Tatlı Sitemkarlığı Bile Özlersin – Emre Toğrul

Emre Toğrul

‘’Bayram anası olduk oğlum artık’’derdi rahmetli.

Mersin’deki evin denize bakan penceresinin önündeki koltuğunda,

Heryerini tutmuş romatizmanın kısıtlılığında öylece otururken,

Kibarlık dolu, bu sitemkar kucaklayışla karşılardı beni.

1930’larda, Tarsus’tan Çamlıca Kız Lisesine yatılı gitmiş,

Sonra İstanbul Hukuk Fakültesini bitirmiş Atatürk kadını,

Otoriter, düşün ve eğitim sevdalısı, kitap kurdu annem,

Bu bayram olayına gelince, tamamen derin bir sadeliğe dönerdi.

‘’ Bayram anası olduk artık’’.

Sitem üstüne sitem, özlem arasına sevgi, illaki dokunma,

Ve artritli yorgun elleriyle dokunurken, kapanırdı yemyeşil gözleri.

Mersin’deki baba evinde tadilat yaparken anılar beni bırakmıyor.

Herkesin ata ocağında mutlak hissettiği aynı muhabbetten bahsediyorum.

Ne zaman o kaybettiklerinin evine geri dönsen, o anılar ocağına,

Seni senden iyi tanıyan, düşünen, büyüten, seven insanların evine,

Hep aynı yerde oturuyor, aynı yüzle sana bakıyorlar,

Belleğe işlenmiş tatlı sitem cümleleriyle sana hitap ediyorlar.

‘’Hoş geldin oğlum, buna da şükür, geldin ya’’….

●●●●○○○○●●●●

Derler ki, insan üç kez doğar

İlkinde annesinden, yirmilerinde seçimlerinden, kırklarında hatalarından.

Her üç doğumu da yapmış bir insan olarak geriye bakınca,

Beş duyumuzdan en çok dokunmaya hitap ettiğini görüyorum,

O anne evinde, dizinin dibinde, sitem konfetisi altındaki bayramların.

Benliğin tam bilincinde olmaksızın, sık sık kendine bunu yaptığı,

Elin görünmez bir hareketiyle kendine dokunduğu dikkat çekicidir.

Ama insana çok dokunan kimi durumlar vardır ki,

Sessiz kalıp kendi içine dönmek, içsel konuşmalar yapmak,

Kendi benliğinde, onun etrafında ne olduğuna dikkat kesilmek,

Susarken tamamiyle kendine dokunduğu durumlar.

Tıpkı yıllar önce, annenin seni tatlı sitemlerle karşılayıp dokunduğu,

O cam kenarındaki koltuğa oturup anılara mıhlayan dokunma gibi.

Ana baba evindeki susmanın özü de budur. Genişliğe alan bırakmak.

İşte o sessizliğin açtığı genişlikte ilerleyip, anıların en güzellerini toplayıp,

Kendi sonluluğunun darlığını öyle bir unutuyor ki insan,

Kendini aşan bu sonsuzluğun içinde, kendi kendine katıksız dokunuyor.

Şimdi daha iyi anlıyorum o tatlı sitemlerin, özlem dolu bakışların,

Ve illaki oğluna içinden koparıp sunduğu o dokunuşların temelinde,

Sadece bedensel değil, ruhsal ve zihinsel büyük mesajın parçaları var.

Bir tadilat günü, her bayram yaşadığım tatlı sitemler anısından hareketle,

Pencere kenarı koltuğundan bana seslenişinde bulduğum mavi saatlerde,

O zihinsel dokunuş, sonsuzluğa uzanan bir şifre gibi dostlar.

‘’ Oğluuum, biz bayram anası olduk artık, neyse geldin ya’’…

●●●●○○○○●●●●

Sevgili dostlar, birbirimize dokunabileceğimiz yeni bir bayram,

Gözle, sözle, ellerin kolların kucaklaşmasıyla, tüm benliğimizle.

Öte taraftan zihinde ve kalpte dokunmalarla iki ayrı dünyadan belki de.

Cansız ekranları parmaklayan dijital duyusuzlaşma çağında,

Canlı ötekilere ve çoktan gitmişlere manevi dokunuşların tam zamanı.

Tatlı bir sitemden, somurtan bir kırgınlıktan, bir iç çekmeden yakalayıp,

Dokunuşun nasıl bir enerji aktarımı olduğunu, şekli ne olursa olsun,

Akılda kalanın sadece ve sadece o aktarım olduğunu unutmayın.

İnsan, her seferinde özlemi aynı samimiyette ifade eden,

‘’ Bayram anası olduk oğlum biz’’ sitemlerini,

Dalgın, kederli, hüzünlü, yorgun derin bakışları,

‘’Geldin ya’’ ile rahatlatan kaficiliği, kanaatkarlığı, şükürkamlığı,

O her yanı deforme artritli ellerin sıcak dokunuşunu unutamıyor.

Yarın belki bir bayramlaşmada, bir kavuşmada, bir ziyarette,

Büyükleriniz sözle, gözle, beden diliyle size de dokunacak.

Bırakınız diledikleri gibi konuşsunlar, baksınlar, içlensinler.

Ben şu anda aynı koltuktan bakınca geriye, sessiz ana-baba evinden,

Genişliğe alan bırakıp, kendi sonluluğumun darlığından sıyrılınca,

Bana derinlemesine dokunan, beni yaşatan şeyin ne olduğunu,

Daha net görebiliyorum.

Tatlı bir sitem bu, kısa ve özlem dolu.

‘’ Bayram anası olduk oğlum artık’’…