Tired with all these, for restful death i cry,
As, to behold desert a beggar born,
And needy nothing trimm’d in jollity,
And purest faith unhappily forsworn,
And guilded honour shamefully misplaced,
And maiden virtue rudely strumpeted,
And right perfection wrongfully disgraced,
And strength by limping sway disabled,
And art made tongue-tied by authority,
And folly doctor-like controlling skill,
And simple truth miscall’d simplicity,
And captive good attending captain ill:
Tired with all these, from these would i be gone,
Save that, to die, i leave my love alone…
Shekespeare onlarca şey yazmış söylemiş, bütün dünya okumuş ama,
Paye, makam ve mevkiye olan tepkisini bir başka güzel ifade etmiş.
‘’Kimi günahları ile yükselir, kimi meziyetleriyle kaybeder.’’
Bir de onun zamanındaki kralları, payeleri, kibir dozunu düşününce,
İnsan zaafının eseri bir toplumsal bu yarayı daha iyi anlıyoruz.
Can Yücel ise yukarıdaki şiiri kendi rahiyasında şöyle çevirmiş.
Vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni,
Değmez bu yangın yeri, avuç açmaya değmez.
Değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini,
Değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz,
Değil mi ki ayaklar altında insan onuru,
O kızoğlan kız erdem dağlara kaldırılmış,
Ezilmiş, hor görülmüş el emeği, göz nuru,
Ödlekler geçmiş başa, derken mertlik bozulmuş,
Değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın,
Değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene,
Doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın,
Değil mi ki kötüler kadı olmuş Yemen’ e
Vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan geçtim ama,
Seni yalnız bırakmak var, o koyuyor adama…
∞Ω∞
Yeryüzündeki mevcut canlılar içinde birtek insana özgü bir komedyadır,
Paye ve makamın arş-ı ala’ya yükseltmesi bireyi.
İnsanın paye sevici, mevki makam meraklısı olma durumu çok eskilere dayanır.
Tarihsel süreçte kuşaktan kuşağa aktarılan hikayelerin, masalların içinden gelir,
Başkasının sahip olduğuna yönlenmiş, kötüye kullanılan sevgi ile başlar herşey.
Sahip olunan statü, mal ve kabiliyite olan istek ile şekillenir karakterler.
Özenme, imrenme yada kıskançlıktan öte bir sevgi yanılsamasıdır haset denen.
Baştan çıkarıcı ve kötüye kullanılan sevgi ile olgunlaşma sürecinden geçen,
Kötü karakterli, kurnaz bir imrenme, üstün olma arzusuna derdest olan için,
Tek yol kalır makama ulaşınca, o da sevgiyi daha da kötüye kullanma,
Dolayısıyla diğerinin hastalığı, başarısızlığı, felaketinden sevinç çıkarma.
Makam ve mevkinin sarhoşluğunda ayık gezmeyen için,
Tanrının ve doğanın büyüklüğünü inkar edecek kadar,
Kendi kabiliyetlerine, varlığına duyduğu inanç ve superbia başlar.
Sahip olunmayan erdemlere, geçiciliği kendinden menkul bir makamla ulaşmak,
Kendini kandırmanın en yüksek mertebesi olup,
İnsanı öyle bir illüzyon içine alır ki, o mevki denen ödülün asıl üç anlamı yitiverir.
Bütün ödüllerin esas sahibinin kim olduğunu,
O ödülleri taşıma görevinin manevi hizmetliliğini,
Taşıdığın ödülün verilecek hesabını hiç akla getirmememekle sınar insanı.
Liyakat, takdir ve müteşekkir olmak denen sınır çizgisi bir unutulursa,
Diğer insanları sadece ihtiyaç karşılayan, hizmet eden gibi görmek
Herşeyin tam istediğimiz gibi olmasını istemek,
Bir kimsenin verebileceğinden fazlasını beklemek,
Sürekli daha fazlasını talep etmek mantığına hapsoluverir insancık.
Açgözlü bir istifçi, obur bir stokçu, adaletsiz bir tembel olup çıkıverir.
Sen neymişsin be paye, mevki ve makam…
∞Ω∞
William Shakespeare ile başladık, onun meşhur şiiriyle anlamı bütünleyelim.
‘’OLMAK YADA OLMAMAK, İŞTE BÜTÜN MESELE BU!
Düşüncemizin katlanması mı güzel,
Zalim kaderin yumruklarına, oklarına
Yoksa diretip bela denizlerine karşı
Dur, yeter! Demesi mi?
Ölmek, uyumak sadece! Düşünün ki uyumakla yalnız
Bitebilir bütün acıları yüreğin,
Çektiği bütün kahırlar insanoğlunun.
Uyumak, ama düş görebilirsin uykuda, o kötü!
Çünkü ölüm uykularında,
Sıyrıldığımız zaman yaşamak kaygısından,
Ne düşler görebilir insan, düşünmeli bunu.
Bu düşüncedir uzun yaşamayı cehennem eden.
Kim dayanabilir zamanın kırbacına?
Zorbanın kahrına, gururunun çiğnenmesine,
Sevgisinin kepaze edilmesine
Kanunların bu kadar yavaş
Yüzsüzlüğün bu kadar çabuk yürümesine
Kötülere kul olmasına iyi insanın
Bir bıçak saplayıp göğsüne kurtulmak varken?
Kim ister bütün bunlara katlanmak
Ağır bir hayatın altında inleyip terlemek
Ölümden sonraki bir şeyden korkmasa,
O kimsenin gidip de dönmediği bilinmez dünya
Ürkütmese yüreğini?
Bilmediğimiz belalara atılmaktansa
Çektiklerine razı etmese insanı?
Bilinç böyle korkak ediyor hepimizi:
Düşüncenin soluk ışığı bulandırıyor
Yürekten gelenin doğal rengini.
Ve nice büyük, yiğitçe atılışlar
Yollarını değiştirip bu yüzden.
Bir iş, bir eylem olma gücünü yitiriyorlar’’.
Dünya hep aynı dünya, değişen bir şey yok, olmayacak dostlar…