Hiç bitmeyecekmiş gibi düşündüğümüz çok kuvvetli bir sarsıntıya gözümüzü açıyoruz. Yatağın içinden doğrulup ne olduğunu anlayana kadar aklımız başımıza geliyor. Saate bakıyorum; 04.20.Evet, daha önce hiç böylesini yaşamamışız, korkunç bir deprem oluyor.
Bittikten sonra ilk şoku atlatıyoruz ve hemen kapılara koşuyoruz, konu komşu aşağıya inmiş, biz de o halimizle sokağa geçiyoruz. Aile üyelerini aramaya başlıyorum, birbirimizin sesini duydukça az biraz nefesimiz yerine oturuyor, aile grubuna ailenin gençleri yazıyor birer birer.
Kemal abimi arıyorum bu arada, telefonu meşgul, hıı diyorum içimden, o da bizleri arıyor, aile geniş malum. Yağmur sicim gibi, bi daha arıyorum hâlâ meşgul, Enis’i arıyorum, ulaşılamıyor, Mehtap’ı deniyorum bir umut, ulaşılamıyor, Ümit ablayı arıyorum, çalıyor, açan yok, dizlerim bi titriyor.
Bitmiştir inşallah konuşması ümidiyle her aradığımda meşgul çıkınca abimin telefonu, içime bi ateş düşüyor, gidelim diyorum Ali’ye, yağmur bardaktan boşanıyor, küçük abimle irtibat halindeyiz bu arada, bizim ev daha ortada, biz gidiyoruz diyorum, siz bekleyin, insanlar kaçışıyor, tüm Adana yolda, trafik kilit, yağmur şiddetini arttırıyor.
Ara sokaklardan yol bulmaya çalışıyor Ali, Doğa arkada, biz daha kendi şokumuzu atlatamamışız, yüreğim yerine sığmıyor, bir an önce varalım. Süleymen Demirel Bulvarı’na çıkıp da Pasta Bahçesi’nin karşı sokağından içeri girip Kemal abimlerin sokağına dönüverince yerle bir olmuş bir apartman görüyorum, hava zifiri, göz gözü görmüyor, burası orası mı? Yok yok değildir, arabadan atıyorum kendimi, yağmur anında üzerimde, ölüm sessizliği diye bi şey var ya, o var gerçekten, enkazın karşısına geçmiş şok olmuş insanlara soruyorum, burası orası mı diye, evet diyorlar, nasıl olur, diye soruyorum, diğerleri duruyor, bu neden yıkılmış, ciğerimden bir feryat, dizlerim çöküyor, çamura düşeceğim, Doğa koluma giriyor.
Allah’ım Allah’ım, oradan oraya bata çıka koşuyorum abimleri gördünüz mü? Kimse çıktı mı? Kimseden çıt yok, küçük abimi arıyorum sonra, yıkılmış apartman, dümdüz, yerle bir diyorum Naile’ye, feryat bu defa karşı telefona geçiyor. Saat 5;00.
Kim varsa arıyorum, tüm ekiplere ulaşmaya çalışıyorum, aradık diyor insanlar, Allah’ım bu nasıl çaresizlik, yaklaşayım diyorum koca beton blokların arasına, tutuyorlar, üzerimiz sırılsıklam, gelen geçene soruyorum benim abimler var içeride, 6. kattalar, Enisler var 12. katta, beş canımız var, sessizler, hepsinin var, duyan gelmiş, ağıtlar göğe çıkıyor.
Küçük abimler ulaşıyor bu arada, ben onun katıla katıla ağladığını ilk kez görüyorum, sarılıyoruz, uğunup kalıyoruz, enkaza yaklaşıp sesimi duyan var mı, diye bağıranlar oluyor, bu cümle daha da bir canımı yakıyor.
Ekipler geliyor bu arada, gün ışıyor yavaşça, çalışmalar başlıyor, küçük bi çocuk çıkarmışlar, hadi inşallah Tuna’dır, yaralı, koşuyoruz ambulansa, yok o değilmiş, abimi arıyorum yine bu arada, meşgule takılı kalmış, sonra diyorum ki şarjını bitirmesem mi acaba, ekipler ona ulaşırken telefon sinyali lazım olur. Yaralı bir kadın çıkardılar, diyorlar, göremiyoruz, Ümit yengeymiş o, sonradan öğreniyorum, bizim tüm aile geliyor bu arada, ekipler yardıma çağırıyor gençleri, Murat enkaz üzerine koşuyor hemen, Buğra’yı görüyorum sonra yıkıntıların yakınında, mahşerî kalabalık, can pazarı, büyük ve küçük abimler dizlerini dövüyor, oturtmuşlar bir yere, Murat’ın yüze bembeyaz, ablamın aslan parçası o da, teyze Enis, diyor sadece, o çıkarmış meğer, başını tutmuş, elleriyle kazmış koca taşları, koluna yığılıyorum, ah canım kıyamam, ah aslan parçası bir hala derdin, ağzından bal damlardı, gençliğine doyamadı, ya Tuna, Mehtap da yok muydu yanında? Ah güzelim oğluna koşmuştur o. Sonradan öğreniyorum ki babası da onlardaymış Mehtap’ın, kalp ameliyatı geçirince, baba bize gel ben bakarım sana, demiş Mehtap. Ah güler yüzlüm benim, daha geçenlerde karşılaşmıştık, yeniden Tüyap’a başlıyorum hala, demişti, sarılıp kucaklaşmıştık, ah abim canım benim, ne çok sevinirdi evlatlarına sahip çıkmama, çıkmam mı çıkmam mı abim benim.
