Fuarlar ve sergiler derken yeni normalleşme sanat etkinliklerini de canlandırdı. SSM’de koleksiyondan derlenen “Tanzimattan Cumhuriyete Ressam Hocaların Ressam Öğrencileri” sergisi bu temayla özel bir ilgiyi hak ediyor.
Haziran ayı ve yeni yeniden normalleşmeyle birlikte sanat yaşamı da canlandı. Ekran ve klavye mahkûmiyeti, kanlı canlı buluşmalara dönüşüverdi. İstanbul’da iki sanat fuarı birden açıldı mesela geçen günlerde: Biri yıllardır heyecanla beklediğimiz İC Fuarı, geçen yıllara göre biraz mahcup da olsa, her zamanki yerinde Lütfü Kırdar’daydı ve her zamankinden daha az bir katılımı da olsa, bir Server Demirtaş’ın yeni işlerini görmek için gezmek isterdim! Ama olmadı, bazen olamıyor, basına ayrılan sınırlı saatler filan derken. Ankara’dan gelen bir fuar ise çok büyük sanatçı katılımıyla İBB desteğiyle Yenikapı’da açıldı ve galiba kendi kendine de kapandı. İstanbul’da bu işler biraz farklı yürüyor, Ekrem İmamoğlu’nun gidip gezdiğini bile İBB’nin sosyal hesaplarından gördük, işin tanıtım kısmı eksik kaldı, biz öncesinde yapımcı firmayla bir söyleşi yayımladık ama yeterli değil. Tam da burada fuar mı sergi mi sorusu gündeme geliyor. Ben mesela niye kapıları tırmalamadım fuarlara gitmek için? Fuar, adı üzerinde daha çok koleksiyonerler için. Gidip bakıp satın alıyorlar. Satın alma amacı olmayanlar için bir sosyalleşme yeri. Medya için de tabii tanıtım, izlenim, yazana kadar bitecek. Sergiler ise daha kalıcı işler. Emek verip yazdığınız, tanıttığınız işi okur da gidip görmek istiyor ve görebiliyor.
HOCALAR VE ÖĞRENCİLERİ
Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi’nin (SSM) yeni sergisi, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Ressam Hocaların Ressam Öğrencileri, haziran başında ziyaretçileriyle buluştu. Öncesinde de biz kültür sanat yazan, izleyenler, Nazan Ölçer’le buluştuk! Nazan Ölçer’in parlak müzeci kariyerini devlet kurumlarında çalıştığından bu yana izleyen biri olarak onun pandemi döneminde çalışamamaktan ne kadar bunaldığını tahmin edebiliyorum. SSM’nin başına geldiğinden beri yaptığı Dali, Picasso gibi parlak sergilerle sanatı popülerleştirip büyük kitlelere ulaştırdığını herkes yaşadı; kapıyı kapatıp beklemek ona göre değil! Nitekim elindeki büyük koleksiyona bakıp bambaşka bir tema bulmuş: “Tanzimattan Cumhuriyet’e ressam Hocaların ressam Öğrencileri!” Böylece Türkiye’de resim sanatının tarihsel yolculuğunun da izlenebileceği bir sergi çıkıvermiş ortaya, SSM resim koleksiyonundan: Hoca Ali Rıza, Halife Abdülmecid Efendi, Hüseyin Zekâi Paşa, İvan Konstantinoviç Ayvazovski, Şevket Dağ, Hikmet Onat, Hüseyin Avni Lifij, İbrahim Çallı, Nazmi Ziya Güran’ın yanı sıra öncü kadın sanatçılardan Mihri (Müşfik) Hanım’ın aralarında olduğu sanatçıların 115 eseri!
Sergide sadece ressamların işlerini değil, çalışma koşullarını gösteren fotoğrafları da görebilmek çok ilgi çekici. Osmanlı döneminin takım elbise kravatlı resim öğrencileri atölyede çalışırken bir de anı fotoğrafı çektirivermişler, nü çalıştıkları Rus modelle, kadın da üzerine bir şal bile almamış, gerçekten NÜ!
