’‘Bakiyürüm da, yalanı dürüm etmiş yiyon yiğenim’’.
Rahmetli Prof. Oğuz Dinç kardeşim nur içinde yat.
Bu tür Adana deyişlerinin ustasıydı.
Lafı söylemenin de, yerine ulaştırmanın da üstadıydı.
Yalanın bu denli ayağa düştüğünü, rutine girdiğini,
Herkesin fütursuzca ve desteksiz attığını gördüğünde;
‘’Yalanın bağrına bağdaş kurmuşlar gardaşım’’ derdi.
Onun, nükteyi jargona mıhlayan bu hasletine özlemim,
Günümüzde, neden yalana karşı olan tavrımızın,
Ayıp ve soru işaretinden, hoşgörü ve kabule değiştiğini,
Sorgulamama ve sizlere sunmama vesiledir bugün.
2018 yılında, Science dergisinde yayınlanmış,
126 bin Twitter kullanıcısının, 10 yıllık faaliyetlerini,
Ayrıntısıyla değerlendiren bir araştırmaya göre,
Yalanlar, gerçeklere kıyasla altı kat hızlı yayılıyor.
Yani hakikat ayağına pantolonunu geçirmeden,
Yalan dünyanın etrafında yarım tur atıyor”.
Hakikati yalanın girdabından söküp, var etmek için,
Bugün her zamankinden zeki ve donanımlı olmak gerek.
Açık Toplum Enstitüsü’nün 2018’de yayınladığı araştırmada,
Türkiye, 35 Avrupa ülkesi arasında, Makedonya’dan sonra,
Yalan habere karşı, en savunmasız ikinci kamuoyu.
Araştırmacılara göre bunun temeli medya okuryazarlığımızda.
Neyin gerçek, neyin zırva olduğunun tespit etmedeki eksikliğimizde.
●●●●○○○○●●●●
Hakikat ve yalanın en ünlü tanımı Aristoteles ustadan;
“ Olan bir şeye yok ya da olmayan şeye var demek yalan,
Olan şeye var ve olmayan şeye yok demek doğrudur.”
Aristo bugün yaşasa, ikinci cümleyi söylemezdi sanırım.
Yalan artık doğruymuş gibi söylenebilen sıradan bir eylem.
İşe yalan söyleyenin tarafından baktığınızda, bir yalan,
Birilerinin ona inanma ihtimali yüzünden söyleniyor.
Yani yalanı duyanın, inanmayacak kadar aklıselim olması dışında,
Söylenen yalanın yerini bulmama ihtimali yok gibi zaten.
Ama içinde olduğumuz bilişim ve sosyal medya çağındaki,
Gerçeklerin üstünün örtülmesi madrabazlığına teşneliğimizin,
Akıl yürütmenin yaslandığı kanıta dayalı ölçülerin hiçe sayılmasının,
Göz göre göre yalan söylenmesine kayıtsızlığımızın temelinde,
Yanlı yayınlar ve dağınık enformasyonun kolaylıcılık etkisi kadar,
Güdülenmiş akıl yürütmemiz üzerindeki acımasız manüplasyon yatıyor.
Bugün dünya yüzünde, akıl almaz bir hakikate meydan okuma var.
Bakın artık yanlış bilme değil konumuz, yalan yanlışı teslim almış,
Bilerek ve isteyerek, bilginin kökenine asla inme zahmeti göstermeden,
Herkese açık bilgiden devşirilen yalanların, malumatfuruş neferleri olduk.
Salla gitsin, nasılsa pozitif bilim ve bilgi epistemolojik olarak mahcup,
Artık onu hakikat arayışının fazileti olarak gören de kalmadı…
●●●●○○○○●●●●
Aslında güncel sorunumuz ne yalanlar, ne yalancılar.
O insan hasleti ve davranış biçimi asla dünya yüzünden yok olmayacak.
Sorunumuz; hakikatin itibarsızlaştırılmasına verdiğimiz topyekün katkı.
Aristo’nun, doğruyu tarif ederken kullandığı tanımın çalışmaması.
Olmayan şeye var demek, olan şeyi düpedüz ve kurnazca inkara trollük.
İnsanlar kolay ve menfaatle dolu yalanlara, bireysel olarak kanmayı geçin,
Toplu olarak inanarak, bildik ve işlerine gelmeyen hakikati reddediyorlar.
2016’da Oxford sözlüklerinin en iyi yeni kelimesi seçilen ‘’Post-truth’’, yani;
“Nesnel gerçeklerin, yani düpedüz hakikatin, kamuoyunun şekillenmesinde,
Duygulara ve kişisel inançlara hitap edilmesi kadar etkili olmamasıyla ilişkili
Ya da buna delalet eden durumları anlatan bir terim’’, bunu vurguluyor.
Günümüzün en etkili kitle kandırma, akılların tutulma silahı bu yalan tarzı.
Olgu ve kanaati yanyana veren kontrolsüz bir iletişim ağındaki ifadeyle,
Kanıt, bilim, hakikat inkarcılığına yönlendirilmiş, kökeni kavrayamayan kıtalara,
Topyekün hakikatin yokettirilmesini anlatıyor post-truth kavramı.
Yani gerçeğin ötesindeki ve berisindeki herşeyden çıkabilecek,
Yanıltıcı, yanlış yönlendirici, bir çıkar düzenine hizmet eden bilgiler bunlar.
Evinizden başlayarak, çevrenize, ülkemize, dünyaya ve olaylara bakın.
Heryanımız artık bu yalan zulalarıyla dolu, adeta kuşatılmışız.
Herşeyi belirleyen, sadece ve sedece bizim verdiğimiz tepki DOSTLARIM.
Biz izin vermedikçe hiçkimsenin yalan zincirinin halkası olmayız.
Bilişsel önyargılarımızın farkına vardıkça onları tersine çevirmek,
Yalanı anlamak için sürekli bir şüphe ve sorguyla hakikati aramak,
Yalanı reddedip, ne olursa olsun hakikate sarılmak tek çaremiz.
Sevgili Oğuz Dinç’in ifadesiyle başladık, onunla bitirelim, ışıklarla;
Bilemediği yalanı doğruymuş gibi anlatana şöyle derdi;
‘ Yarısını gendin yuttuğun yetmiyür, galanıda bize yediriyün’…