Fotoğrafta, önünden sıkça geçtiğim Seyhan’a çıkan dar bir sokakta sıkışıp kalmış iki katlı bir evin duvarlarını görüyorsunuz.
Tepebağ’daki çoğu ev gibi terk edilmiş.
Yapayalnız bırakılmış.
Kapının üzerinde bir çıkma (cumba) var.
Zemin katın duvarları kesme taş, üst kat horasan tipi tuğlayla örülmüş.
Bu sabah önünden geçerken birden duruverdim.
Neden durdum ben de anlayamadım.
Evin içinden sesler geliyordu.
Yaklaştım, avucumu duvara dayadım.
Gözlerimi kapadım.
Parmaklarımın ucunda tuhaf bir elektriklenme oldu.
Birden evin içi aydınlandı.
Sesler duymaya başladım.
-Nurhayaat kahvem gelmedi hala !!!
Nurhayat evin küçük gelini.
Evin büyükannesi İfakat hanım, her sabah cumbadaki sedirde oturup yoldan geçenleri izleyerek köpüklü acı kahvesini içer.
Biraz önce beyi Cemal efendi tahin almak için arastada ki mahzereye gitti.
Akşama humus yapılacak.
Canı istemiş.
Kahvenin kokusuyla birlikte mahlutanın da kokusu geliyor burnuma.
Görümce Hacer, öğlen için mahluta yapıyor.
Çok severim bu çorbayı.
Büyük gelin Rukiye tulumbadan su çekiyor.
Çocuklar avluda koşturup duruyor.
Arkamda gülüşmeler oldu.
Dönünce dört beş kişinin beni şaşkınlık içinde izlediklerini gördüm.
“Adam deli midir nedir?” deyip gülüşüyorlar.
Elimi hemen duvardan çekip, yüzümde gülümseme oradan ayrıldım.
————————–
Adana / Kayalıbağ / Şubat 2018