Sinema Aşkı, Belemedik ve Vefa – Zeynep Kural

Yaşamdan en güzel kesitlerin bulunduğu, bir insan ömrüne ne gibi güzelliklerin sığdırabildiğini anlatacağım.

Masal gibi ama gerçek. Hikâyemiz 1927 yılında başlıyor.

Günlerden bir gün, Türkocağı mahallesinde, Adana’nın köklü ailelerinden birinin bir oğlu dünyaya gelir.

Erkeklerin şık, kadınların zarif olduğu o yılların Adana’sında, aynı zamanda Ali Şen ve Şener Şen ile aynı mahalleli olmanın gururunu taşıyarak büyür.

Zaten Adanalı olup da damarlarında sanat aşkı dolaşmayan birine rastlamak zordur bu topraklarda, belki de onların etkisiyle ve de onlarca sanat, sanatçı yetiştiren bu bereketli toprakların büyüsüyle yüreğinde, ortaokul döneminde başlayan, Adana Erkek Lisesi’nden sonra gittiği İstanbul Hukuk Fakültesi’ni bıraktığı döneme kadar tüm boş vakitlerini sinema salonlarında geçirdiği, ömrünün sonuna kadar devam eden bir aşk tütmeye başlar.

Bu öyle bir tutku halini alır ki 1945 yılından itibaren 1960 yılına kadar sinemaya giderek izlediği tüm filmlerin repliklerini ezberler, oyuncularını, yönetmenlerini, konusunu anlatan küçük notlar aldığı bir defter tutar.

Zaman içinde evlenir, çok mutlu, sıcacık bir yuva kurar ve iki evlat sahibi olur. Bu defa bu sinema aşkına onları ortak eder.

1968-1979 yılları arasında ailece gittikleri Bürücek yaylasında, o dönem elektriksiz olan bu yayla yurdunda, yaz günlerini Çağşak ve merkezde bulunan ve jeneratörle çalışan iki sinemada geçirirler.

Teknolojiye de çok meraklı olduğundan 1969 yılında bir teyp alır. Bu teybe plaklardan kayıt yapar, yanında taşıdığı mikrofonla aile arasında söyleşiler yapar. O yıllarda bu kayıtlardan birinde kendisine sorulan, 1 milyon liranız olsa ne yapardınız?, sorusuna, sinema makinesi alırdım, cevabını verir.

1970’li yıllarda ise 8 milimetrelik sessiz bir film makinesi alır. Bora Reklam’dan temin ettiği Şarlo ve Lorel-Hardy filmlerini duvara astığı beyaz bir bezde oynatarak neredeyse her akşam oğulları başta olmak üzere mahallede bulunan 12-13 çocuğun gecesini renklendirir.

Televizyon yayının Adana’da başlaması bile onun ve güzel ailesinin bu sinema keyfini azaltmaz, tam aksine geçmişte sinemada seyredilmemiş olan filmler bu defa siyah beyaz televizyon ekranından izlenir.

Ve zamanla yaklaşık 2.500 filmlik bir arşivin oluşmasına vesile olur.

Hacı Mustafa Gülü.

3 yaşından itibaren babasıyla her hafta Adana’daki tüm sinemalara giden, kışın, Alsaray, Asri, Erciyes, Sun, Set, Arı, yazın, Sular, Gar, Dünya, Bahar, Köşk, Site, Renk, Çamlı sinemalarındaki filmleri izleyen, babasının o küçük defterini anılarının en güzel yerinde tutan, o 8 milimetrelik film makinesini halen çalışır durumda saklayan, o 2.500’lük film arşivini digital ortama aktarıp kayıtları sağlam koruyan, babasından geçen sinema aşkının kendisinde de bir tutkuya dönüşmesiyle bugüne kadar yaklaşık 10.000 film izleyen, benim canım, can kardeşim Reha Gülü’nün, 2020 yılında kaybettiği değerli babası.

İşte masal burada gerçeğe dönüşüyor.

Babasının kayıt yaptığı o kasetleri yıllardır saklamış ve korumuş olan sevgili Reha Gülü, bu kasetlerin birinde sorulan o soruya babasının verdiği o cevabı yeni duyar ve onun bu isteğini amatörce de olsa hayata geçirmeyi bir vefa borcu olarak görür.

Anneannesinin dayısı olan, asırlık çınar, gazetemiz Yeni Adana’nın sahibi, milli mücadele yıllarında gazeteyi Belemedik’teki bir vagonda çıkartan, Adana’nın kurtuluşunda emeği geçen, saygıyla andığımız Ahmet Remzi Yüreğir’den dolayı da 1958 yılından itibaren anne tarafından ailesiyle Belemedik’e yaylaya çıkan Reha, kendisinde çok güzel izler bırakan, dört tarafı dağlarla çevrili bir vaha ve Avrupa’daki Alp bölgesinden bile daha güzel, diye tanımladığı ve on beş gün önce gittiği bir Belemedik akşamüstünde, son yıllarda bölgeye önemli ve değerli katkılar sunan, bungalov evler, butik otel ve mesire alanları yaparak Belemedik’i Türkiye’nin giderek artan bir değeri haline getiren, hatta son olarak THY dergisine konu edilmesini sağlayarak dünyaya tanıtımına çalışan Pozantı Belediye Başkanı, değerli Mustafa Çay beyefendi ile tanışır.

Ve kendisine babasının anısına, Belemedik’te, bir yazlık sinema faaliyeti düzenlemek istediğini belirtir, bununla ilgili bir projesi olduğundan bahseder. Şekillendirdiği bu projeyi hafta içi değerli Belediye Başkanı’nın makamında kendisine sunar. O andan itibaren bu projeyle yürekten ilgilenen Mustafa Çay beyefendi, Reha’nın bu heyecanına, enerjisine ortak olur ve belediye olarak yapılması gerekenleri üstlenir, ilgili yerlere talimat verir.

Çok kısa bir zamanda piknik alanında, asırlık çınar ağacının altında, beyaz bir perdenin kurulduğu, tahta sandalyelerin sıralandığı, tepedeki lambaların serin Belemedik akşamlarını aydınlattığı, insanların otobüsle akın akın geldiği ve ilk film olarak Sev Kardeşim’in izlendiği bir sinema ortamı hazırlanır.

Ve adına Hacı Mustafa Gülü’nün adı verilen bir sinema günleri başlar.

15 gün gibi kısa bir zaman diliminde gerçekleşen bu projenin hayata geçirilmesi de ne mutlu bir tesadüf ki Babalar Günü’ne rastlar.

Vefa ve ana-baba, aile sevgisi böyle bir şey. İnsanı onurlandırır, gururlandırır. Reha’cığım, biz de en az senin kadar gururluyuz, sevgi doluyuz. Nur içinde yatsın değerli babacığın, ruhu şâd olsun. Hacı Mustafa Amca, gurur duy oğlunla.

Senin ve rahmetli babanın nezdinde tüm babaların Babalar Günü’nü içtenlikle, yürekten kutlarım.

Kaynak: yeniadana.net