Üzerimiz sırılsıklam, gözümüzdeki yaş durmuyor, ilk anda yetişen ve canla başla çalışan Afad ekibi adeta iğneyle kuyu kazıyor, sesimi duyan var mı? Bir yaralı genç kız çıkıyor, Allah’ım hadi inşallah. Bu arada telefonum hiç susmuyor, açabildiğime açıyorum, yüreğim dağlanırcasına ağlayarak üç beş cümle kurabiliyorum, tek söyleyebildiğim apartman dümdüz, diğerleri duruyor, abimler orada. Öğlen sonra Tuna’cığımıza ulaşıyorlar. Ayy abim ne çok severdi torununu, Tuna Paşam derdi. İlkokulda daha, Allahı’m nolur, yok, o da uçmuş, yüreğimiz yangın yeri.
Abim n’apıyor acaba, soğuk, çok soğuk. Görüntüler geliyor gözümün önüne, kovalıyorum. Telefonum hiç susmuyor, ekipler sık sık işaret ediyor, sessizlik, çıt çıkmıyor, herkes ayağa kalkıyor, sanki bir saygı duruşu, insanlardaki o ümitli bekleyiş sessizliği çoğaltıyor, sonra biri çıkartılıyor, ambulansa koşturuluyor, bizimkiler mi? Yok, değil!
Çöküyoruz bulduğumuz bir yere, Buğra koşturuyor bu arada, annesine gitmiş, yoğun bakımda, kanaması var, kırık her yanı, bilinci açık ama hala, soruyor, herkes iyi diyorum, onlar da hastanede. Sımsıkı sarılıyorum. Kemal abimin diğer oğlu Buğra, hemen yandaki blokta oturuyorlar onlar da, taşa dönmüş, kaskatı, şokta, bırakamıyor kendini. O saatten sonra sağ çıkan olmuyor.
Enkaz alanındayız hep, soğuktan bazen arabalara geçiyoruz, küçük abim gözünü kırpmıyor, biraz arabaya gel diyorum, Kemal abim o soğukta betonların arasında yatarken onu bırakmam diyor. Abimden ve Mehtap’tan hiç haber yok, ilk günkü ümitli bekleyiş azalıyor, ikinci gün akşam abimin cüzdanına, fotoğraflarına ulaşıyorlar, Enis’in Buğra nın onlarca fotoğrafı bulunuyor, onların bulunduğu yerde çalışmalar yoğunlaşıyor, hadi inşallah bir mucize, üst komşusuymuş onu çıkartıyorlar, az kaldı abime de ulaşacaklar. Gece boyunca durmaksızın çalışıyorlar. Allah’tan ümit kesilmez diyor dostlar.
Bu arada öyle çok yardım yağıyor ki alana, şehir dışından başka da ekipler gelmiş, askerimiz, polisimiz, arama kurtarma ekipleri olağanüstü duyarlı çalışıyor, insanlar ve esnaf yemekler yapıp getiriyor, kimse almıyor, Hatay’a gönderin, Maraş’a diyorlar, onların daha çok ihtiyaçları var, battaniyelerden ihtiyaç fazlası oralara yollanıyor.
Biz hâlâ enkaz alanındayız. Dostlar geliyor yanımıza. Arayan, soran ne çok sevenimiz, abimin üniversite sınıf arkadaşları buluyor beni, yürekleri parça parça diş hekimleri. Her birinin yüreklerini yanımızda hissediyorum. Artık bekleyişimiz ümitsiz. Hastanelere, morglara yeniden bakılıyor. Ağıtlar, yürek yangınları, çöktük kaldık ölüm karşısında. Annem, abi mi karşıladı mı acaba? Sımsıkı sarmıştır onu cennette, babam, oğlum ne işin var burada, hani sen Tuna’yı damat edecektin, demiş midir onu görünce.
