11 Kasım-17 Kasım 2022 tarihleri arasında “Gerçeğin Şiirleri 01” adlı kişisel resim sergim, Kaman Sanat Galerisi-Adana Ressamlar Derneği’nde gerçekleşecektir.
Sergilenen eserlerim, İzlenimci ‘Empresyonist’ akım sanatına saygı duruşu niteliğindedir.
1914 Kuşağı ressamlarının da kısmen ve/veya tamamen kullandığı ‘izlenimci’ terimi, günün akademik standartlarına göre “bitmemiş” olarak kabul edilen bir yapıtı tanımlamak üzere ilk olarak eleştirmenler tarafından kullanılmıştır.
İzlenimcilik, resmin duyusal izlenimleri nasıl yakalayabileceğini keşfetmektir. Hepsinden öte, ışık, renk ve hareket duyumlarını yaratmayı amaçlamıştır. Rengi, eşit gölge ve tonlar yerine çok daha dağınık, seyrek fırça darbeleriyle uygulamak, daha açık ve parlak renklerle ‘an’lık etkileri yakalamak için geliştirilmiş bir çalışmadır. Işık ve renk kaynaklı görsel izlenimler, şiirde de önemli bir yer tutar. İzlenimcilikte, Anlam belirginliğinden çok kapalılık yeğlenir, anlamın yoruma uygun olması beklenir ve hepsinde öte “sanat için sanat” ilkesi benimsenmiştir.
Bu sergimde, serbest, dinamik fırça ve spatül kullanarak yaptığım çalışmalarımda duyumları öne çıkaran bir yol izledim. Mekan ve figürleri sağlam desen anlayışıyla tuvale aktarmaya çalışırken, duygularımı yansıtmaya çalışan anlayış içinde ışık etkisini göz ardı etmedim. Renkleri duyumlarken oluşan formlarda, ruhsal telkinlerle beraber renklerin seslerini tuvallerime taşımaya çalıştım. Renk ve formlarım çoğaldıkça onların birleşimi ve etkileri de arttı. Resimlerimde renkleri ayıran çizgiler formları oluştururken, resmin dışsal anlamını da oluşturdu. Gerçekte yarattığım dışsal anlamların, değişik yoğunlukta içsel anlamları da bünyesinde barındırdığını biliyorum. Daha doğrusu renklerimle oluşturduğum formlar içsel anlatımımın, dışsal ifadeleri oldular.
Eserlerimde fırça darbelerimi kullanarak, kendi resim tadımı yakaladım. Yarattığım resim tadında şiirlerimde o edebi büyüyü buldum. Kendi görsel dilimi geliştirdim. Gördüklerimi kendimleştirirken, tam bir sözel oruç içinde gerçekleştirdiğim gözlem çalışmalarımı yumuşak, duyarlı fırça darbeleri ile tuvalime aktarmaya çalıştım.
Resimlerim aracılığıyla durgun sularla, içten seyrimize biraz masumluk ve doğallık kattım.
Sakinlikle yansıttığım, kendi fethettiğim dünyamı tuvalimde mısralara dökmeye çalıştım.
Görmek, varlık ve dünya ile yeni bir bağlılık kurmaksa eğer, böylesi bir görme, yeni bir dünya bağlılığını gösterir. Her sanatçı yapıtında, dünya ile olan belli bir bağlılığı ortaya koyar ve belli bir varlık yorumunda bulunur, belli bir obje yorumunu gerçekleştirir.
İzlenimcilik, sanatçıyı atölyeden çıkartarak gökyüzü ile temasa geçirmek, insanlar arasına sokmak, onu dünyaya götürerek doğa ve dünya ile temasa sokmaktır.
Doğa bir gerçekse, gerçek doğanın resimleri de doğanın tekrarı mıdır?
Canlı doğanın keşfi, gün ışığında resim yapmak, yeni bir resim tarzını meydana getirirken, içinde sakladığı diğer edebi değerler ile ‘tekrarın tekrarsızlığı’nı da göstermez mi?
Nazım Hikmet’in Varşova da dinlediği bir Bach konserinden sonra Bach’ın müziğinden esinlenerek yazdığı şiirin bir bölümü şöyledir.
“Güz sabahı üzüm bağında sıra sıra,
büklüm büklüm
kütüklerin tekrarı kütüklerde salkımların
salkımlarda tanelerin
tanelerde aydınlığın aydınlıkta yüreğimin.
(….)
” Tekrardaki mucize gülüm,
tekrarın tekrarsızlığı…”
Bach, onun müziğine açık olmayan bir kulağa, hep aynı şey dinliyormuş hissi verir. Oysa hep tekrar gibi duyulan, hiçbir zaman aynı değildir. Nazım Hikmet, şair duyarlılığı ile bunu şiirinde ne de güzel dile getirmiştir. Bach’ın müziğini denizin dalgalarına benzeten Nazım Hikmet, “hep aynı, ama hiçbir zaman aynı değil.” ifadesi ile Bach’ın, müziğin biçimlendirme öğeleriyle, ses, tını ve ritimle yaptığını, resim dilinde (de) renk, çizgi ve ritimle yapması gerektiğini anlatmak istemiştir.
Hep aynı konular dediklerimiz, resimlerde görülen “tekrardaki mucizeyi” ya da“tekrarın tekrarsızlığını” görmek, kalp gözüyle okunacak duyarlı bir iç ışık kazandırmaz mı?
Siz ne dersiniz?
SALİME KAMAN