sığınmıştır… Sevmek Zamanı filmiyle Erksan, resim ile felsefenin arasına sinemanın adını yazar. Ve bu, büyük bir fark yaratır; çünkü film, resim ile felsefenin barındırdığı mantığa duyguların gücünü katar. Yönetmen, ressamın imgeleri ile filozofun kavramlarının işaret ettiği kopukluğa, insan ruhuna ışık tutan kamerayı çevirir. Ne ki burada durmaz, bir adım daha atıp, açılmış boşluğa aşkı yerleştirir. Artık ortada dört şey vardır; sözcükler, imgeler, nesneler yahut kişiler ve nihayet aşk… 

Kamera, var olanların yarattığı hengâmeyi dağıtıp ıssızlığın iktidarını kurar. Ne güzel! Koca İstanbul dur durak bilmeyen yağmur ile yerinde duramayan aşığa kalmış dingin bir dünya gibidir. Bu, harikulade hamle, insanların hesaplarına, kanıların cehaletine, ahlakın çirkinliğine, politikanın zorbalığına hayattan el çektirip, meydanı aşkın büyüsüne açar.

Yazının devamını okumak için tıklayın