Uğur Yücel Röportaj/Hakan Gence

‘Kimi yaratıklarla aynı işi yapıyor olmak tuhaf değil mi?’

Her projesini hayranlıkla izlediğimiz; ‘Arabesk’, ‘Muhsin Bey’ ve ‘Eşkıya’ gibi onlarca işiyle hafızalarımıza kazınan usta oyuncu Uğur Yücel’le gösterime giren yeni filmi ‘Zoraki Misafir’ için buluştuk. Vertigoyla değişen hayatını, oyunculuğu ve ilişkileri konuştuk. Belki de ilk defa kendisi hakkında bu kadar açık ve cesurdu: “Mesleğimden uzak bir hayatım var. Sete gittiğimde, sahneye çıktığımda işimi yapar, sonra hayatıma dönerim. İş benim için zorunluluktur. İşimi yaparım ama haz duymam. Hayat öyle değil.”

Hep cool, hep ağırbaşlı… Kariyeri boyunca oyunculuk, yönetmenlik ve yazarlığı bir arada devam ettiren bir isim. Onunla Anadolu Yakası’nda kaldığı otelin lobisinde buluşuyoruz. Yıllar ona işlemiyor gibi… Bir süre önce zayıflamıştı, pandemide de formunu korumuş, “Kilo, sağlık sorunu oldu. Bir de zihnimi yitirdim. Kafam çalışmıyordu. Şimdi eski zamanlara yakınım. Yani yeniden aklım fikrim var” diyor. Konu yaşa geldiğinde “Yok canım, o kadar olmuş muyum? Daha dün ekmeğe ‘döppek’ diyorduk. Özet bu!” diye anlatıyor. Ve kendini bir evin mutfağı gibi hissettiğini söylüyor. Neden mi? Cevabı söyleşide…

Çocukluğunuz ve ilkgençliğinizin Fellini filmleri gibi geçtiğini söylemişsiniz. Peki günümüzü nasıl buluyorsunuz? Şimdi nasıl geçiyor hayat?

Şaşkınlıkla. Hayal bile edemeyeceğim kadar mutsuzlukla. İnsanoğlu kâinatın en kötü varlığı. En çok buna şaşıyorum. Neden böylesi bir rüyanın içinde biz varız? Neden bu cenneti hunharca mahvediyoruz? Bu hıncı, kötülüğü nereden ediniyor insan? Bulamıyorum. Yaşama dair hiçbir sırrı çözemeden göçüp gideceğim. 

Peki bu durumlarda nelere tutunuyorsunuz?

Küçücük evin bir odasına tüneyip kendi âlemlerime dalmaya… Eh, birkaç çok sevdiğimle yan yana gelerek unutmaya… Umut etmeye… Balıkçı, ağdan tekir almış, biraz önce getirdi. Yarın arkadaşlarla rakı, balık, salata yapacağız. O kadar, bazen işte. Uzaktan müzik sesi gelir. İyi şeyler düşünürüz. Bazen gülüp eğleniriz.

Bir yanınızla çok sert, mesafeli duruyorsunuz. Bir taraftan da sevimli ve babacan…. Siz Uğur’u nasıl anlatırsınız?

Nasıl durduğumu bilmiyorum. Hayat karşıma ne çıkarıyor, onu da bilmiyorum. Kendimi herhalde tarif edemem. Yalnız fazla hassas ve duygusalım. Belki mesafeli gözükmem içe kapanmamla ilgilidir.

HOROZ ÖTÜYOR!

O zaman adım adım gidelim. 64 yaşındasınız. 60’tan sonra neler oluyor?

Yaşla ilgili sorulara dalmayalım. Çünkü bir idrak söz konusu oluyor. Toparlanıp gidiyoruz gibi bir hissiyat. Daha ben oralara gelmedim. Benim yaşla ilgim yoktur. Mesela 64 yaş neye delalettir, bilmiyorum. Ona göre bir davranış mı sergilenir? Artık amca mıyım? Hatta “Bak Uğur Dede geçiyor” diyorlar. Neyim, bilemiyorum. En çok “Uğur Babaaaa!” diyorlar. Ama dede olduk artık hitaben. Kendimi genç hissediyorum demek istemem ama yaşın farkında değilim. 

Hayata bakış ve algılayışta neler değişiyor?

Horoz ötüyor. Öttüğü sürece bakış ve algılayış değişmiyor.

Konu aşk olunca… Onda değişim yok mu? 

Ben anlamıyorum yaşın üzerimdeki etkisini. 18 yaşımdayken 27 yaşında sevgilim vardı, teyzemle birlikteyim zannediyordum. Şimdi “Kadın 45 yaşında” diyorlar. Burun büküyorum. 35’ten yukarı kullanım kılavuzu istiyorum. TC kimlik soruyorum, aşı karnesi, sağlık raporu… Benimkileri de masaya koyarak tabii, “Bak anacım evraklarım zarfta, çekmecene koy”. Yatakta aniden paket olursak sorumluluk ona kalmasın. ‘Fücceten gitti’ kâğıdımı da imzalı veriyorum. Aniden gittim, onun suçu yok. Noter imzalı.

https://www.hurriyet.com.tr/kelebek/hurriyet-cumartesi/kimi-yaratiklarla-ayni-isi-yapiyor-olmak-tuhaf-degil-mi-41933110