Sinemanın tasfiyesi: Sıra festival ve festivalcilerde

Şenay Aydemir

Şenay Aydemir

 

Muhalif sinemacıların kamu kaynaklarından mahrum bırakılmasının ardından, Antalya Film Festivali, ülkenin en köklü ulusal yarışması Altın Portakal’ı bitirdi. ‘Kültürel iktidar’ bir türlü kurulamayınca, iktidar ve kamu olanakları kullanılarak festivaller ve festivalcilerin tasfiyesine sıra gelmiş gibi görünüyor. 

Ocak ayında barış talebini dile getiren akademisyenlere desteklerini imzaladıkları bir bildiriyle kamuoyuna duyuran sinemacılar hakkında başlatılan soruşturmaya dair bir yazı kaleme almıştık. Sinemacıları soruşturma: Bir tasfiye girişimi  başlıklı bu yazıda özetle bu soruşturmanın temel olarak bir ‘fişleme’ operasyonu olduğunu ve imzacı sinemacıların hem kültür bakanlığının fonlarından hem de festivallerde filmlerini gösterebilme olanaklarından mahrum edilmesinin amaçlandığını dile getirmiştik. Bu yazı yayımlandıktan birkaç hafta sonra 1 Şubat’ta yine Gazete Duvar’da Yerli ve milli sinema seferberliği hayırlı olsun başlıklı bir yazı kaleme aldık.

Üç hafta önceki öngörümüz gerçekleşmiş ve kültür bakanlığı sinema destekleme kurulu, aralarında Emin Alper ve Tolga Karaçelik gibi önemli isimlerin de bulunduğu imzacı yönetmenlerin projelerini ‘desteklemeye değer bulmamıştı.’ Yani iktidar beğenmediği, politik olarak kendisine yakın bulmadığı sinemacıları kamu fonlarından mahrum bırakmaya başladı.

Aradan geçen zamanda yaşanan gelişmeler yeni bir yazı kaleme almayı ve bu tasfiye sürecinin festivallerde nasıl bir aşamaya geldiğini görmek için yeterli veri ortaya çıkmasına vesile oldu. Şimdi biraz da festivallerin durumuna ve son olarak Nabi Avcı’nın Kültür ve Turizm Bakanı görevini Numan Kurtulmuş’a devretmesinin olası sonuçları üzerine birkaç kelam etmenin vakti gelmiş görünüyor.

AKP iktidarı, akademi ve kültür sanat alanının ileri unsurlarının kümelendiği alanları ideolojik olarak etkileme/ kontrol etme/ belirleyici olma becerileri gösteremedikçe tahrip etme yolunu seçiyor. Örneğin ODTÜ, Boğaziçi, Ankara, İstanbul vb. akademinin motor gücü olan üniversitelerin hem akademik hem de politik olarak beklediği dönüşüme direnmesi tasfiye ve cezalandırma uygulamalarına maruz kalmalarına neden oluyor.

Hocalar uzaklaştırılıyor, rektör atamalarıyla akademik alan akamete uğratılmaya çalışılıyor, kamu kaynakları kısıtlanarak bu üniversitelerin bilim üretemez hale gelmeleri isteniyor. Bundan murat bir anlamda ‘taraf olmayanın bitaraf olması’. Yani iktidarın ideolojik etki alanına girmekten imtina eden üniversitelerin etkisizleştirilmesi, bilimsel üretim yapamaz hale getirilmesi ve sürekli baskı altında tutulması. Bir tür “ya benimsin ya toprağın” siyaseti.

 

Yazının devamını okumak için tıklayın