Enkaz alanında dördüncü gün, bekleyişimiz sürüyor. Acı, isyan, öfke duygular birbirine karışıyor. Neden, diyoruz sık sık, neden? Bizim evlerimizin bulunduğu caddelerdeki evlerin tamamına yakınında hiçbir hasar yok, son 20 yılda mantar gibi çoğalmış ve yeni yapılmış bu yerleşim alanındaki yapıların tamamı çok hasarlı, yıkılanların da hepsi burada, neden? Cevabını biliyoruz elbette, ama giden canlar geri gelmiyor. Sonra diyorlar ki burayı yapan kişinin torunu da enkaz altında kalmış, doğru mu bilmiyorum, ama çok acı, inanasımız gelmiyor.
Öğleden sonra Mehtap, Çukurova Devlet Hastanesi’nde teşhis ediliyor. Akşama doğru enkaz altında kalan son iki kişi, diyor ekipler. Abime ulaşılamıyor, bir biz kalmışız bir de diğer aile, ekip başkanı bu arada bizlerle temasa geçip ilk gün o karışıklıkla enkazın arka tarafından da ambulanslara cenaze konduğunu, diğer illerden de Adana’daki hastanelere de cenaze getirildiğini, oralarda muhtemel bir karışıklığın olabileceğini söylüyor, tekrar bakmamız gerektiğini ifade ediyor. Akşam geç vakitte her hastaneyi yeniden dolaştıktan sonra abimi Şehir Hastanesi’nde buluyoruz, meğer ilk gün Ümit yengeyle birlikte çıkarılmış, orada öylece bizi bekliyor.
İnsan, çok sevdiklerini bu şekilde kaybedince aklına en çok, çok acı çekip çekmedikleri geliyor, çok acı çekmemişler diyoruz birbirimize, her şey daha bir koyuyor.
Cuma günü toprağa veriyoruz, Buruk Mezarlığı daha böyle bir kalabalık görmemiştir, aile mezarlığında abimleri yan yana toprağa veriyoruz, Ah Tuna, annesiyle babasıyla yan yana, abim yine başlarında, onlar diyoruz şimdi cennet bahçelerinde eleleler, çok severdi abim çiçekleri, ağaçları, yemyeşil limon ağacı dallarıyla birlikte mezara indiriliyor. Kaç kürek toprak atıyorum bilmiyorum, ne çok su döküyorum üzerine, çok kalabalık, tüm sevenleriniz burada, dualarımız göklere çıkıyor.
Ümit yengeye henüz söyleyemedi Buğra, sürekli yanındalar Zeliha’yla. Dün Tuna’cığımızın doğum günüydü. 11-Şubat. Hadi, dediler, bir gayret hala, taziye evinden gelin hastaneye, birlikte söyleyelim psikolog eşliğinde. Dünyanın en zor görevi, ama onların yanında olmalıyız, dizlerimiz bir kez daha titriyor, yüreklerdeki yangın hep sürüyor.
Zaten anladım ben, diyor Ümit yenge, sadece sormaya cesaret edememiş belli, enkazdan kurtulan üç yaralıdan biri, vücudundaki yaralardan çok yüreğindeki ilgilendiriyor bizi, hepimizin içine çökmüş enkaz, o yıkıntılardan çıkmak bir daha mümkün olacak mı, kimseler bilemiyor. Hatırlıyor her şeyi. Bırakacaktım kendimi, diyor, bir telefon çaldı, diyor, onu duyunca tutundum hayata, bendim o Ümit abla, bizdik. Her birini tek tek soruyor, gözlerinden akan yaşın, ciğerinden çıkan acının haddi yok en sonTuna da mı yoksa, diyor. Ah benim kuzum Tuna, dedesi onu şimdi cennet bahçelerinde koşturuyor.
Canım Kemal abim. Can abim.
Hep bir yerlerden çıkacak gibisin. Sensizliğe inanamıyoruz. En küçüğünüzdüm ben, en büyüğümüz 75’inde, zaman zaman aklıma geliverirdi, acaba ilk yaprak dökümü bizi ne zaman ıssızlığa sürükleyecek, diye, ama sen ve böylesini asla tahmin etmezdik hiçbirimiz.
En çok biz konuşurduk seninle, ne çok sohbet eder, kalbimizi açardık birbirimize. Ne kıymetliydi evlatların, torunların. Onlarla yaşam bulduğunu söylerdin. Ama omzunda, kalbinde, başında taşıdığın ilk çocuk bendim. Küçümen bir kızken beni ilk dansıma kaldıracak kadar zarif abim, yüreği güzel, aklı güzel, sohbeti güzel, dokunduğu her yeri güzelleştiren can abim, ne çok severdik biz birbirimizi, ne çok anlardık, senin küçümenin olmak ne güzeldi. Evlatlarının, orada da başındasın biliyorum, zaten onlardan geriye kalsaydın, buna da dayanamazdın onu da biliyorum ama çok erkendi be abim, şimdi çok ıssız, sessiz her şey ve çok acı. Ama inanıyorum ki senden kalan tüm sevgiler bizi yeniden çoğaltacak. Can bulacağız yine, o çiçek bahçelerinin suyu ben olacağım canım abim.