Sergide hocaların öğrencilerini etkileyişini, kuşaklar arası değişimi ve ustalaşan öğrencilerin boynuz misali kulağı geçtiklerini de görmek mümkün. Üstelik de resim sanatı, malum dini nedenlerle resmin günah, yapıldığı zaman da karanfil ve gülden ibaret olduğu bir ülkede portreler ve hatta geç keşfedilmiş ama sevilip benimsenivermiş biçimde ülkenin toplumsal, sosyal ve ekonomik dönüşümünü izleme olanağı da sunuyor.
Bunda en büyük katkı da Tanzimat döneminde, Fransa başta olmak üzere yurtdışına sanat eğitimine gönderilen ve Paris’te önemli ressamların atölyelerine devam eden, Osman Hamdi Bey ve Halil Bey gibi ressamlardan. Sergide bu sanatçıların manzara ve natürmortlarının yanı sıra figürlü resme geçişleri, portreleri yer alıyor. Ki bu portrelerde kadınları görmek, Osmanlı’da kadınların Tanzimat Dönemi’nden itibaren görünür olması demek.
İSTANBUL GÖRÜNTÜLERİ VE NÜ’LER
Sergide, İbrahim Çallı, Nazmi Ziya, Avni Lifij, Feyhaman Duran, Namık İsmail, Hikmet Onat gibi 1914 kuşağı ressamlarının İstanbul’un sokakları, evleri, tarihi yapıları, sahilleri ve Boğaz manzarasının resmedildiği tabloları da izleyiciye kent hakkında dokümanter gibi bilgi veriyor.
NÜ ÇALIŞMALAR
Halil Paşa, İbrahim Çallı gibi Türk ressamların Paris’teki akademik resim eğitimlerinde çıplak olgusuyla tanışmalarının ardından verdikleri eserler de sergide, bu süreci yansıtan bir çerçevede ele alınıyor ki bu da müthiş bir değişim.
O dönemin güzel sanatlar okulu Sanayi-i Nefise Mektebi’nde yabancı hocaların yerine atanan İbrahim Çallı, Feyhaman Duran, Hikmet Onat gibi isimlerin atölyelerinde yetişen ve Türkiye’de modern sanatın temellerinde yer alan, Cumhuriyet’in ilk sanatçı grubu Müstakiller de sergide sanat tarihindeki önemlerini yansıtacak bir kapsamla sunuluyor.
Bu sergide ve size daha önce tanıtmış olduğum (1) Mili Saraylar Müze’siyle Dolmabahçe Sarayı içinde Veliaht bölümünde yer alan Milli Saraylar Resim Müzesi ile birlikte Osmanlı döneminden başlayarak Türk resminin başlangıcı ve gelişimi hakkında çok değerli bir tanıtım yapılmış oluyor. Nazan Ölçer de müzeyi beğenmiş olduğunu sohbetimizde anlattığı için o notu da düşelim. Bu sergi vefa gereği öğretmen ve sağlık çalışanlarına ücretsiz, pazartesi dışında her gün 10.00-18.00 saatleri arasında Sakıp Sabancı Müzesi’nde gezilebiliyor.
“Taksim Meydanı”, Nazmi Ziya Güran’ın fırçasından zamana tanıklık ediyor; 1935’teki haliyle, şimdiki Suriyelileri, Arap turistleri ve dilencileriyle dolu halinden çok farklı. Halil Paşa’nın “Ressam Kız ve Atölyesi” adlı çalışması da 1930’lu yıllardan belgesel gibi. İbrahim Çallı’nın 1912 tarihli “Hamakta Uzanmış Kadın” tablosu ise huzur veriyor. O dönemin resim öğrencilerinin okulun atölyesinde çektirdikleri anı fotoğrafı ise gülümsetiyor, şimdiki öğrencilerden epey farklılar ve Rus model de çok doğal!